Daha önce de bu köşede paylaşımlarından güncele dair örnekler sunmuştum.
Uzun bir ara oldu.
Yine ve yeniden devam edelim.
Kimle mi?
İsrafil BALCI@ibalci55
Önemli konularda ciddi fikirleri var ve epey de büyük ilgi görüyor.
Özellikle dini alanlardaki tartışmalara dair getirdiği farklı bakış açısı ile de gündem oluyor.
Bugün size bir derleme yapacağım.
Bakın ne düşünüyor, ne diyor, ne paylaşıyor.
Başlıyoruz...
EN AĞIR ELEŞTİRİ MEB’E…
Milli Eğitim Bakanlığına dair yaptığı değerlendirmede önemli satır başlarına dikkat çekiyor ve diyor ki Balcı;
22 yıllık iktidar döneminde tam 17 kez Milli Eğitim müfredatı değişti. 18'ncisi yolda.
En önemli değişiklik planı Din Eğitimini okul öncesine kadar indirmek.
Oldu olacak bari tam olsun keşke ana karnından başlatılsa
Bu kararı almaya çalışanların İslam'ı ve Hz.Muhammed'i kesin olarak bilmedikleri çok açık. Demem o ki, ed-Din'i bilmeyen yetişkinler kalkmış çocuklara din öğretme derdinde.
Oysa yetişkinler olarak dini önce kendiniz öğrenin çocuklar zaten doğru dini öğrenir.
Bari çocukları rahat bırakın, oyun çocuğu ne anlar soyut dinden.
Ülkenin bunca sorunu bitti de bu mu kaldı?
Onlara sevgi, dürüstlük, paylaşım, barışık olmak, temizlik, mutluluk, oyun vs öğretin zaten en iyi dindar olarak yetişirler…
BİR ELEŞTİRİ DE DİYANET'E!...
MEB’den sonra DİB’e bindiriyor İsrafil Balcı.
Aydınlatması, konuşması gereken konulardan ziyade gündemden uzak konulara dair sürekli oluşturduğu gündem ile eleştirilen kurama dair bakın hangi tespitlerde bulunuyor?
“Diyanet gündem nedeniyle birkaç haftadır hutbelerden Filistin konulu mesajlar veriyor.
Bugünkü konu: "Zulme rıza göstermek zulümdür"
Güzel, birkaç öneri:
Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, haksız kazanç, kamu zararı, liyakatsizlik, hırsızlığın üzerine gitmemek, hak ihlalleri, hesabı verilemeyen servet, din kalpazanlığı, tarikatlardaki ayyuka çıkmış çocuk istismarlarına sessizlik, vefasızlık, ülkeyi özgürleştiren bir kurucuya hutbeden lanet okumak, ona düşman olanlara 10 Kasım'dan bir gün önce ziyaret etmek, onu yok saymak... vs
Bunlar da zulümdür, farkında mısınız.
Buyurun bu konularla ilgili de hutbeler hazırlayın
Bu arada önümüzdeki Cuma günü 10 Kasım
Tutarlılık gereği Mustafa Kemal'i anmamanız gerekir
Anarsanız kendinizle çelişirsiniz
Bekleyip göreceğiz!”
HOŞ GELDİN TÜRKİYE YÜZYILI...
Ve... Soruyor Balcı?
Düşünen, sorgulayan bir gençlik yerine inanan, itaat eden gençlik hayal ettik meyveleri ortada, koskoca bir hüsran…
Nerede kaldı, aklın ve bilimin aydınlık yolunda, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir nesil hedefi...
Düşünemeyen, sorgulayamayan, aklı tutsak, beyni felç bir nesil...
Kalıpları kıranları ise yurt dışına kaçıran bir anlayış...
Hoş geldin Türkiye yüzyılı...
BİZ BUNLARI NİYE YAPMIYORUZ?
Bakın bir aşka önemli tespitinde toplumumuza dair bir genelleme ile de şu önemli konuların altını çiziyor ve soruyor "Biz bunları neden yapmıyoruz?"
* Eleştirel bakmayı sevmiyoruz, bakana da tahammül edemiyoruz.
* Sorgulamaktan hiç hazzetmiyoruz.
* Oluşturduğumuz kutsallara asla dokunulmasını istemiyoruz.
* Kafa konforumuzu bozarız diye ödümüz kopuyor.
* Okuduğumuzu veya dinlediğimizi, anlamak istediğimiz gibi yorumluyoruz.
* Art niyet aramayı ve insan tüketmeyi çok seviyoruz.
* Çünkü anlama çabası sergilemiyoruz.
* Çünkü akıl ve bilgiyi değil, duygularla konuşuyoruz.
* Çünkü düşünmeden ve emek sarf etmeden konuşuyoruz.
* Bu yüzden eleştirilerimiz veya reaksiyonlarımız mahalle dedikodusundan öteye geçmiyor.
Sahi biz neden bunları yapmıyoruz?
"SİZİ RAHATSIZ ETMEYE GELDİM…"
Kendi tabiri ile Balcı’nın Günün notu ile bitirelim.
“Bugüne kadar hiçbir siyasî angajmanlığım olmadı.
Teklifler olmasına rağmen siyaseti hiç düşünmedim, düşünmüyorum da.
Akademisyenim, işimi çok seviyorum ve bu alanda verimli olacağım kanaatindeyim. Üstelik benim için üniversite hocalığından daha onurlu ve yüce bir makam/mevki olamaz.
Birileri istedikleri kadar saf tayin etsin, rol biçsin, müsterih olun ben hep durduğum yerdeyim ve halimden gayet memnunum.
Benim tek angajmanlığım Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığım ve aidiyetimdir.
Bununla da gurur duyuyorum.
Ülkesini seven sorumlu bir akademisyen ve ilahiyatçı olarak çok sevdiğim işimi yapıyorum.
Düşüncelerimi, tespitlerimi ve bildiklerimi insanlarla paylaşıyorum. Beğenen olacağı gibi elbette ki beğenmeyen de olacak.
Bazıları rahatsız olsa da bu sorumluluğumu yerine getireceğim ve paylaşımlarıma devam edeceğim.
Üzgünüm ama bundan sonra da rahatsız olacaksınız.
Hatırlayın, Ali Şeriati "Sizi rahatsız etmeye geldim" demişti.
Sürekli eleştirel bakışımı sorgulayıp paylaşımlarımda maksat ve art niyet arayanlar, önce kendilerini avutup uyutanları sorgulasın ve kendi dogmatik saplantılarıyla yüzleşsinler.
Esen kalın...”