Kayseri Sümerbank Dokuma Fabrikası, 1935 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarafından yapıldı ve sanayiciliğimizin kuruluşundaki temel kurumlarından biriydi…
Hani o Erciyes Üniversitesine devredilen… Şimdi de AGÜ Üniversitesi yerleşkesi olarak kullanılan….
Mustafa Cengiz Kardeşimiz, facebook hesabında, o fabrikanın kapısına Rus Heykeltıraş tarafından yapılan tek ve anlamlı Atatürk Rölyefini paylaşmış.
Merak ettiğim, o rölyef yerinde duruyor mu yoksa kaldırıldı bir depoda bekliyor mu?
Eğer kaldırıldı da bir depoda bekliyorsa, benim önerim, OSB bölgesine bir “Tak” yapıp üzerine konulması…
Fabrikayı yok ettiğimize göre, yakışan yer orası bence…
Ancak Üniversitenin Basın Yayın biriminden öğrendiğim kadarıyla, rölyef, fabrikanın “Atöyle” olarak kullandığı binanın içinde kurulan “Sanayi Müzesi”nde sergileniyormuş.
Korunduğu ve gösterimde olduğu için teşekkür ederim. Dediğim gibi bu rölyef, Türkiye’de bir adet ve Atatürk’ün sanayi hamlesinin sembolüdür.
Rus heykeltıraş Atatürk’ü o günlerde çok iyi anlamış ve bu anlamı rölyefi yapmış.
Çünkü Atatürk, milletçe elele verip kazanılan “Kurutuluş Savaşı”nın yetmediğini bilerek, gerçek kurtuluşa ulaşabilmek için ekonomimizde de bağımsızlığımıza kavuşmanın gerekliliğini ortaya koymuştu.
Lozan Antlaşması ile Cumhuriyetimizin kuruluşunu ve bağımsızlığımızı nasıl ki tüm dünya ülkelerine kabul ettirdiysek, ekonomimizi de güçlendirerek, dışa bağımlılığımızı en aza indirme gayreti içinde olmalıydık.
O günlerde özel sermayenin birikimi yeterli değildi.
Devletin sanayi kuruluşlarını kendisinin kurması ve öncülük etmesi gerekiyordu ve Atatürk döneminde 46 sanayi kuruluşu faaliyete geçirilmişti.
Bunlardan birisi de Kayseri Sümerbank Bez Fabrikası ve ana giriş kapısının üzerindeki Rus heykeltıraşın rölyefi de sanayi atılımın sembolü idi.
Yine o tarihlerde kurulan Kayseri Hava İkmal fabrikası, kuruluş yıllardaki adı ile Kayseri Tayyare Fabrikası, eğer aktif olarak görevine devam ettirilseydi, bugün ordunun savaş uçaklarını yapabileceği gibi sivil uçakları da yapabilecek kapasitedeydi.
Ülkedeki yetkin ve saygın üniversitelerinden yetişen gençler, bunu başarabilirlerdi…
Yine Kayseri Sanayine yön veren kuruluşlardan diğer ikisi Anatamir Fabrikası ve Şeker Fabrikasıdır…
Bunların ortak bir özelliği ise, hepsinde de “Çıraklık okulu” olması ve Kayseri sanayine yön veren girişimcilerin bu okullardan çıkmış olmasıdır.
Atatürk, kurtuluş savaşının yetmeyeceğini gerçek kurtuluşun ekonomide ve sanayide bağımsızlığın olmazsa olmaz olduğunu şu sözleriyle çeşitli defalarda ifade etmişti…
“Sanayideki girişimler de, teşvik edecek ve cesaret verecek niteliktedir. Fakat memleketin zorunlu sanayinin kurulması bitmedikçe, her görüş noktasından yürek istirahatı duymamıza imkân yoktur. Bu sebeple, memleketin sanayi donanımını tamamlamak için, bütün gayret ve dikkatimizi toplamayı yerinde bulurum.” 1932 (Atatürk’ün S.D.I, s. 359)
“Endüstrileşmek, en büyük millî davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan müdafaası olmak üzere, mahsullerimizi kıymetlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu bir zarurettir.” 1937 (Atatürk’ün S.D.I, s. 381)
“Ekonomik faaliyeti dayandıracağımız esaslar, her türlü bilgiyle beraber bilhassa doğrudan doğruya memleketimiz topraklarını koklayarak ve bu topraklarda bizzat çalışan insanların sözlerini işiterek tespit olunacaktır. Sanayi ve ticaretimiz için de aynı görüş geçerli olacaktır.” 1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 56)
Atatürk, Nazilli Kumaş Fabrikası’nda, işleyen makineleri incelerken duyduğu sesleri şöyle tarif etmişti.
“İşte, halka hayat veren gerçek musiki!” 1937 (Afet İnan, Ayın Tarihi, No: 47, 1937, s. 52)
XXX
O günlerde kurulan sanayi tesislerinin hemen hepsini ”Özelleştirme” adı altında sattılar.
Aslında satış şartnamesine “Özelleştirilen bu kuruma, günün teknolojisi ile gereken yatırım yapılarak, istihdam imkânlarının ve üretimin devam ettirilmesi” koşulu konsaydı, hepsi de bugün var olacaklardı.
Oysa şimdi birçoğu “Arsa” niteliği ile spekülötörlerin elinde haksız kazanç kapısı oldu.
Bir kez daha ifade etmek isterim ki, Rus heykeltıraşın yaptığı rölyef ile ifade ettiği gerçeği anlamamışız.
XXX
Yazımın sonunda bir konuya değinmek istiyorum…
Sözde İlahiyatçı Ebubekir Sifil, Diyanet İşleri Başkanlığına bir çağrıda bulunarak, Yılmaz Özdil ve Cünyet Akman’ın cesetlerinin(!) (İfadesi böyle), camilere alınmaması ve namazlarının kılınmaması çağrısında bulunmuş.
Nasıl bir “İlahiyatçı” anlayamadım…
Bir; cenaze namazını kılmak için camiye ihtiyaç yoktur.
İki, Cenaze namazını kılarken ve kaldırırken Diyanet’in imamına da ihtiyaç yoktur…
Üç; cenaze işlerinde Diyanet’in de hiçbir görevi ve işi de yoktur.
Dahası, Ebubekir Sifil denilen kişi öldüğünde Diyanet’in, bu “Sifil”i, öldüğü gibi bir çukura koyup, kokmasın diye üzerine ilaç döküp gömmek en doğru işi olacaktır.
XXX
Daha da ilginç olanı…
Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi “Sözde” Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, Ak-it TV'de katıldığı programda tepki çeken ifadeler kullandı.
Bu sözde profesöre, üniversiteler için, “Sayın Cumhurbaşkanımız da vurguladı. Neredeyse fuhuş evleri gibi”ymiş…
Peki, üniversiteler “Fuhuş evi” gibiyse, bu adamın üniversitedeki görevi de ona göre ne oluyor ki?
XXX
Sayın Faruk Ergan kardeşim, ölçüyü yine aştım mı?
Adam mahkemede hani demiş ya hâkime, “Hâkim bey, ben böylelerine…” diye…
Yazımın bu bölümlerini de ondan say lütfen…