İktidardaki iki parti de gerçekleri duymak istemiyor. Gerçekleri söyleyenlere karşı bir atak başlıyor. Salgınla mücadelede büyük bir emek var ama eski güven kalmadı. Verilere güven yok. Sağlık Bakanı’nın Türkiye genelinde açıkladığı hasta sayısından daha fazla hasta Ankara’da var. Hükümetin sonuçları daha iyi göstermesi yanlış… Yöneticilerde “Moral bozmayalım” eğilimi oluyor, bu kabul edilemez. Gerçek tabloyu ortaya koyacaksınız ki insanlar daha dikkatli daha tedbirli olsun.
Ekonomide moral önemlidir ama sağlam bir gerçeklik lazım. TÜİK enflasyonu yüzde 12 olarak açıklıyor. Enflasyon TÜİK’in açıkladığı rakamlardan çok yüksek. Esnafın enflasyonu yüzde 30-50 civarında. “Devlet doğruyu söylemiyor, TÜİK gerçek enflasyon rakamlarını açıklamıyor” hissiyatı olduktan sonra yatırımcı neden yatırım yapsın? Türkiye’nin en büyük sorunu işsizliktir. Bu kadar işsizliğin olduğu bir ülkede yatırım olmazsa, işsizlik sorununu nasıl çözeceksiniz. Hükümet en doğru adımları atsa bile işsizliği çözmek zaman alacak.
Burası (Türkiye) küçük bir ada ülkesi değil öyle olsa Cumhurbaşkanı kontrol edebilir ama burası çok büyük bir ülke, tek adamla, tek karar merciiyle yönetilemez. Türkiye tek bir kişinin kararlarıyla yönetilemeyecek kadar büyük bir ülkedir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi geçileli ülke fakirleşiyor. Geçen sene Türkiye’nin büyüme oranı yüzde 0.9, Türkiye yönetilemiyor. Meclisiniz güçlü, yargınız bağımsız olacak. Dürüst, işini bilen kişilere yetki verip iyi sonuçlar bekleyeceksiniz.
Tüketici güven endeksi hesaplamasında yapılan değişiklik ile rakamı ister 80 ister 90 açıklayın. Verilerle oynayarak güveni artırmak beyhude çaba… İnsanlarımız gerçekleri görüyor. Hangi veriye bakarsanız bakın Haziran 2018’den sonra tepetaklak.
Para politikası yanlış, çünkü Merkez Bankası bağımsız değil. Dolar kurunu 7’nin altında tutmak için 120 milyar doları yok ettiler. (Dolar kuru an itibariyle 7,6988) Bunlar daha iyi günler. Merkez Bankası, hükümetin sözüyle hareket ettiği için durum bu hale geldi. Hükümetin, elini ayağını Merkez Bankası’ndan çekmesi lazım…
Ocak ayında 40 katrilyon akçeye el koydular. Orta vadeli ekonomi planı, zamanı geçmesine rağmen hükümet tarafından açıklanmadı. Dolar kurunun yükselmesinin önüne geçmek için bir adım atılmış olurdu. Hükümeti bir kez daha 8 Ağustos'ta yayınladığımız çözüm önerilerini uygulamaya çağırıyoruz.
XXX
Siyasi görüşü ne olursa olsun, eğer ifade ettikleri şeyler gerçeği yansıtıyorsa, o fikre, açıklamaya katılırım ve yukarıdaki satırlar bu çerçevede bana ait sözler değil.
Değerlendirme DEVA Partisi Genel Başkanı Ali BABACAN’a ait. (FOX TV Çalar Saat programında)
Elbette Ali Babacan’ı ülke genelinde hemen herkes tanıyor.
Bir zamanın Ekonominin dümeninde, bir zaman Dışişlerinin dümeninde, ülke yönetiminde söz sahibi olan kişi Ali Babacan…
(İktidarda fiilen görev aldıklarında Başbakan Erdoğan idi ama bu kişi, bakanlar kurulunda konuşabilenlerden birisi.)
O zaman değerlendirmesini dikkatle izlemek gereken kişilerden birisi ve bakarsınız değerlendirmeye, Türkiye gerçeklerine uymuyorsa, karşı fikrinizi, eğer uyuyor ise aynı yönde destekler tavır ortaya koyarsınız.
Ben bu düşünceyi destekler tavrımı belirtmek üzere köşeme aldım ve destekliyorum.
