Kısaca cevap verecek olursak, “Gazetecilik” suç olamaz.
Suç olmaz çünkü “Gazeteci” sıfatını taşıyan kişinin “Suç işleme” gibi hak ve özgürlüğü yoktur.
Aslında “Gazeteci” ile “Gazeteci gibi” görünenleri birbirinden ayırmak gerekir.
Çünkü gazetecinin “Kamu yararına” görevi vardır. Vatandaşın haber alma özgürlüğü kapsamında, özgürce ve doğru bir şekilde haber almasını, bilgilenmesini sağlamakla görevlidir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1922 yılında yaptığı bir konuşmada; ““Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir”demiştir.
Yine 1 Kasım 1925 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada: “Cumhuriyet devrinin kendi anlayış ve ahlâkını taşıyan basınını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir. Bir taraftan geçmiş devir gazetelerinin ve adamlarının düzeltilmesi mümkün olmayanları ulusun gözünde belirlenirken, öte taraftan Cumhuriyet basınının temiz ve feyizli sahası genişleyip yükselmektedir. Büyük ve soylu ulusumuzun yeni çalışma ve uygarlık yaşamını kolaylaştırıp özendirecek işte ancak bu anlayıştaki basın olacaktır.” demiştir.
Yine 1929 yılında yaptığı konuşmada: “Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır” demiştir.
Basın, Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri gibi bağımsız bir güçtür.
O halde, demokrai ve özgürlük sınırları içinde, hukukun üstülüğünü bilerek haber ve yorum yapmak, gazetecinin asli görevi olup, bu işlevini yerine getirirken “Suçlu” olarak yargılanması mümkün değildir.
Çünkü gazeteci, “Suç işleyen” değil, vatandaşın bilgi alma özgürlüğünü yerine getirendir.
Bir “Gazeteciler yargılaması” daha bitti…
MİT şehidinin görüntülerini ifşa ettikleri gerekçesiyle gazetecilerin yargılandığı davada mahkeme heyeti, MİT kanununa muhalefet suçundan Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç’a 3 yıl 9 ay, Yeni Yaşam gazetesi çalışanları Ferhat Çelik ve Aydın Keser ile Yeniçağ yazarı Murat Ağırel’e ise aynı suçtan 4 yıl 8 ay hapis cezası verdi.
Barış Terkoğlu ve Eren Ekici beraat ederken Erk Acarer’in dosyası ise ayrıldı. Mahkeme tutuklu sanıklar Hülya Kılınç, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel’in tahliyesine karar verdi.
Burada sorulması gereken soru, hukukun üstünlüğü mü, yasanın üstünlüğü mü?
Çünkü ikisi birbirinden faklı kavramlardır.
Yasanın özü, hukukun üstünlüğüne uygun değilse, orada adaletten söz etmek mümkün değildir.
Çarpıcı bir örnek vermek istiyorum…
Yürürlükte olan anayasamıza göre, cumhurbaşkanı, aynı zamanda yürütmenin ve bir partinin de başkanıdır.
Cumhurbaşkanı hakkında eleştiri sınırlarını aşmadan eleştiri yapmanızda bir sakınca yoktur ama TCK’nın 299 maddesi kapsamına sokulmanız işten bile değildir. Ba madde, Cumhurbaşkanını dokunulmaz, eleştirilmez kılmaktadır.
Oysa yürütmenin başkanı ile bir partinin genel başkanını hakarete vardırmadan eleştirmeniz halinde, o makamları koruyacak, dokunulmaz kılacak TCK maddesi yoktur.
O zaman “Gazeteci”yi anlatmam gerekir.
Bu nokta bana şu soru sorulabilir…
“İbrahim Pekbay, sen gazetecilik konusunda ders verecek yetkinlikte birisi misin?”
Soru doğru ve hiçbir alçak gönüllülük göstermeden net bir şekilde cevap vereyim…
Evet, bu konuda ders verecek yetkinliğe sahibim, aksini iddia eden varsa buyursun anlatsın…
Gelelim konuyu anlatmaya…
Gazetecinin iki ayrı işlevi vardır…
Birincisi, haber yazmak…
İkincisi yorum yapmak…
Birincisine, toplumun bilgilenmesini gerektiren ve haber değeri olan konuları, haber haline getirmeden önce, olabildiğince çok kaynaktan doğrulatarak, varsa ilgili kişileri, görüşlerini alarak haber hazırlayan ve yayına sunandır.
Haberde kesinlikle yoruma yer verilmez, objektif şekilde sadece “Haber” olarak verilir.
Yorum ise, başka bir görevdir…
Söz konusu haber hakkında kendi açısından da doğrulatma ihtiyacı hissederse, doğrulatmaya çalışır, okuyucuyu daha geniş açıdan bilgilendirmek üzere, özgür düşüncelerini de yasalara uyarak vatandaşa aktarır.
Haber yazmak ile yorum yapmayı birbirine karıştırmaz “Gazeteci” olan kişi.
Ve… Değerlendirmeyi vatandaşa bırakır.
Bir de basınımızda yapılan yanlış bir habercilikten söz etmek istiyorum.
Gerek yazılı basında, gerekse görsel basında “Magazin gazeteciliği” diye abuk sabuk bir çeşit türedi…
Sosyetenin, sanat dünyasının özel hayatını gerek açık gerekse gizli izlemeler ile gözler önüne sürmek gibi…
Magazin haberi, aslında “Depo haberi” demektir.
Güncel değeri olmayan ancak, kullanılırken haber değeri olan ve haber merkezini haber deposunda bekletilen haberlerdir.
Sosyetenin ve sanat dünyasındaki kişilerin özel hayatlarını haber diye aktarmak değildir.
Ama okuyucusu var diyeceksiniz…
Siz haber diye verirseniz, elbette okuyucusu olur ama, toıplumun ahlaki değerlerine ters yapılan haberler, topluma zarar verir.
Konu bu kadar basittir ve gerçek gazetecilik görevini yaparken suç işlendiği düşünülemez.
Diğer yandan yandaş ve yalaka tipler, “Gazeteci” görüntüsü altında her türlü işlevi, iktidar yararına yapıyorlar.
Biz onları “Gazeteci” kabul etmiyoruz.
DİPNOT. Değerli okurlar… Kalça bölgemde geçirdiğim cerrahi bir operasyon sonasında bir süreliğine oturmamam gerekiyor. süre geçene dek, yazılarıma ara vermek zorundayım. Bu arada Sevgili Genel Yayın Yönetmenimiz Canan Bayram kardeşime bir mesaj iletmek istiyorum.
Sebili Canan Bayram, yazamayacağım süre içinde, köşe yazılarımı Medine fukarası gibi her gün bir başka sayfaya taşımaktan seni kurtarıyorum. Rahat et bir süre… Yanaklarından öpüyoum…