Yunanistan Bakan Panagiotopulos, Türkiye'nin Yunanistan'ı tehdit ettiğini iddia ederek “Gerçek anlamda bir tehdit var ve egemenlik hakkımıza dayanarak, Yunan topraklarının bazı kısımlarının savunması için önlemler almak durumundayız. Her ne tehdit edilirse, askersizleştirilemez. Ayrıca adaları silahlandırmaya devam edeceğiz.”
Buyurmuşlar…
XXX
Öncelikle şu konuya açıklık getirelim.
Hükümet, yani Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, çıksın “KESİN” bir açıklama yapsın.
Ege denizindeki Yunanistan’ın işgal ettiği ve silahlandırdığı 18 ada, Türkiye’nin mi değil mi?
Bizim bildiğimiz, bu adalar Türkiye sınırları içinde kalan ve Türk Devletinin adalarıdır. Değilse bilmek isteriz.
Bu birincisi…
İkincisi, adaların her ne nedenle olursa olsun silahlandırılması, Kurtuluş savaşından sonra yapılan özellikle Lozan antlaşmasına aykırı değil mi?
Gerçi şu anda, "Meis'i İtalyanlara vermişiz, onlar da Yunanistan'a vermiş. Yanı başımızdaki adaları vermişiz, geçmişteki anlaşmaları büyük bir başarı öyküsü diye bize ders kitaplarında anlatmaya çalıştılar bizlere ama maalesef işte görüyoruz" diyebilme gafletini gösteren ve Yunanistan’ı adeta haklı çıkaran bir Dışişleri bakanımız var ama…
Vaktinde “Kayalık” için savaşı göze almaya kadar varan bir irade gösterilmişti, ancak yıllardan beri süren işgallere ve silahlanmaya şimdi çıt çıkarmıyoruz…
Neden?
XXX
Burnumuzun dibinde, doğrudan ülkemizi ilgilendiren ve oldukça da acil olan adalar ve adalarda silahlanma konusunu bir tarafa bırakıyoruz, milletin Pandemi döneminde içine düştüğü sıkıntıları bir tarafa bırakıyoruz, bakanlar kurulu toplantısında lafı bu konuya gelinceye kadar lastik gibi sündürüp uzatıyoruz ki ne dediği anlaşılmasın…
Sonra da Filistin’e de getiriyoruz.
Kardeşim…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak adalar silahlanıyor, senin savunma sistemini, savaş gücünü zayıflatacak bu duruma önlem almak, gerekirse “Harekat” düzeyinde cevap vermek yerine…
Ki hiç kuşku yok, antlaşmalar gereğince hakkımızıdır…
Din, iman, İslam kavramlarını öne çıkartarak Filistin’in yanında yer alıyorsun…
Yer al, Filistin’in yanında yer al ama “Ölçülü” olsun, her yere “Tuz kabıyım” diye koşturmayalım sonuçta.
Onlardan evvel, içeride tuzlanmayı gerektirecek kadar kokma aşamasına gelen sorunlarımıza, tuz kabımızı alıp koşturalım…
XXX
Değerli okurlar…
Geçen yazdım…
Sedat Peker’in açıklamalarının içeriği ile ilgilenmediğimi belirterek, Siyaset, polis ve mafya sacayağı üzerinde durmuştum.
Ancak peşi peşine Sedat Peker tarafından yapılan videolu açıklamaların içeriği, ilgilenilmeyecek ve kulak ardı edilemeyecek boyutlara ulaştı.
İddialarını, yer, zaman ve kişileri de işaret ederek devam ettiriyor.
Ne var ki bu açıklamalar karşısında henüz devlet erkinin harekete geçtiğini, iddialar hakkında bir araştırma yapma gibi ihtiyacı hissetmediklerini görüyor ve şahit oluyoruz.
Gerçekten “Devlet erki” olarak çok ilginç, ilginç olduğu kadar da korku verici bir turum.
Konu hakkında daha derin bilgiye sahip olmadan yazmayı gereksiz bulsam da, görünen bile yeteri kadar ilgi çekici ve belirttiğim gibi, devlet adına sıkıntılı, açıklanması mutlaka gereken konuları içermektedir.
XXX
Şimdi, Pandemi süreci içindeki duygularımızda karamsarlığa yer olmadığını anlatmak için, yine bir şiirimsi anlatım ile kapatalım yazımızı…
XXX
GEÇMİŞTE KALMA
Gözünün önüne bakacaksın hep,
Hep ilerilere bakacaksın…
Geçmişle oynamak,
Yaşamaktan usanmaktır…
Kendinize; “Nasıl bilirdiniz rahmetliyi” dedirtmeyin…
Dünya geniş, yapılacak çok şeyler var,
Sevgi için, sevdikleriniz için…
Siz ileri bakın da,
Nasıl bildiklerini, zamanı gelince bilenler söylesin…
Gökyüzüne bakın…
Yüreğinizin derinliklerini görmek,
Tanrıya yakın,
Kendinizle barışık olmak için…