Gerçekleri yansıttığı için defalarca da olsa, yazılı ve görsel her kanalda dikkate alınmasını düşünerek sayfama sadece imla hatası düzeltmeleri yaparak aldım…
Okurlarım olarak siz de kendi düşünce tarlanız içinde değerlendirip, doğru bir değerlendirme olup olmadığı yönünde kararınızı verebilirsiniz…
Elbette bir koşul ile…
Bilgi sahibi olacaksınız, aklınız ile yorumlayacaksınız…
XXX
Hukukun tepe taklak olduğu ve halkın güveninin sarsıldığının ifadesidir bu açıklama…
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruların kabul edilişinin 8. yıl dönümünde çarpıcı sayıları açıklayan AYM, 10 binden fazla hak ihlali kararı verildiğini belirtti.
AYM, açıklamasında şunları belirtti.
“Şu anda Anayasa Mahkemesi’nin önünde 42 bin civarında başvuru bulunmaktadır. Mahkememiz incelediği başvurularda 10 binden fazla ihlal kararı vermiştir.
İhlal kararlarının temel hak ve özgürlüklere dağılımına bakıldığında ilk üç sırada adil yargılanma hakkı (yüzde 54), mülkiyet hakkı (yüzde 26,7) ve ifade özgürlüğü yüzde 5,7) olduğunu görüyoruz.
23 Eylül 2012 tarihinden bugüne Mahkemeye toplam yaklaşık 285 bin başvuru yapılmış, bunun 243 bin kadarı sonuçlandırılmıştır. Başka bir ifadeyle bireysel başvurunun başladığı tarihten bu yana yapılan başvuruların yüzde 85.5’i karara bağlanmıştır.”
Açıklama, ülkedeki hukuk uygulaması açısından endişe vericidir.
Elbette her başvurunun doğru olacağını düşünmüyorum. Ancak başvuru bu kadar çok ise, vatandaş gerçek adaletin mahkemelerde sağlanamadığı kanısındadır ve bu da Türkiye’de hukuk sistemi çökmüş, güven de kalmamış demektir ki acı bir görüntüdür.
XXX
Bu görüntünün nedeni, siyasi iktidarın AYM kararları hakkındaki afaki (Kıymetsiz) sözler ile eleştirmesinden kaynaklanmaktadır.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun kabulünün 8’inci yıl dönümü nedeniyle “İnternet Çağında Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması” konulu sempozyumda AYM Başkanı Zühtü Arslan, mazereti nedeniyle katılamadı ama mesajı başkan vekili tarafında okundu.
İfade özgürlüğünün çoğu kez eleştiri özgürlüğü olduğunu belirten Arslan, eleştiriyi demokrasinin alametifarikası olarak tanımlarken kendisini hedef alarak “Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım” diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya şöyle yanıtları verdi:
“Yargı kararları, özellikle AYM kararları kutsal metinler değildir. Eleştirilebilir, dahası eleştirilmelidir. Bundan en fazla kurumsal olarak kararları eleştirilen yargı kurumu faydalanır.
Bununla birlikte yargı kararlarına yönelik eleştirilerin faydalı olabilmesi için asgari iki hususun önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi herhangi bir metni eleştirmek için öncelikle onu okuyup anlamak gerekir.
Bu yargı kararları için de geçerlidir. Daha kararın gerekçesi bile yayımlanmadan tamamen varsayımlar üzerinden yapılan veya yayımlandıktan sonra okunmadan yöneltilen eleştiriler kamuoyunu yanlış bilgilendirme ve yönlendirme sonucunu doğurmaktadır.
Kararlara yönelik bazı eleştirilerden görüyoruz ki, kararlarımız okunmadan, bazen de okunduğu halde yeterince anlaşılmadan eleştirilmektedir. Hâlbuki sağlıklı bir eleştiri, okumayı ve okunanı doğru anlamayı gerektirmektedir. Aksi takdirde kararda söylenmeyenler, söylenmiş gibi gösterilebilmektedir. İkinci olarak eleştirinin eleştirilenler bakımından etkili ve faydalı olabilmesi, büyük ölçüde kullanılan üslûba bağlıdır. Çoğu kez “Nasıl” söylediğiniz, “Ne” söylediğinizin önüne geçer.
Hiç şüphesiz üslûp ya da ifade tarzı da ifade özgürlüğünün güvencesi altındadır. Elbette herkes dilediği üslûbu tercih etmekte serbesttir. Ancak yargı kararından ziyade kararı verenlere odaklanan ve eleştiri ötesine geçen ifadelerin fayda getirmeyeceği, zira eleştiriyi mecrasından uzaklaştıracağı açıktır. Esasen kullandığımız dil kimliğimizi ve kişiliğimizi yansıtır.” diyerek Mevlana’dan “İnsan, dilinin altında gizlidir” alıntısını yaptı.
XXX
Bana göre “Nokta” tam yerine konmuş…