Edebi alandaki yalnızlığa benzemez gerçek yalnızlık. O gerçek yalnızlık ki sadece Allah’a özgü bir durumdur. İnsanların yaşadıkları gerçek yalnızlık, dışlanmışlık, itilmişlik ve sevgisizliktir.
En azından ben böyle düşünüyor ve yorumluyorum yalnızlığı…
Dış politikada ülke olarak yalnız kalmış olmak da bu düşüncem doğrultusunda dışlanmışlıktır.
Oysa…
“Türkiye Ortadoğu'da yalnız kaldı iddiası doğru değil ama eğer bu bir eleştiri ise o zaman söylemek gerekir. Bu, değerli bir yalnızlıktır.”
Diyerek değer yüklemeye çalışıyor Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim KALIN, Türkiye’nin içinde bulunduğu dış politik duruma…
Bir söz vardır…
“Aldanmayın etrafınızdaki kalabalığa. Ölülerin de arkasında kalabalık vardır ama hep yalnız giderler…”
Var olduğunu sandığınız kalabalığınız da buna benzer olabilir, kalabalığınıza iyi bakmanız gerekir.
Afrika’nın petrol rezervleri açısından en zengin ülkesi Libya’da Türkiye ile Rusya farklı güçleri destekliyor. Ankara, Birleşmiş Milletlerin tanıdığı, Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin arkasında, Rusya ise Tobruk’ta konuşlu ve 4 Nisan’dan bu yana başkenti ele geçirmeye çalışan General Halife Hafter’in…
İç savaşın Mart 2011’den bu yana sürdüğü Suriye’de ise iki ülke ortak hareket ediyor gibi görünse de çıkış noktaları ve pozisyonları aslında taban tabana zıt…
Ankara, başından beri Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a karşı savaşan örgütlere destek veriyor, Rusya ise Esad’ın ülkesine büyük oranda hâkim olmasını sağlayan en büyük güç…
Şimdi ise, “İsterlerse” şayet, General Hafter’e karşı savaşmak üzere Libya’ya asker göndereceğimizi açıkladı Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan…
Önceki gün de yazdım, kimi ve hangi hakla göndermeye tek başına karar veriyorsun? Giden çocukların bir tamam geri geleceklerini nasıl garanti ediyorsun?
Evet, Libya bize Kaddafi zamanında Kıbrıs Çıkartması sırasında arka çıktı ama “Evlat” göndermedi, uçaklarımıza, gemilerimize yakıt gönderdi…
Bir de o Kaddafi’nin devrilmesi için muhalif güçlere arka çıkan da Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan değil miydi?
Kusuruma bakın isterseniz ama “Dış politika” denilen eylemin nasıl yapılacağından bihabersiniz ne yazık ki…
Bir kez daha ifade etmek istiyorum…
Dış politikanın temel felsefesi, yönettiğiniz ülkenin ve dolayısıyla milletinin çıkarlarını korumaktır. Dış politikada sürekli olarak ne dost olunur ne de düşman. O nedenle Atatürk; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diyerek ülkemizin ve milletimizin temel dış politikasının yönünü belirlemiştir.
Ama iktidarınız ve partiniz Atatürk’ten hoşlanmayıp görmezden geldiğiniz için, ülkenin başına olmadık belalar sarıyorsunuz.
Yapmayın… Bu millet bunları hak etmiyor ve siz bir gün gittiğinizde arkanızda toparlanması hayli zaman alacak bir Türkiye bırakacaksınız, bilesiniz.
XXX
“DİL” ÜZERİNE YAZMIŞTIM YA…
Geçen gün yazdığım “Dil” üzerine yazımı okumuş olmanızı dilerim.
Dil, yani konuşmanızın bütünü, içerisinde geçirdiğiniz bazı kelimeler ile karakterinizi ortaya koyması bakımından son derece önemlidir.
MHP Genel Başkan yardımcılarından birisinin adı Edip Semih Yalçın…
Bu arkadaş ne zaman konuşmaya başlasa, ölçüyü endazeyi kaçırıyor ve edep nedir, adap nedir, lafım nereye varır hç düşünmeden konuşuyor ve buna da “Siyaset yapmak” olarak bakıyor.
Oysa siyaset yapma dili o kadar önemli bir dildir ki, kullanmasını bilmeyen rezil rüsva olur. Kendisi farkında değil belki, ama bu kişi siyaset dilini bilmeyen TBMM çatısı altında görev yapan bir vekil.
Hoş, böylesi siyaset dili kullanmaya AKP iktidara geldikten sonra başlandı, AKP ile MHP siyasette silinme kaygısı ile ittifak kurunca daha da şiddetlendi.
Görünen o ki, ülkenin geldiği noktada, her iki partinin de gidiş istikameti a çok belli oldu, TBMM dışı ya da etkisiz kalma durumu…
Hal böyle olunca da ne dediklerinin çok farkında değiller.
Ne dediklerinin farkında olmadıkları gibi ne yaptıklarının da farkında değiller…
Örneğin “Kanal İstanbul” ısrarı ve aynı zamanda konu hakkında muhalefet edenlere cevapları…
Her gün bir tarafından çorap söküğü gibi ortaya çıkıyor ki, projenin İstanbul’a ve daha da önemlisi millete bir fayda sağlamayacağı ortaya çıkarken, kimlerin fayda sağlayacaklarını görüyoruz..
Katar devleti ülkemizin yönetiminin saltanatında kullanması için 500 milyon değerindeki uçan sarayı bağışlarken, karşılığında neler aldığı ve almakta olduğu ortaya çıkıyor.
Geçtik burayı…
Açtınız kanalı, geçirmeye başladınız ticari gemileri de ya o gemiler ücret ödememek için İstanbul Boğazını tercih ederlerse zorla mı geçireceksin?
Hadi İstanbul Boğazına alternatif bir boğaz(!) oluşturdun, Çanakkale Boğazına da mı elleyeceksin?
O kanalın üzerine hangi yandaş firmana geçiş garantili köprüler yaptıracaksın?
Daha soru çok da aklımın almadığı, acaba o kanalı açınca İstanbul’un Avrupa yakasını “Ada” haline getirdiğinin farkında mı değil?
Kanalı yaptırırken acaba askeri stratejik durum nedir, hiç masaya yatırdı mı?
Onu koyduk bir yana, var say ki 7,3 şiddetinde bir deprem oldu, o depremde kanal çökerse İstanbul ne oldur düşündün mü?
Bunu da koyduk bir tarafa, tuzlu su İstanbul’u besleyen dip suyuna tuzlu deniz suyu karışırsa!...
Ama “Yok ben ne pahasına olursa olsun yapacağım, Katarlı dostlarıma söz verdim diyorsan” ki bir ucu öyle görünüyor…
Bu millet artık bu noktada sizlere “Dur” deme iradesini ortaya koyacaktır. Boşuna milletin nabzını ölçümlemeye çalışma…
Acaba MHP Genel Başkan Yardımcı Edip Semih Yalçın beyin diyeceği var mı? Hani milliyetçi bir görüşün sahipleri ya…