DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Süleyman Kocabaş
Süleyman Kocabaş
Giriş Tarihi : 05-10-2023 13:39

CUMHURİYETİN 100’ÜNCÜ YILDÖNÜMÜNDE TÜRKÇE

 

 

CUMHURİYETİN 100’ÜNCÜ YILDÖNÜMÜNDE TÜRKÇE

İKİ BÜYÜK DİL YOL KAZASI  VE TÜRKÇEYİ KULLANMA HATALARI

Süleyman KOCABAŞ kocabassuleyman@gmail.com

Birinci Bölüm

Cumhuriyetimizin 100’üncü Yıl Dönümünün  Büyük Anlamı ve Esprisi

Daha önceki yıllarda, Cumhuriyetimizin  ilanını, sonu sıfırla biten rakamlardan hareketle   10’uncu  yıl  ve 50’inci yıl dönümlerini  ayrı bir anlam ve espriyle  kutlanmıştık. Günümüzde de bu  kutlama geleneğini sürdürmekten olarak   100’üncü yıl  kutlamasını yapıyoruz.    

Bu kutlamaların her yıl yapılan kutlamalar dışında ayrı bir anlamı  ve esprisi vardır. Bunun aslını,   milletlerin  hayatında tarihi önemi çok   büyük yepyeni  yapılanmaların, olup bitenlerin başlangıcından  başlayarak  10, 50 ve daha da önemlisi 100’üncü yıl dönemlerinde,  yapılanmalarda nerelere gelindiğinin, yapılanların  doğruları ve yanlışlarının neler olduğunun ve bundan sonra nelerin  yapılması gerektiğinin  hesapları ve  muhasebeleri yapılır. Bunlara günümüzde “otokritik” de denildiği halde biz de zaten adı geçen yıl dönümlerini anma ve kutlama esprileri içinde bunları yapmışızdır ve 100’ üncü  yılda da yapamaya devam edeceğiz.

Ekonomi, sanayi, ticaret, tarım, edebiyat, sanat, spor vb. gibi her konu ve alanda  yapılacak olan otokritiklerden olarak biz bu yazımızda edebiyatın alanının  içinde  yer alan Türkçemizde yapılması gereken otokritiği yapacağız.  100 Yılda  Türkçemizde  Yaşanan Üç Buhran  ve Problemler

 Cumhuriyetin 100’üncü yıl dönümünde, dilimiz konusunda kazanılan, kaybedilen veya doğruları, yanlışlarıyla ilgili bir otokritik yapılacak olunursa,  maalesef ki diyelim Türkçemizde hep kaybedilenler ve yanlışlıklar yaşanmıştır.

        Türkiye’miz, adı geçen yüzüncü yıl süresince bölgesinde ve dünyada  “süper güç” olamamışsa, bunun en önemli sebeplerinden birisi de işte dilimizde  yaşanan buhranlar ve problemler  olmuştur. Bunları üç ana başlık altında şöyle sıralayabiliriz:

      1-Türkçemizde  BİRİNCİ BÜYÜK DİL YOL KAZASI’ sından olarak 1932 – 1980 zaman diliminde “Aşırı Uydurukça Dil Salgını” nın yaşatılmasıyla  dilimizin zayıflatılması,

     2-İKİNÇİ BÜYÜK DİL YOL KAZASI ise, kendisini 1980 -1923 zaman diliminde göstermiş ve göstermeye devam etmekte olup, Türkçemiz bu sefer de  İngilizceden aşırı etkileşeme sonucu, bu dilden  zorunlu alımlardan değil, özentili ve modalaşma alımlarından olarak bu sefer de   İngilizcenin işgaline uğramaya başlaması,

    3-Türkçemizin tarih boyunca “sahipsizliği”  den kaynaklanan ne tarihi, ne grameri (dil bilgisi) ne de tam anlamıyla lugatı (sözlüğü) yazılabilmiştir. En önemlisi de herkesin kabullenebileceği  imza kuralları yazılımı yapılamadığından herkes kendine  göre imla  kuralları uydurmak yanında,  üslubu veya seslendirilmesinden   olarak da yine herkesin kendi  keyfi ve mizacına  göre seslendirmesinden  kaynaklanan “TÜKRÇENİN DOĞRU  KULANILAMAMASI”   denilen diğer bir “dil hastalığı” na   günümüz itibariyle  bile  çözüm yolları  bulunamaması,

        İşte 100 yıl boyunca  karşılaştığımız bütün bu olumsuzluklardan kaynaklanan buhranlar ve problemleri   aşağıda özet alarak inceleyecek  ve değerlendireceğiz.

