Bundan tam dört yıl önce, 11 Ocak 2016 tarihinde…
Köşemde bir başlık atmış ve yazmışım…
Sosyal medya hesabımız, “Bak buna, dört yıl önce ne yazmışsın” der gibi hatırlatıyor…
Cumartesi günü gazetemizin birinci sayfasında “”Mustafa Cengiz’den siyasilere rapor” başlıklı haberi okuyunca ve bu yazıyı da sosyal medya hesabım hatırlatınca yeniden okumanızı sağlamak gerektiğine karar verdim…
Ama bu kez “Güle… Güle… Güle…” ölmeden değil de yüreğim acıyarak sunuyorum…
Düşünün bakalım değişen ne olmuş, daha doğrusu değişen ne var
XXX?
GÜLE... GÜLE...GÜLE ÖLDÜM YA...
Yok, merak etmeyin, çok eğlenceli bir konu değildi ama gülmekten de kendimi alamadım...
Bildiğiniz ve gazetelerde okuduğunuz, televizyonlarda da izlediğiniz 10 Ocak günü "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak kutlana geliyor öteden beri...
Pazar günü, çok sevdiğim değerli kardeş Şadi Büyükkeçeci, sosyal medya üzerinden paylaşım yapmış ve "Çalışan Gazeteciler Günü" münasebetiyle gazetecileri kutlamış, "Çalışan gazeteci arkadaşlarımın gazeteciler gününü kutlar başarılar dilerim" demiş. Ben de altına bir yorum attım ve "Bugün Pazar... Ben çalışmıyorum arkadaş" diye yazdım.
Hani şaka kabilinden… Zaten ben "Çalışan" değil de "Yazan" gazeteci gibiyim, her zaman da dediğim gibi, bu meslekten geçimimi sağlayan gazeteci filan da değilim.
Tabi 10 Ocak gününün "Çalışan Gazeteciler Günü" olması hasebiyle (Nedeniyle), birçok kişi "Kutlamalarda" bulunmuş, fiilen bu mesleğe emek veren ve çalışmakta olan arkadaşlarımız da Atatürk'ün heykeline çelenk koyup saygı duruşunda bulunmuşlar.
Ben, Atatürk'ün heykeline çelenk koyup saygı duruşunda bulunmayı "Atatürk'e sığınma, olumsuzlukları O'na şikâyet etme" gibi algılarım hep. Acaba "Çalışan" gurup da aynı düşüncede mi "Huzurda" idiler, bilemiyorum.
Peki, niye "Güle... Güle... Güle öldüm ya..." diye yazıma başlık attım?
Anlatayım da siz de gülmek isterseniz gülün...
Türkiye'de basın özgürlüğünün olmadığından, olumsuz yayınlardan dolayı sıkıştırıldığımızdan ve hatta sorgulandığımızdan, mahkemeye çıktığımızdan, hapse atıldığımızdan şikayetçiyiz, değil mi?...
Çektiğimiz sıkıntıların esas kaynağı neresi?
Elbette kime muhalif iseniz, orası...
Kayseri'de "Günü" kutlayan ve haklarının güvence altına alınmasından tutun da çalışma koşullarının iyileştirilmesine, demokrasinin olmazsa olmazına, önemli görev yaptığımıza kadar herkes bir şeyler söylemiş, dileklerde bulunmuş...
Dilekte bulunanlar, Büyükşehir, Melikgazi, Hacılar ve Talas Belediye Başkanlarımız geliyor. Elbette "Basın Mensuplarını" hatırlamalarından dolayı teşekkür ediyoruz. Aslında Kayseri'mizin genelinde yerel yönetimlerimizden bir şikâyetimizin de olduğunu sanmıyorum. Hepsine de "Alo" dediğimizde ulaşıyoruz ve soruyoruz, cevap alıyoruz...
Dahası, Eğitim-Sen Kayseri İl Başkanı, MHP İl Başkanı da benzer dileklerde bulunurken, Acıbadem hastanesi, gazetecileri muayene etmiş ve "Stresli" iş yaptıklarını belirtmiş.
Gelelim "Gülme" konusuna...
Bize en iyi dileklerde bulunan makamların, bu güzel dileklerini, aynı zamanda "Baskı" yapan makamlara da "Olmuyor arkadaş" diye iletebilme olanağına sahipken, neden sadece lafta kalıyor?
Bakın mesela "Baskı" yapan yeri ben buradan açıkça yazamıyorum...
Ben buna gülmeyeyim de neye güleyim, bi söyler misiniz?...
Sevgili dostlar...
Keşke Pazar günü "Çalışan Gazeteciler Günü" kutlamakla beraber, bir başka şeyi kutlaya bilseydik...
Örneğin; 1. İnönü savaşının kazanılmasının ve bağımsızlığımıza giden ilk yolun açılışını kutlasaydık...
Kutlanması gereken gün, neden kutlanmaz? Çünkü bu savaşın komutanı İsmet Paşadır da ondan. Peki, savaşın önemi nedir?
Kısaca anlatalım... TBMM tarafından kurulmuş olunan düzenli ordunun Batı Cephesi'ndeki ilk başarısının ifadesidir I. İnönü Savaşı... Türk Hükümetinin Anadolu’daki otoritesi artmıştır. Hükümet, I. İnönü Savaşı’yla güven kazanmıştır. Bunun sonucunda vergi ve askere alma işlemleri belirli bir düzen içinde uygulanabilmiştir. Birinci İnönü Zaferi, yeni Türk devletinin uluslararası kamuoyundaki itibarını da arttırmış, sonuç olarak Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalanmıştır. İtilaf Devletleri I. İnönü Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan yeni durumu görüşmek üzere Londra Konferansı'nı düzenlemişler ve TBMM'yi de bu konferansa davet etmişler, etmek zorunda kaldılar. Bir diğer önemli konu da 1. İnönü Savaşı’nın ardından yeni Türk devletinin ilk anayasası olan "Teşkilat-ı Esasiye" kabul edilmiştir.
Atatürk, bu zafer için ''Yeni Türkiye Devleti’nin küçük, fakat millî ülkülü genç ordusu, en dar bir hesapla üç kat üstün düşmanı İnönü Meydan Muharebesi’nde mağlup etti. Strateji sanatının en nazik icraatını isabetle uyguladı. İç hatların kullanılmasında harp tarihine parlak bir misal yazdı'' demiştir. (Alıntı)
İşte böyle...
Esas kutlanacak olayları, tarihten silme gayretleri nedeniyle unutmaya çalıştırıyorlar da, unutmayacağız...
XXX
Var mı değişen bi şey?
Bana göre yok ve artı sıkıntılar var Anadolu basınının. Eğer “Anadolu Basını” yaşamalıysa, alınacak acil o kadar çok tedbirler var ki, artık gülerek ölmek yerine ağlaya ağlaya öleceğiz ama yine de mücadeleyi elden bırakmayacağız…