MUSTAFA KARAASLAN (1926-1990)
Mustafa KARAASLAN, 1926 yılında Gömürgen’de doğdu. Ali Hoca’nın dördüncü evladıdır. Yöremizde insanlarımızı en çok lâkaplarıyla tanırız. Onu lâkabıyla anlatırsak, geniş bir kitle daha iyi tanıyacaktır. “Hoca’nın Sağır.” Diye bilinir.
Gömürgen’de üç sınıflı ilkokulu okumuştur. Şiire merakı o yıllarda başlamış. Okul anılarını anlatırken: “Üçüncü sınıfta okula bir müfettiş geldi. Öğretmen, bana bir şiir okuttu. Müfettiş pürdikkat beni dinledi. Sonra da sırtıma tebeşir ile aferin yazdı. Öğretmene dedi k: “Ben köyden ayrılana gadar bunu silmeyeceksiniz” dedi.
İşte bu takdir edilişinin sonunda bulduğu şiir, hikâye kitapları okumaya başlıyor. Müthiş bir hafızası vardı. Okuduklarından ve başkalarından dinledikleri hep hafızasındaydı.
Eğlence araçlarının olmadığı, uzun kış gecelerinde köy odalarında hikâye anlatır, türkü söyleyerek topluluğa hoş vakit geçirirdi.
Ali Hoca, oğlu Mustafa’yı kendi yanında Kur'ân-ı Kerim okumasını, dinî bilgi almasını çok istiyordu: “Gel oğlum, bu boş işlerle uğraşma! Bu boş işler dünyada ve ahirette sana bir fayda vermez... Şurada dizimin dibinde dinini ve diyanetini öğren. Ahiretini gazan,” diyordu. O ise, bunları hiç duymamış gibi davranarak çağrıldığı odalara hikâye anlatmaya gidiyordu.
Köyün büyükleri ölüp, köyün oturma ve sohbet odalar da fonksiyonlarını yitirince, bu sefer de rahmetli babam, kahvehanelerden çağrılmaya başladı. “Bu ahşam, Hoca’nın Sağır ... gayfesinde hikâye annatacah” haberini duyanlar, sözü edilen kahvehaneyi tıklım tıklım doldururdu. Mustafa KARAASLAN hikâyesini anlatırken, biri sürekli çayını tazeler, başka biri terini siler, topluluk dikkatlice onu dinlerdi. Bir hikâye anlattığında yirmi sekiz bardak çay içtiğini bilenlerin çoğu şu anada hayattadır. Yirmi sekiz bardak çay içtiği bu hikâye de üç buçuk saat sürmüştür.
Rahmetli babam, tam bir sözlü kültür hazinesiydi. Bu kültürün kıymetini çok geç farkettim. 1985 yılında görev yaptığım Bitlis İli Tatvan İçesi’nde beni ziyarete geldiğinde zamanın elverdiği süre içinde anlattıklarını kendi sesinden iki teyp bantına kaydedebildim. 1988 yılına kadar Gömürgen’den uzakta olduğum için, daha fazla şansım olmadı. 1988 yılında Kayseri’ye geldim, bu sefer de babam, felç oldu!.. Bundan sonra kendisinden yararlanamadım.
HÖSÜK ASKER
(Kaynak kişi ve türküyü söyleyen: Mustafa KARAASLAN)
Gömürgen’de yüzde doksanımızın mesleği çobanlıktır.
Ben çift sürmeden geliyordum. Hacey’in Asker, Uzunyayla’da Malahlı Eyüp Ağa’ya çoban durmuş. Gömürgen’den göç gidiyodu. Büyük Harman’ın yanında garşıma geldiler. Altı dene eşek yükletmişler. Eşeklerin ikisinde birer çocuh binili. Asker’in omzunda bir gazma, şalvarının ipinde bir köpek bağlı, elinde bir değnek, önlerinde bir inek. Kecen Bibimin gızı Fadime de iki çocuğun elinden dutmuş. Birini sırtına sarmış, biri de garnında...
Eli dutmayan beş çocuh! Onları bu hâlde görünce gözlerimden yaşlar ahmaya başladı. Ah fakirlik! Benim de başımın belâsıdır... Bir an gendimi Hösük Asker’in yerine goydum. Manzara garşısında ağlarken içimden bir türkü söyleme isteği geldi.
Hösük Asker göçtü gitti,
Parhanayı[1] seçti gitti.
Yanında beş eli dutmaz,
Göl Yeri’nden aştı gitti.
Alağı yohluğun yüzünden,
Yaşlar ahıttım gözümden.
Büyük Harman’ın düzünden,
Gamlı gamlı geçti gitti.
Eyüp’ün goyunun güder,
Ben buna eyledim keder.
Fahır göçü böyle gider,
Köyümüzden göçtü gitti.
Öğle sonu düşmüş yola,
Gidiyodu gurbet ele.
Bir guş gibi daldan dala,
Gömürgen’den geçti gitti.
Uzatma Mustafa sözü,
Dayanmaz Müslüman özü.
