Ayasofya’nın ibadete açılması, özellikle Atatürk’e lanet okuyan Ali Erbaş’a, O’na arka çıkan bazı guruplara ve en son olarak suskunluğunu bozan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a göre, 86 yıllık “Fetret Devri” olarak tanımlanıyor…
Diğer bir anlatımla, Ayasofya’nın müze olma yılı olan 1934 ile yeniden açılma yılı olan 2020 yılı, onlara göre “Fetret Devri” oluyor…
Elbette yaşça küçük olanlar bir anda “Fetret Devri” ne demek bilmezler, ancak araştırır, en kestirmeden sözlüğe bakarlarsa öğrenebilirler.
Elbette “Fetret Fevri”, iktidar ile bu sözü söyleyenler tarafından “Öylesine” söylenmiş bir söz değil. Amaçları başka, kafalarının arka tarafında söyleyemedikleri şeyler var…
Sözün bir açıklaması şöyle: “Hükûmet gücünün gevşediği bir yerde düzenin yeniden kurulmasına kadar geçen süre” için kullanılır…
Yani ne demek oluyor?
Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruluyor 1920…
Cumhuriyet ilan ediliyor, 1923..
Halifeliğin kaldırılması, 1924…
Burada araya bir bilgi gireyim, bu kanun ile 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı padişahlarının taşıdığı; son Osmanlı padişahı Vahdettin'in ülkeyi terk etmesinden sonra TBMM tarafından Abdülmecid Efendi'ye verilmiş olan halifelik unvanı ortadan kalkmıştır. Yasanın gerekçesi, birinci maddede "Halifeliğin Hükûmet, Cumhuriyet, yani TBMM'nin anlam ve kavramı içinde zaten saklı olduğu" ifadesi ile açıklanmıştır.
Bu tarihten on yıl sonra, 1934 yılında da, o günün siyasi konjoktürü (Geçerli durumu) gereğince, “Dünya tarihi mirası” anlayışı içinde müzeye çevrilmiş. Ancak, yine de minarelerinden ezan eksik olmamış, bir bölümü de ibadete açık kalmıştır.
İşte iktidar, o gün ile bu gün arasında geçen süreyi “Hükûmet gücünün gevşediği bir yerde düzenin yeniden kurulmasına kadar geçen süre” olarak görmekte ve geçen o süre içinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iyi yönetilmediğini vurgulamak istemektedir.
Ancak…
Gerçek elbette böyle hiç değil…
İktidara geldiklerinden bu yana, yatırım olarak yaptıkları betonlar dışında, ekonomiye bir kaykıları olmadığı gibi, tümden dibe vurdurdular. Yandaşları zengin ettiler.
İsraf ve şaşaa aldı başını gitti, yoksul açıklık sınırına düştü, orta direk diye bilinen kesim tümden yok oldu. İşsizlik büyüdü, insanlar işsiz kaldı. Çiftçi üretemez oldu, sanayici zor zahmet ayakta duruyor. Küçük esnaf, borç yükü altında…
Ama AKP Genel Başkanı sıfatıyla Erdoğan, tüm yurt genelindeki teşkilatlara “AK Parti dostlarını çoğaltmaya çalışın” talimatı veriyor.
İktidar da pek ala biliyor ki, Ayasofya’nın ibadete açılması, toplumun kahir ekseriyetini hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
İlgilenenler, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarından başka birileri değil…
Önceleri “Ayasofya ibadete açılsın” diyenlere, “Sultanahmet Camiine doldurdunuz da Ayasofya mı kaldı” derken, n’oldu da birden bire yön değiştirildi?
Elbette Ayasofya’nın açılması ihtiyaçtan değil, “Fetret devri” diyerek kara propaganda yapmak…
Ciddi ve tarafsız araştırma kuruluşlarının yaptığı araştırmaya göre, milletin büyük bir çoğunluğunun bu propagandayı yutmadığı ortaya çıkmıştır.
AKP’nın oyları giderek erimeye başlamış, toplumun büyük bir kısmı artık Erdoğan’ın hiçbir sözüne inanmamaktadır.
İktidardan, ilk sandık ortaya konulduğunda gidicidir.
Endişem odur ki, yine “Hiçbir şey olmasa bile, kesinlikle bir şey oldu” diyerek, iktidarlarını korumaya çalışacakları da bir gerçek…
Ama…
Ne kadar da “Bir şey oldu…” deseler de her seferinde artarak ortaya çıkacak oylarla, ne olduğunu öğrenecekler.
Şu var ki, ileride bir “Fetret devri”nden söz etmek gerekirse, iktidarınız devri o devir olacaktır.
XXX
ŞU BAHÇELİYE SÖYLEYEEĞİM ÇOK DA…
Gelelim koltuk değneğinin davranışlarına…
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, hiçbir siyasi liderin, bugün olduğu gibi hakaret ve belden aşağı söylemlerini duyulmadı…
Tüm siyasi parti liderleri, gerektiğinde bir araya gelip, halkın önünde düşüncelerini açıkladılar.
Ama 18 yıldan bu yana siyasi nezaket ne yazık ki rafa kalktı. Dahası, dün birbirlerinin ardından en ağır sözleri, hakarete varan cümleler kullananlar, bugün aynı koltukta kucak kucağa oturuyorlar…
XXX
Gerçekten konuşmalarını, sosyal medya paylaşımlarını gördükçe, Devlet Bahçeli’ye kendi üslubu çerçevesinde cevap vermemekten kendimi zor alıkoyuyorum…
"Anıtkabir ile Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif hattında kutuplaşma yaratmak, bölücülük yapmak, Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesi ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetleri muhtevasında sanal uçurumlar oluşturmak en hafif tabirle soysuzluktur" diyor.
Affınıza sığınarak belirtmek isterim ki, “Soysuz” tanımlaması kime uyuyor, dönüp de kendisine bakması gerekmez mi?
AKP ve Erdoğan hakkında onca hakarete varan sözleri ettikten sonra, 1 Kasım seçimleri öncesi n’oldu da birden bire AKP’nin koltuk değneği, Erdoğan’ın baş şövalyesi oldu?
O güne kadar söylediği sözlerin bir tamamı, siyasi tarihin kayıtlarına bir tamam geçti, silemezsin, “Demedim” diyemezsin. İstersen tekrar bir gözden geçir. Meydan konuşmalarını, gurup toplantısı konuşmalarını, bak bakalım tanımlaman kime uyuyor.
Öyle kürsülere çıkıp elinle havayı şaplaklamak (Tokatlamak), sosyal medya hesaplarından hökürmek iş değil…
Hadi oradan, hadiii…
Sen kiiiim, Atatürk’e laf etmek kim…