                                        Birinci Büyük Dil Yol Kazası 1932 -1980

      “ Dil Devrimi” nin  başladığı  1932’de kendisini gösteren ve  1980’li yılların başlarına  kadar “dilimizi millileştirmek” ve “geçmişimizden koparılarak Modern Seküler-Laik  Batı Medeniyetine girmeyi kolaylaştırmak” ana  amaçlarıyla (“Harf Devrimi”nin de bu amaçlar için yapıldığı halde )  1000 yıldan beri konuşup yazdığımız  yaşayan Türkçemizde  ne kadar Arapça ve Farsça kelimeler varsa bunların  “dilimizde işgalci yabancı kelimeler” nitelendirilmesi  yapılması sonucu, bunların      tümüyle atılarak  yerlerine dünyada  “saf dil” varmış gibi  “yepyeni bir dil icadı” ndan olarak, halkın dilinden ve Orta Asya Türk lehçelerinden  derlenen öz Türkçe kelimelerin kullanımı  yetersiz kalınca veya çoğu kabul görmeyince  masa başında   yeni kelimelerin üretilmesiyle gelen      “AŞIRI UYRURUKCA DİL YAPILANMASI ” kendisini göstermiştir.  “Dil  Devrimi” nın başladığı 1932 yılında,  deneme ve tecrübe etmekten olarak  bunun uygulaması Atatürk’ün Çankaya köşkündeki sofrasında ve gazetelerin köşe yazarlarının makalelerinde  yapmıştır.

      Atatürk’ün kendisi de bu deneme ve tecrübeye katılmıştır. 1936’ya kadar olan  kutlama mesajlarında, TBMM’nin açılışı nutukları ve  Çankaya  köşkünde yabancı devlet adamlarını  kabulde yaptığı konuşmalarda uydurukça kelimeler kullanmıştır.  Buna bir örnek verilecek olunursa   İsveç Veliaht Prensi Gustav Adolf’u  3 Kasım 1934’de Çankaya köşkünde  kabulü sırasında söylediği nutkundan bahsedebiliriz.  Atatürk, bu  nutkunda uydurukça kelimelerden olarak şunları kullanmıştı: Tükel, özgü, yanku, itki, yaltırık, özence, bitin, ate, özlük, ıssı, önürleme, kıldacıl, anıklamak, büktün, acu, söyüne, baysal, genlik, eksürmen, altes, tüzün, gönenç. Atatürk, 1927’de “Nutuk”unu içinde Arapça ve   Farsca kelimelerin ağırlıklı olarak bulunduğu Osmanlı Devletinde  yaşanan Sadeleştirme dönemi  dili ile yazmıştı. Kullanmasını denediği “uydurukça  dil” ile yazmaya çalışsa bunu yazamazdı. Yazsa bile kimse bir şey anlamayacağı için  tutmaz, kitap satılmazdı.  Daha sonraki yıllarda “Nutuk”un  “Söylev”e çevrilerek  bu isimle çıkan aşırı uydurukça  kelimelerden ibaret Nutuk kitaplarının az satılmasıyla  bu kendisini göstermişti. 

      Kuru –sıkı ve hamasi bir “dil ırkçılığı” veya “dilde milliyetçilik” ten tamamen öz Türkçe ve uydurukça kelimelerden ibaret  yepyeni bir dil icadı deneme ve tecrübelerinin başarılı olmadığı görülünce     1935 yılından itibaren de Arapça ve Farsça kelimelerin kullanılmasına   geri dönmüştür.