Bibimin en büyük gızı,
Sılasından uçtu gitti.
YEĞENİ TOPAL FATMA’NIN MÜTTEL’E KAÇMASI ÜZERİNE SÖYLEDİĞİ TÜRKÜ
(Kaynak kişi: Cemile Karaaslan) AYATA)
Yüsek yerlerde gezerim,
Hileyi hemen sezerim.
Guma üstüne varılmaz
Yeğenim, türkü düzerim!
Nettin sarı yeğen nettin!
Ananın ardından yettin.
Guma üstüne giderek,
Yeğen billah ayıp ettin!
Hasta deli gönlüm hasta.
Âşık Musa gara yasta.
Kırk tazıyla da tutulmaz,
Bacım Satı gayet usta.
Âşık Musa yelişiyor,
Âlem buna gülüşüyor.
Anadan elbir olunca,
Gız, serbestçe buluşuyor.
Eser gençlik böyle eser,
Gece-gündüz süslü gezer.
Guma üstüne gidersen
Yeğen, dayın türkü düzer.
KÖY DÖVÜŞÜ
(Kaynak kişi ve türküyü söyleyen: Mustafa KARAASLAN)
Gömürgen’de eskiden muhtarlık, derebeylik gibiydi. Muhtar hükümet, sözü anayasa gabul edilirdi. İstediğini, döver, istediğine söverdi. Kime ne gadar salma salacağına muhtar gendi garar verir, maaşının ne gadar olacağını da yine gendi belirlerdi. Hiçbir şekilde hesap vermek zorunluluğu yohdu.
1960’ lı yıllarda köyün muhtarı Ahmet Eraslan, maaşını üç yüz liraya çıhardı. Hiç görülmemiş bir şey oldu, köylülerin bir gısmı buna garşı çıhdılar. Köy resmen ikiye bölündü. Çoğunluk muhtara garşı birleşti. Yukarı Oba, Aşağı Oba, Masenler, Köromar Uşağı, Hacı Abidinler muhtara garşı olurken; Çalıklar, Hacı Müdürler ve Ahmet Eraslan’ın ahrabaları onu desteklediler. Garşı taraf, muhtarı mahkemeye verdi. Mahkeme de köyde “Referandum” yapılmasını Gararlaştırdı. “EVET” ve “HAYIR” şeklinde Gullanılacak oylardan “evet” çoğunluhda olursa, muhtarın maaşı üç yüz lira olacahdı.
Bünyan’dan görevlendirilen sandıh gurulları köye gelip, sandıhlar eski okula gurularak oy gullanımı başladı. Sandıhlar açılınca “HAYIR” oylarının çoh çıhacağını anlayan muhtar tarafları sandıhların bir gısmını gaçırarah oy sayımını engellemek isteyince ortalıh iyice garıştı...
İki büyük gruba ayrılan köylüler, birbirilerine girdiler. Daş, sopa, silah, gılıç, satır, tırpan... kim neyi eline geçirdiyse garşısındakine vurmaya başladı.
Kökende aynı olan köylü, düşman gibi dövüşmeye başladı. Köyümün bu duruma düşmesine çok üzüldüm. İçimden bu olayı bir şiir ile annatmah geldi ve gördüklerimi annattım:
Mektepteki gızgın dövüş,
Bir araya giriştiler.
Adaletli benim köyüm,
Efendice vuruştular.
Mahmut’un da dişi çıhtı,
Durdu hep içeri dıhtı.
Tombul Memet derler beyim,
Vurduhça dişini sıhtı.
Paşa’m da dışarı gaçtı,
Haydar’ın tebdili şaştı.
Böyle dövüş görülmemiş,
Bayanlar aracı düştü.
Emmizadem sıkı gaçtı,
Hacı Eyüp canından geçti!
Bahın hele gomşularım,
Sarı Ağa aracı düştü.
Yahın köyler gülüşüyo,
Benim bağrım alışıyo!
Köylü iki taraf olmuş,
Üç-beş hacı yelişiyo.
Mustafa da türkü düzer,
Gömürgen’de serbest gezer.
Maşallah deyin gomşular,
Köyüme değmesin nazar...
DELİKANLILIĞI SIRASINDA
MAHALLESİNDEKİ KIZLARA SÖYLEDİĞİ TÜRKÜ:
Göğgız’ın dişi pallıyo,
Selcik golların sallıyo.
“Dayzam oğlu olur” diye
Fadime beni golluyo.
Kerzi’nin de taslah yüzü,
Yeter Gız’a verdim sözü.
Duyunca garalar bağlar,
Bobiz Ağa’nın Senem gızı.
Yaylamız da garlı, buzlu
Mahallemiz yedi gızlı.
Tek mahallede toplanmış,
Hepi birbirinden nazlı.
İçinde var bacım Satı,
Yedi gızdan yohtur kötü.
Ben onlara ne diyeyim,
Söylenir gızların methi...
[1] PARHANA: Taşınabilir eşyalar.