Elektrik faturaları patladı ya…
Milleti aldı bir kaygı. Fatura gelince nasıl ödenecek?
Eskiden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na hibe yoluyla gönderdiği idare lambası zamanında işler kolaydı…
Örneğin, bizim evde buzdolabı yoktu, yerine tel dolap vardı, evin altındaki zerzembide (Bodrum) dururdu. Çamaşır makinesi yoktu, hayattaki (Avlu) ocakta ateş yanar, kazanda su kaynar, tokaçlarla dövüle dövüle çamaşır yıkanırdı. Evde fırın yoktu, hamur yoğrulur leğende, sabah camiye giderken mahalle fırınına bırakılır, gelirken de ekmek olarak alınır gelinirdi. Genel ekmek ikiye bölünür, ekmek kazanına konulur, kurumadan üç-dört günde bitirilirdi. Öyle mikro dalga fırın naa’rar!...
Et kasaptan kol, but ya da evin horanta sayısına (Kişi sayısı) göre belki bir yan alınır, zerzembide tavana asılır, orada kullanılırdı. Üstü tülbentle sarılırdı. Kıyma gerekiyorsa, etten parça alınır, kütüğün üzerinde satır ile kıyma oluncaya kadar dövülürdü. Evlerin duvarları 60-70 santim genişliğinde olduğundan, serin olurdu. Yaz mevsiminde ise, bağlarda kışın içine kar basılan kuyularda saklanırdı, mis gibi soğukta.
Akşam olunca zengin evinde lüks lambası, orta hallide fener, fukara evinde de gaz lambası ile idare lambası olurdu. Lüks ve fener tavana çengelle asılır, gaz lambası duvardaki takaya konur, idare lambası ise tokanada (Mutfak) dururdu…
Televizyon yoktu, radyo ise zengin evlerinde vardı, batarya ve yanında löklanşe pil ile çalışırdı. Anteni damda…
Şimdiki çocuklar, bunların hiç birini bilmezler. Zaten bunların hepsi aşağı yukarı AKP zamanında kalktı!
Türk lirası ise Dolardan kıymetli idi. Aslında AKP’den önce dolarla işimiz de pek olmaz mıydı?
Ekonomi dersen, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşının tamamlayıcı unsuru olarak ekonomik bağımsızlığına da kavuşturulması için üretime önem verilmiş, yurdun çeşitli yerlerinde devlet eliyle, hani bu iktidarın sattığı, sanayi kuruluşları kurulmuştu.
Çiftçinin emeğinin değeri ile satılması için 1935 yılında 2834 sayılı kanunla Tarım Satış Kooperatifleri, onların üst kuruluşu olan Tarım Satış Kooperatifleri Birliği kurulmuştu.
1940 yılında kurulan Güneydoğu Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, şu günlerde borçları hazineye devredilerek kapısına kilit vuruldu.
Demem o ki, ülke, öz sermayesi ile hem üretmeye hem sanayileşmeye çalışıyordu. T.C. Ziraat Bankası çiftçiye destek verirken, Türkiye İş Bankası da özel sektöre kredi veriyordu.
XXX
Bazı illerde ve ilçelerde elektrik, dizel santralları ile belli saatlerde verilirdi.
Sonra Hidroelektrik santrallarını kurulumu ile ülkede hızla elektrik kurulumu yaygınlaştı ve bağlı olarak da elektrikli ev aletleri de beraberinde hayatımıza girdi.
(Yani 2002 de AKP iktidara gelince!)
Rahmetli Süleyman Demirel’in DSİ Genel Müdürü olduğu dönemlerde lakabı barajlar kralı idi ve santralları devlet çalıştırır, elektriği devlet dağıtır idi.
(Demirel DSİ Genel Müdürü olduğu tarihlerde, Erdoğan 5-6 yaşlarındaydı)
Dışa bağımlılık ve özel sektör söz konusu olmadığında, fiyatı da maliyeti ile orantılı ucuz idi.
105* yılında Türkiye’nin nüfusu 21 milyon civarında idi, 2000 yılında 67 milyon civarında. Yine sıkıntı yoktu, özel değildi…
XXX
Geldik bugüne…
No’oldu da elektrik çarptı hepimizi?
Geçenlerde de yazdım, bu hizmetlerin devlet tarafından yürütülmesi gerekir, çünkü stratejik öneme sahiptir diye. İran ve Rusya doğalgaz göndermese, elektrik de yok. Hazinede dolar yoksa yine elektrik de yok.
Bugün üretilen toplan enerji gücünün sadece yüzde 19 kadarı devlet tarafından işletilirken geriye kalanını özel sektör üretiyor.
Daha da acısı, üretilen enerjinin yüzde 51 kadarı doğalgaz ve kömür kullanımı ile elde ediliyor. Yani üretime esas ham madde dolar ile dışarıdan sağlanıyor. Dolar düşmedikçe de maliyet düşmeyecek, fiyat da düşmeyecektir. Enerji hatlarında kullanılan bakır tellerin de maliyeti yüksek olacağından, yenilemede onlar da maliyete eklenecek. Tabi dışarıdan gelen diğer hat yenileme malzemeleri de öyle…
Bilindiği gibi özel sektör kamu kurumu değil, kar etmezse dükkânı kapatır gider.
Geçenlerde Enerji Bakanı patronları toplandı da n’oldu? Kocaman bir hiç... Bakanın önüne maliyet tablosunu koydular iş bitti. Fiyatlar maliyetin altına düşerse biz yokuz demişlerdir muhtemelen…
Özel sektörü Merkez Bankası mı sandınız?
XXX
Duramadım, bu işin girdisini çıktısını bilenler ile konuştum…
Dedim ki “Kardeş, ne iş bu?”
Onlar da en ince ayrıntısına kadar anlatılar anlatmasına da, inanın kafam bir türlü basmadı. Daha doğrusu anlayamadım.
Biri üretiyor muş, biri iletiyor muş, öteki dağıtıyor muş! Çocuklara anlatılan masala döndü anlayacağınız.
Anlatanların hepsi de bu konuda en yetkin kişiler. Olsalar, enerji bakanı bile olmaya yetkin, uzman kişiler.
XXX
Sonuçta anladım ki, üretim dışa bağlı ve yaklaşık yüzde sekseni de özel sektörde olunca, sermayesi de olmayan, banka kredisi kullanmak zorunda olunca, dolar kuru ve enflasyon da yüksek olunca, bankalar da kredileri kesince ya da kesmeye yelteninceeeee…
Elektrikte çanak çömlek patladı. Önümüzdeki süreçte bazı elektrik şirketlerinin batması söz konusu olduğu ifade ediliyor bile…
XXX
Ekonomi böyle devam ederse…
Dolar kuru bu seviyede veya daha da yükselirse…
Bankalar geri çekilirse…
İşte o zaman ödeyecek elektrik faturamız da olmayacak…
Oh… Sen sağ ben selamet…
O zaman göreceğiz…
“Faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisi tutacak mı?
Çünkü böyle bir anlayış, ekonomi edebiyatında şimdiye kadar duyulmadı da, görülmedi de…