     Atatürk, geri dönüşten olarak,  “Dil Devrim”i çalışmalarında kendisine en yakın yardımcı elemanlarından  Falih Rıfkı Atay ve Ahmet Cevat Emre’ye bunların hatıralarında anlatıldığı üzere, Atay’a   “Çocuğum beni dinle, Türkçenin  hiçbir yabancı kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddiasını  tecrübe ettik. Bir çıkmaza girmişizdir. Dil bu çıkmazda bırakılır mı? Bırakılamaz. Biz de  çıkmazdan kurtarma şerefini başkalarına bırakamayız” (Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Atatürk ve Türk Dili Belgeler, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1992, s. 302) derken,   Emre’ye de şunları söylemişti:  “Dilde ve Musikide İnkılap olmaz”  (Ahmet Cevat Emre. İki Neslin Tarihi, Hilmi Kitabevi, İstanbul, 1960. S. 338)

          Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü, 11 Kasım 1938’de Cumhurbaşkanı seçilince, 1940’lı yılların başlarından itibaren , “Dil Devrim”i konusunda “Atatürk’ün yapamadığını ben yapacağım” diyerek, Atatürk’ün vazgeçtiği uydurukça dile geri dönmesi , 1940 – 1980 zaman diliminde Türkçemize “en karanlık günleri” ni yaşatmıştır.        

       Bir dili geliştirmek için elbette ki yeni kelimeler üretimine ihtiyaç vardır. Bunu ancak geniş bir zaman  içine yayıldığı halde  edebiyatçı şair ve yazarlar, bilim adamları yaparlar. Her önüne gelen veya işin uzmanı olmayanlar kendiliklerinden  kelimeler üretemezler. Hele masa başında “ben yaptım oldu” dercesine “kalem-kelime  oyunları” yla , üstelik de dilimizin imlası, ses uyumu ve müzik ve matematik  yapısına uymayan kelimelerin üretilmesi hiç iyi olmamıştır.  

       İnönü döneminde uydurukça dilin  şampiyonluğunu Milli Eğitim  Bakını Hasan Ali Yücel ve Cumhurbaşkanı İnönü’nün  kültür başdanışmanı Nurullah Ataç yapmıştır. Özellikle buna; ateist olduğunu  kendisi de  açık açık yazdığı halde  Ataç damgasını vurmuş, bütün ömrü uydurukça  kelimeler üretimiyle  geçmiştir. Bu sebepten dilimize  en büyük zararı Ataç verdiği için, tarihe adı “Türkçenin anasını ağlatan adam” olarak geçmiştir.  Ataç’ın uydurduğu kelimelerin büyük bir kısmı  Yılmaz Çolpan tarafından derlenmiş ve  Türk Dil Kurumu tarafından 1963’de  “Ataç’ın Sözcükleri” kitap başlığı adı altında yayınlanmıştır. Ataç’ın  Türkçe karşılıkları ola ola “bunlar dilimizde yabancı işgalci  kelimelerdir” denilerek, bunların yerine uyrukça kelimelerden olarak bazı kelime  örnekleri şunlardır:  açkı (anahtar), algınlık (aşk),   ası (fayda), aydık (şiir), bağlanç (din), beti (mektup), bilisiz (cahil), dinek (kule), döl (mart ayı), durul (devlet), düzeti (nesir), ılkı (hayvan), iyir (ilaç), kalık (hava), kısı (hapis).  komuğ (müzik), kurunç (hayal), oram (sokak), öldürmem (cellat), sağın (tıp doktoru), salkı (haber), satak (pazar),savut (silah), sücü (şarap), tamu (cennet), tın (can), tilçik (kelime), tümce (cümle), törüt (sanat),  tüz (halk) , uçmak (cennet), çevrinmek (Kậbe’ yi tavaf etmek), uza (tarih) , üçük (harf) , yakar (dua), yançık (cep), yayık (şeytan,) yüküm  (namaz) kurban (sunum) , yazak (kalem) (Yılmaz Çolpan, Ataç’ın Sözcükleri, Türk Dil kurumu Yayınları, Ankara, 1963, s. 2-116)

