ŞAİR AHMED ARİF
Ahmed Arif'in şiirine, umudun, inceliğin, korkusuzluğun şiiri demişler.
Eklemek gerekirse: Onun şiiri, Onurun ve alçak gönüllülüğün , derinliğin ve yalınlığın bile şiiridir. Bu özellikler sonradan edinilme değil, doğulunun geleneksel özellikleridir.
Akıl e yürek bir olmuştur. Hayat en acı, en umutlu deneylerini sermiştir. Hasretinden Prangalar eskittim adlı şiir kitabının içerde adlı bir şiirinde şöyle söyler:
Haberin var mı taş duvar
Demir kapı, kör pencere
Yastığım, ranzam, zincirim
Uğruna ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim
Haberin var mı?
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.
Şiir de haber verilen olay nedir? Dağlarına bahar gelmiş memleketimin. Görünüşte ozan, şiiri bu dizeyi söylemek için yazmış. Bir ağır hükümlü, yalnızlığı yüzünden nesnelerle söyleşir. Taş Duvarla, kör pencereyle, bu nesneler onu çevreleyen nesnelerdir. Duvarın ayırıcı görevine karşılık, kapının pencerenin birleştirici görevi de vardır. Ama mapusluk bir sıkı yönetimdir. Yok sayar dışa açılmayı. Duvar, taş, kapı, pencere kördür çünkü. Yazar öfkesini, o nesneleri kendinden uzak tutarak kötü niteleyerek açıklar. Yastık, ranza, zincir ise 'Benim' dir. Yastığım, ranzam, dedikten sonra , 'Zincirim' de der. Zincir kötü nitelenecek bir nesne olmaktan çıkmıştır. Uzun süre beraber olunduğu, alışıldığı belirler. Bunlara bir de 'Mahzun resim' katılır. 'Haberin var mı' sorusu, bir sevinci anlatır. Şiir de yeşil soğan, karanfil kokan cigara, bıkkınlık, yerini umuda, ilgiye bırakır. Soğanın yeşil rengi, karanfil kokusu, dışarıya bağlantı kurdurmuştur.
Şair, yalnızlığını bu nesnelerle paylaşırken, dışarıdaki güzellikleri de özler, içi hasret ve özlemlerle doludur. Bu özlemlerini de, dışa mesaj vererek şöyle anlatır.
Terk etmedi sevdan beni.
Aç kaldım, susuz kaldım.
Hain karanlıktı gece
Can garip, can suskun
Can paramparça
Tütünsüz ve uykusuz kaldım
Terk etmedi sevdan beni.
Bir başka şiirinde şöyle dile getirir hasret ve özlemini:
Hırsla çakarım kibriti
İlk nefeste yarılanır cigaram
Bir duman alırım dolu
Bir duman alırım
Kendimi öldüresiye
Biliyorum sende mi diyeceksin
Ama akşam er iniyor mapushaneye
Dışarıda delikanlı bir bahar
Seviyorum çıldırasıya.
Şair, yalnız değiliz adlı şiirinde, uzun ve karanlık gecede, ölüme bir soluk kala, zından da yatarken geliştirilen umuttur. Nasıl gelişir, nasıl yetişir bu buz tutmuş toprakta umut. Düş kurar ozan. Düşünür, mapusluk düşünmeye, düş kurmaya engel değil. O zaman dört duvar arasından çıkar. Çukurova'ya gider. Fabrikalar, tarlalara varır. Pirincin, pamuğun, tütünün serüveni başlar. Pirinç de minicik bir aşiret kızıyla dost olur. Pamuk ta bıçkın bir delikanlıyla,
Dostuna yarasını gösterir gibi
Bir salkım söğüde su verir gibi
Öyle içten,
Öyle derin.
Yalnız değiliz.
Der ozan. İlk nefeste hızır gibi yetişen kız saçı tütünse, İncecik ak kağıtlara sarılır gelir. Dostun susan dudağına kendini vererek, yoksul tütün işçilerini andırır.
Şair, hani kurşun sıksam geçmez geceden adlı şiirinde:
Dünyada yetim hakkının sorulduğu, haydut hayınların amana geldiği, hesabın görüldüğü bir çağda mapusluk daha bir koyar. Şiir, Ahmed Arif'in dilince bunu anlattığının resmidir. Bun vardır. Karanlık vardır. Ne çatal yürek civan olmuş, ne filiz vermiş sevda, umudu çekip çıkaramaz bu karanlıktan.
Şair hasretinden prangalar eskittim adlı şiir kitabında, ozan kendine dünyayı hem dar eden, hem var eden 'Yokluğun cehennemin öbür adıdır! Şiirinde sonsuz sevdasını anlatır. Bu sevdadır. Bir hoş, bir garip sevda. Uyutmayan, durdurmayan, dalıp dalıp gitmelerine sebep, saklanası, söylenesi bir sevda.
Seni bağıra bilsem
Dipsiz kuyulara
Akan yıldıza
Bir kibrit çöpüne varana
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmü bir kibrit kuyusuna der.
Ahmed Arif'in şiiri baştan sona somut gerçeklere dayanan bir şiir. Zor bir şiir. Ama, tek bir kez kekelemeden, tek bir kez biçim sıkıntısı, dil, anlatım sıkıntısı çekmeden, benzetmelerin imgelerin en özgününü bula kullana yazmış. Benzersiz bir Ozan.