Bu türden temenniler, genellikle yazıların sonuna konulur.
Ben başa koyacağım…
Gazetemizin genç yazarlarından Ömer Faruk Kotay’ı izliyorum ve başarılı buluyorum. Sizlerin de izlemesini öneriyorum.
En son yazısını altına bir yorum yapmak istedim, başaramadım, buradan o mesajımı iletiyorum…
“Sevgili Ömer Faruk Kotay… Yazılarını sürekli takip ediyorum ve haddim değil belki, ama çok beğeniyorum. Bunu ifade etmezsem içim rahat olmayacak. Selam ve sevgilerimle...”
XXX
Gelelim esas konumuza…
Devletleri parçalamanın ve yok etmenin…
Ya da rejimlerini değiştirmenin en önde gelen yöntemi, o devletlerin halklarının dini inançları üzerinden birbirine düşürmektir.
İkincisi ise, muhtaç duruma düşürmektir ve her ikisi birden uygulamaya konulmuş ise, çöküntün hızı çok ve felaketin boyutları da inanılmaz büyüklüktedir.
Tarih, böylesi uygulamalar sonucu yıkılıp gitmiş devletler ya da toplumlar ile doludur.
Bu tespiti yaptıktan sonra, kendimize dönüp bakmak istiyorum…
Bir önceki yazımda da sözünü ettiğim ve ısrarla savunduğum gibi, 1920 yılında yani bundan tam yüz sene evvel takati kalmamış Osmanlı devletinin yok oluşunu görüp, ayakta kalmak ve yeniden bir devlet ile zalimlere karşı çıkmak için TBMM çatısı altında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde başlattığımız mücadeleden başarı ile çıkmıştık…
Sonra “Hâkimiyet Kayıtsız şartsız milletindir” sloganı ile cumhuriyet rejimi, laik, sosyal, demokratik, hukuk devleti niteliği ile başlayan parlamenter sistem…
Kurtuluş savaşını sürdürdüğümüz günlerde de yaşandığı gibi, rejime karşı ayaklanmalar, karalamalar, dini inançları propaganda malzemesi yapmalar hiçbir zaman eksik olmadı…
Kuruluş ayarlarını korumak için harcanması gereken çaba eğer gösterilmez ise, bugünkü geldiğimiz nokta ve ulaşacağımız olumsuz sonuç kaçınılmazdır.
Devlet düzeni, rejimi ve nitelikleri göz göre göre, aşama aşama yok edilmekte ve iktidarın ısrarla üzerinde durduğu darbe, bizatihi kendileri tarafından hazırlanmaktadır.
Dikkat buyurursanız, her geçen gün millet karpuz gibi ikiye bölünmek istenmekte ve bu yolda söylemler, akıl almaz yöntemlerle ortaya konmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde bir video izledim. Önde uzunca bir kalabalık, başlarında beyaz sarık, üzerlerinde beyaz cübbeler, arkalarında ise siyah çarşaflı uzun bir kortej, şehrin ortasında yürüyüş yapıyorlardı. İşin ilginç yanı polis de onlara “Koruma amaçlı” eşlik ediyordu.
Bu kısa bilgiden sonra devam edelim.
Osmanlı özlemi, saltanat ve hilafet özlemi ile yanıp tuştan bir takım insanlar ve odakların da desteği ile her gün bir yerlerde cumhuriyet ve nitelikleri aleyhine konuşmalar yapılmakta ve İnsanlar korku tüneline sokulmaktadır.
Birisi çıkıp bu kavanoz mermiyi gösterip milleti tehdit etmekte, bir başkası, Atatürk düşmanlığı ile bilinen ve saklamadan söyleyebilen Esra Elönünü’nün programında apartman komşularını tehdit ederken elli kişiliyi yok edecek donanımdan ve ailesinden ve buna göre de hazırlıklarından söz etmektedir.
Bu hayâsız kişiler ve buna benzerleri, milletin sabrını sınamaktadır ama…
Bu millet, rejimi korumak ve demokrasiden bir adım geri atmamak adına bunları görmelerine rağmen ”Güç” yerine koymamaktadır.
Atasözümüz açık ve nettir…
“Isıracak it, havlamaz…”
Rejim düşmanlarının demokrasi içinde amaçlarına ulaşmaları elbette mümkün değildir.
Ancak görünen ve yapılmaya çalışılan hazırlık odur ki eğer amaçlarını gerçekleştirme olanağını bulamazlar ise bu kez demokrasi dışı yollara başvuracakları bellidir.
XXX
Değerli okurlar…
Dikkat ile takip ederseniz, gittiğimiz yolu görmemenize imkân yok.
Burada yanlış olan, muhalefetin, iktidarın gündem yaratmak üzere ortaya attığı yemleri yutarak, onların değirmenine su taşımalarıdır.
Gündemi her zaman iktidar belirlemekte, muhalefet partileri ise o yaratılan suni gündemin peşinden koşarken gerçeği görememektedir.
Oysa muhalefet, suni olarak yaratılan gündemin tuzağına düşmeden, gerçekleri ortaya koymalıdır.
Kayıkçı kavgası yapmak, muhalefetin işi değildir.
Evet, ülkenin geleceğinde bir beka sorunu şimdiden gözle görülür şekilde ortaya çıkmaya başlamıştır. Bizim görevimiz, millet olarak “Beka” sorun (Kalıcılık, dünya durdukça varlığı korumak) olmadan demokratik yollarla karşı koymaktır.