         Edebiyatçı yazar ve dil uzmanlarımızdan Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş,  “Uydurma Olan ve OImayan Yeni Kelimeler Sözlüğü” kitabında, tutan ve tutmayan kelimelerin sözlüğünü yazmış, sözlükte geçen kelimelerin yarısının tuttuğu, yarısının ise tutmadığı (Ataç’ın yukarıdaki tutmayan kelimeleri  de içinde olduğu halde)  üzerinde durulmuştur. Tutmayan kelimeler koyu harflerle yazılmış olup, bunların derlenen  kelimelerin yarısını  teşkil ettiği görülmüştür. Timurtaş’a göre tutan kelimelerden bazı örnekler şöyledir: anayasa (kanun-u esasi), araç (vasıta), başbakan (Sadrazam), biçim (şekil), çağdaş (muasır), değerli (kıymetli), durum (vaziyet , hal), elçi (sefir), evren (kainat), konuk (misafir),övgü (methiye), sözlük (lugat) vb. (Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Uydurma Olan ve Olmayan Yeni Kelimeler Sözlüğü,  Umur Kitapçılık, İstanbul, 1979, s. 71 – 155)

        Özellikle Ataç’ın ürettiği kelimelerden olarak,  masa başında  Arapça ve Farsça manalarına  göre bunları uydurukça kelimelere göre tahvil ederek uydur uydur kelime üret yapılanması kendisini göstermiştir. Bir çeşit  “bir deli  saçmalığı” da denilebilecek bunlara birkaç örnek şöyledir:  İdam cezası almış bir insanı asıp öldürmekten gelen cellat için “öldürmen”, kalem yazdığı için “yazak”,  bir dine bağlanmaktan olarak din yerine  olarak “bağlaç” denilmesi, , Allah’a dua edip yakarmaktan olarak dua yerine “yakar” ı kullanmak. Görülüyor ki, bu gülünç ve dilimizin dil kaidelerine  de uymayan bunları, dilimiz “hazımsız bir yemek yer” gibi kusmuş kabul etmemiş, şair-yazarlarımız ve halkımız nezdinde de bunlara  tepkiler çok ağır olmuştur.  Şair Necip Fazıl Kısakürek buna tepkisini  şöyle göstermiştir:  “Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim, / Ya bunlar Türkçe değil, yahut ben Türk değilim. / Oysa halis Türk benim, bunlar, işgalcilerim, / Allah Türk’e acısın, yalnız bunu dilerim.” ( Yavuz Bülent Bakiler, Sözün Doğrusu, Yakın Plan Yayınları, İstanbul, 2012, s. 100)

Halkımızın tepkinden olarak da bu uydurukça salgınını alaya alıcı mizahi  birkaç örnek de şöyledir:   İstiklal Marşımız için “ulusal düttürü, lokanta için “toplumsal otlangac”, hostes için “gök konuksal  avrat”, otomobil için “içten iteçli götürgeç”, minare için “dinsel dikeç”  

         Bu tepki ve tenkitler cümlesinden olarak da bir kısım dil uzmanlarımız ve şair-yazarlarımızın görüşleri de şöyledir:

          Prof. Dr. Mehmet Kaplan (İstanbul Edebiyat Fakültesi edebiyatçı öğretim üyesi - dil uzmanı) : “Türk milletinin asırlardan beri kullandığı kelimeleri öz Türkçe   değildir diye genç nesillerin kafalarından silmeye çalışırsanız en değerli kültür eserlerinizi tahrip eden dil güvelerisinizdir. Onlarla savaşmak Milli Mücadele kadar kutsaldır.” (Mehmet Kaplan, Kültür ve Dil,  Dergah Yayınları, İstanbul, 1976, s. 266)

      Munis Faik Ozansoy: (gazeteci yazar, Başbakan Demirel’in Kültür Müsteşarı)  “Dilimize yapılan saldırı yeni bir Haçlı Seferidir… Dilimizi hakir görmekle manen soysuzlaştık. Dilimiz kabile dillerine döndü.” (Türk Dili İçin V, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları,  Ankara, 1972, s. 57 – 58)

