Siyaset ve siyasetçi olmak o kadar zor bir iştir ki sadece “Hizmet” yeterli olmaz. Bir başka deyişle siyaset 7/24 kesintisiz yapılan bir iştir.
Yoruldum dinleneyim veya dur geliyorum kabul etmez siyaset. Temsil ettiğini bilme ve davranışlarının da bu anlayışa uygun olması zorunludur. İnsanlara üsten bakmak gibi bir hakkı ve lüksü yoktur. Ve siyasete giren kişinin bunları bilmesi ve ona göre davranması olmazsa olmazdır.
Ne yazık ki bu koşulları bilen siyaseti sayılı sarımsak, dikili soğan kadar azdır. Bu kurallara uyan siyasetçi kuşağı da ne yazık ki tükenmiştir.
Bir başka önemli kural ise, siyasetçi siyasete girdiği günden itibaren, aktif siyasetten ayrılsa bile ailesinin ve yakınlarının davranışlarına dikkat etmek zorundadır.
Aile fertleri ile topyekûn siyasete girmişsen eğer, onların her birinin de ayrı ayrı halk tarafından “Seçilmiş” ve “Görevlendirilmiş” olmaları zorunludur.
Hal böyle olunca, siyasetçi, davranışları ve yaşantıları itibariyle sadece TBMM çatısı altındaki görevlerinden dolayı sorumlu değildir…
Sorumlu oldukları konunun sınırları oldukça uzun ve geniştir.
XXX
Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Trk mallarına boykot çağrısından sonra, karşı cevap olarak Fransız mallarına karşı boykot çağrısı yapmıştı.
Çağrı bir yandan desteklenmekle birlikte genelde yersiz ve gereksiz bir çağrı olduğu yönünde eleştiri almıştı. Diplomasinin kullanılması gereği ortaya konmuştu.
Bu arada da Sayın eşinin kullandığı ve bedeli 50 bin Euro civarında olan “Hermes” marka çok pahalı el çantası da gündeme gelmişti. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da, askıda ekmeğe muhtaç haldeki vatandaşın Fransız mallarını almaya gücü olmadığını belirtirken, “Emine Hanım'ın 50 bin Euroluk bir çantası var onu da Saray'ın bahçesinde yaksın.” demişti…
Kılıçdaroğlu’nun bu sözüne AKP’den tepki geldi…
Yani boykot çağrısına yapılan eleştirilere cevap değil de, Sayın Bayan Erdoğan’ın çantasının gündeme gelmesi zorlarına gitti.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, hemen mikrofonun başına geçerek acele cevap verdi…
“Kılıçdaroğlu bir siyasetçidir. Bir siyasetçiye hanımefendi üzerinden siyaset yapmak yakışmıyor. Maalesef en temel değerlere riayet etmeyen bir tutum içerisine girebiliyor. Bugün hanım efendi ile ilgili kurduğu cümleler son derece yakışıksız cümleler. Siyasi mücadeleyi, polemikleri aileye taşımak son derece yakışıksız bir durumdur ve bunu şiddetle kınıyoruz. Aileler, kadınlar üzerinden siyaset yapma tavrı doğrudan şiddettir. Saygısızca bir yaklaşımdır ve kınanması gereken bir davranıştır.”
Elbette ben açıklamalarındaki bu bölümü dinlerken bir tuhaf oldum…
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, bugün birinci derece yakınları ile cümbür cemaat siyasetin içindeler bana göre.
Hal böyle olunca da elbette onların davranışları siyaset konusu olacaktır, kaçınılmaz.
Eğer sen yurt dışı seyahatlerinde eşini yanında eksik etmezsen, masraflarını devlete ödetirsen, uçan sarayın merdivenlerinden inerken “Hermes” marka çantayı da milletin gözüne sokarsan…
Burayı görmeyecek miyiz?
Dünkü yazımda sordum, SİHA ve İHA araçlarının motorları ithal mi diye…
Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar açıklama yapmış…
"Bugün %93 yerlilik ve hiçbir kritik parçada bağımlı olmaksızın dünyaya ihraç ettiğimiz en ileri teknoloji SİHA'lara sahibiz. Şimdi hedef kalan %7..." demiş.
Elbette bu büyük başarı, inkâra gerek yok…
Ama bir soru daha sorarım ben; o %7’lik parça olmazsa SİHA ve İHA araçları uçabiliyor mu?
Uçabiliyorlarsa önünüzde şapka çıkartırız ve alkışlarız. Erdoğan’ın damadı olmanıza da bakmayız hem de…
Ama uçamıyorsa?
Ambargo etkileyecekse?
İşte o zaman % 100 yerli olunca alkışımızın gücü de %100 olacaktır. Hatta %1500 bile olabilir. Hiçbir sakıncası yok, yeter ki “Yerli” olsun…
Bir zamanlar ki o zamanlara sanırım bugün siyaset yapanların büyük birçoğunluğu bilmez, “Yerli Malı Haftası” diye kutlanan bir haftamız vardı.
Özellikle çocukları küçük yaşta bilinçlendirmek için hafta okullarda çoşku ile kutlanırdı.
Öğrenciler evlerinden yerli üretim ne varsa alır gelirdi okula. Kayısı kurusu, dut kurusu, kayısı pestili, dut pestili, kuruyemiş, çeşitli meyveler vs. gibi…
Öğretmenler, yerli malı kullanmanın ne kadar önemli olduğunu anlatırdı ve öğrencileri bilinçlendirirdi.
O tarihlerde de Türkiye, hem sanayi hem tarım, hem hayvancılık, hem de yer altı zenginliklerini gereği gibi kullanmada kendine yeterli ve büyüyen bir ülke idi. İthal edilen malları en aza indirmek için yatırımlar yapılıyordu.
O gün meydana getirilen üretim tesisleri artık bugün yok. Çünkü hepsini de sattık, gelirleriyle yabancıdan aldığımız borçların faizlerini ancak ödeyebiliyoruz.
Sen kalkmışsın hem “Boykot” diyorsun hem de siyasetçinin dikkat etmesi gereken temel kurallara asgariden bile uymuyorsun ve kalkıp bir de cevap veriyorsun…
Ne var ki millet bunların hepsini de en azından artık görmeye başladı. Ülkenin nereye evirildiğini görüyor.
Nutuk çekmeyi bırakacaksınız artık. Millet yemiyor, her şeyin farkında…
Sayın Bayan Erdoğan’ın el çantasının markası bile gözüne batıyor sen “Boykot” derken…
Biraz millete saygı lütfen, biraz.
Çoğunu başaramıyorsunuz, beklemiyor da millet, ama biraz…