Türk Şiirinin altın damlalarından Faruk Nafiz Çamlıbel’in ünlü şiiri “HAN DUVARLARI” nı bilirsiniz.
Ne zaman okusam duygulanırım, düşünürürm..
Bir devrin kabuk tutmuş yarasınından hala sımsıcak , incecik bir kanın aktığını hissederim adeta..
“Yağız atlar kişnedi meşin kırbaç şakladı
Bir dakika araba yerinde durakladı “
Neden sonra sarsıldı altımda demir raylar
Gözlerimin önünde geçti kervansaraylar “
Yüreğe kan gibi düşen mısralardan öte, o devrin insan manzaralarını çizerim..
O devrin yıllar yıllar öncesinde , rüzgarın alıp yüce dağ doruklarında kaybettiği sesleri, sessiz çığlıkları duyarım..
Biliyor musunuz?
bu toprağın insanı asla mutluluk kavramını tanımadı..
Önce de sonra da..
Belki de hiçbir zaman tanımayacak..
İki günlük taze güveyi iken bıraktı Yemene gitti..
Bir daha da asla dönmedi..
Bir daha asla ayalinin gözlerine bakmaktan, onun adını söylemekten edebinden dolayı haya etti.
Kınalı parmaklı, mahzun bakışlı, o simsiyah saçlarını çile ipiyle örmüş, yüreğindeki yanardağların sesini kimselerin bilmesini istemedi.
Taze gelinciği göremedi, koklayamadı.
Sevdasını, cehennem ateşleri içinde kavrulan yüreğinin derinliklerine gömdü.
Yandı, kavruldu o sevda ile ama hiçbir buluttan tek damla yağmur istemedi.
Bir çift kundura ile fesini ve memleket toprağını sırtına vurmuş bir halde kapı eşiğinde , koca ana ile koca baba ile vedalaştı.
Ellerini öptü, hayır dualarını aldı, yağmur gibi boşalan gözyaşları ile birlikte.
İki günlük taze gelininin yüzüne edebinden bakamadı bile..
Onun, canevine akıttığı , saklamak istediği bir damla gözyaşını göremedi bile..
“ İlk sevgiye benzeyen ilk acı , ilk ayrılık
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık “
Vay ! ahu gözlüm, kaytan bıyıklım vay !
Henüz on beşinde iken Sarıkamışa gitti ve bir daha da asla dönmedi..
Dönemedi..
Allahüekber dağlarında taşlar, kayalar inledi, kurtlar uludu, çakallar , alıcı kuşlar utancından oturup bir güzel ağladı.
Ölümün bile solduramadığı fidan gibi gencecik yiğitlere..
Şimdi her gece aynı dağlarda, aynı kar altında bir rüzgar, işte bu dal gibi yere serilmiş, kar-beyaz ölümün Türksünü söylüyor, hikayesini anlatıyor karanlığa.
Yıldızlara…
En uzak diyarlara.
“ On yıl var ayrıyım Kınadağından
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben “
Ve Çanakkale..
Şehitler delisi bir özge Bedir.
O , lise son sınıf öğrencisiyken gitti ve bir daha da asla dönmedi, dönemedi..
Kayseri Lisesi o dönem mezun verecek bir öğrenci bulamadı..
Çünkü o, kpkırmızı bir kanın çiçek açtığı bir tepede uzanmış, serin meltem rüzgarları içinde kayıp giden yıldızları seyrediyordu..
Perşembe devam edelim