 Nihat Sami Banarlı (Edebiyat hocası, edebiyatçı  yazar): “Uydurmacılık hayal gücünü öldürüyor. Bu bir dil züppeliğidir.” (Nihat Sami Banarlı, Türkçenin Sırları, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 1987, s. 137)

  İsmail Habip Sevük (edebiyatçı yazar) : “Uydurmacılık hamaratlıktır… Orta Asya dil ve lehçelerine dönmek ölüleri diriltmeye çalışmak gibidir.” (İsmail Habip Sevuk, Dil Davası, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1949, s. 68)

  Atilla İlhan (edebiyatçı –gazeteci yazar):  “Devrimciler lehçesi (uydurukça dil ) ile  dilimiz budanıp kuşa çevrildi.” (Cumhuriyet, 5 Mayıs 2005)

  Refiğ Cevdet Ulunay (gazeteci yazar)  “Dilimize yapılan suikast hiçbir milletin  dilinde görülmemiştir.” (Faruk Kadri Timurtaş, II.Dil Kongresi ve Akademi,  Türkiye Muallimler  Birliği Yayınları, İstanbul, 1969, s. 16)

     Prof. Dr. Hüseyin  Naili Kubalı: (İstanbul Hukuk Fakültesi öğretim üyesi) “ Öztürkçecilik adına yapılanlar, Demokrasiye  ve Anayasamıza aykırıdır.” (II.Dil Kongresi ve Akademi Kitabı, s. 16)

       Ahmet Kabaklı: (Edebiyat hocası, edebiyatçı – gazeteci yazar) “Dilimizi yıkanlar,  I. Dünya Harbinde devletimizi yıkanlardan daha büyük kötülük yapmışlardır.” (Türkiye Gazetesi, 16 Ağustos 1992)

           Prof Dr. Ahmet B. Ercilasun: (edebiyatçı –dilci öğretim üyesi.  1980 sonrası Türk Dil Kurumu Başkanı)  “Uydurmacılık, yaşayan dili tamamen yok ederek yerine yepyeni bir dil icat etmektir (Türkçeyi kabile dilini çevirmek). Milli, ilmi ve pratik olmayan bu öztürkçecilik  hareketine yakışan  isim ‘uydurmacılık’ tır.  Uydurmacılık ise,  gayri milli, gayri ilmi ve pratik bakımdan  zararlı bir akımdır.” (Ahmet B. Ercilasun, Dilde Birlik, Akçağ Yayınları, Ankara, 2015, s. 117)

          Uydurukça  dil salgınına yabancı ilim adamları Türkologlar da tepkilerini göstermişlerdir. Bunlardan birkaç örnek şöyledir:

          Prof. Geoffrey L. Lewis (İngiliz Türkolog, İngilizce Türkçe Sözlük yazarı.  1999’da       1999’da yayınladığı “ The Turkısh  Language Reform:  A Catastrophiç  Succes” (Trajik Başarı  - Türk Dil Reformu” isimli kitabı 2004’de “Trajik Başarı – Türk Dil Reformu” adıyla Türkçeye çevrildi” ):

       “Öz Türkçe kelime bulmakta çaresiz ve  yetersiz  kalanlar  dilin gümrük kapılarını İngilizce veya Fransızcaya  sonunu kadar açtılar. 50 yıllık  enkaz kolay temizlenemez.”

       “700 yıllık dilde ‘etnik temizlik’  bir ‘felaket’ oldu. Nesiller gün geçtikçe  birbirini  daha anlayamaz hale geliyorlar

        “Reformcular (Dil Devrimcileri)  miraslarını bilerek çöpe attılar” (Ahmet Kemal Yahyaoğlu,  Öz Türkçenin İçyüzü, Türkçenin Katli, Yakın Plan Yayınlar, İstanbul, 2013, s. 159 – 160)

         İngiliz Türkolog H.C. Hony (İngilizce –Türkçe Sözlük’ün yazarı): “Türkiye’de asıl tehlike uydurukça  dilin okullarda okutulmasıdır. Bu İngiltere’de olsa idi yapanlar ölümle cezalandırılırlardı.”

       “Türkiye’de dilin tahrip ve kötürüm edilmesini dünyada yalnızca Rusya destekliyor. Tehlikenin büyüklüğünü anlayan Türk aydınları, büyük bir ıstırap içinde yaşıyorlar.”

       “ Türk dili hakikaten büyük bir tehlike içinedir. Uydurmacıların bir dil   hastalığı (dil ırkçılığı) da Orta Asya kabile diline dönmek hastalığıdır.”

       “Özleştirme Türkçeyi fakirleştirdi. Bu boşluğu Batı kaynaklı kelimelerin doldurması önlenemiyor(Nejat Muallimoğlu, Türkçe Bilen Aranıyor, Nejat Muallimoğlu Yayınları, İstanbul,  2003, s. 311-312)

       Prof. Neumark (Türk vergi sistemini düzenleyen Alman maliyeci): “Türkçenin  her on yılda bir değiştirildiğini gördüm.” (Oğuz Çetinoğlu, Ses Bayrağımız  Türkçe,  Bilgeoğuz  Yayınları, İstanbul, 2020, s. 19)

           1980’li yıllarına başına gelindiğinde uydurukça dil icadı giderek zayıflamaya başlamıştır. Bunda       12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ile gelen “ara yönetim”de,  müdahaleyi  yapan Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanları generallerin,  Atatürk’ün  aşırı uydurmacılıktan   dönmesini de dikkate alarak, halkımızın da  yaygın  konuşma ve yazma dili olan    “Yaşayan Türkçe”  lehine tavır almaları ve bunun yasal düzenlemelerini yapmaları (Atatürk Kültür Dil ve Tarih  Yüksek Kurumu’nun kurularak, ehliyetsiz-liyakatsiz  başkanları ve üyeleri nezdinden uydurukça  dilin kaynağı olan  Türk Dil Kurumunun da buna bağlanarak devletleştirilmesi),  uydurukça salgınının giderek  zayıflamasına ve günümüze gelindiğinde ise neredeyse  bütünüyle  ortadan kalkmasına sebep olmuştur. Ama bu  sefer de beklide uydurukça dil salgınından daha da tehlikeli olabilecek yeni bir büyük dil kazası kendisini göstermeye başlamıştır.

                   

CUMHURİYETİN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE TÜRKÇE

İKİNÇİ BÜYÜK DİL YOL KAZASI  1980 - 2023

İkinci Bölüm

   Türkçenin uydurukça dil salgını ile zayıflatılması,  ikinci büyük dil yol kazasına damgasını vurmuş, bunu edebiyatçı ve  dil bilim adamlarımızdan   Prof. Dr.  Necmettin Hacıeminoğlu  şöyle dile getirmiştir: “Uydurukça ile Türkçenin zayıflatılması,  sınırlarımızda fırsat kollayan Avrupa dillerinin istilasına kapı acımıştır.” ( Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Türkçenin Karanlık Günleri, Ankara, 1972. s. 54)

  

               İkinci  Büyük Dil Yol Kazası’ ndan olarak, dilimiz üzerinde 1980- 2023 zaman diliminde İngilizcenin aşırı ve istenilmeyen etkileşimini  maddeler halinde, özellikle de, bütün olup bitenleri herkesin  yaşayarak ve görerek şahidi oldukları halde daha iyi anlaşılması için şehirlerimizin  caddelerinde   yaşanan işyerleri isimlerinin İngilizce oluşları üzerinden hareketle anlatacağız.

      1-Dünyada “saf dil, arı dil” yoktur. Saf dil, dillerin en ilkeli olup “kabile” dilidir. Bütün milli diller birbirlerinden etkilenerek kelimeler ve terimler alırlar.  Bunları kendi imla kuralları ve ses uyumlarına göre uyarlayarak kendi milli kelimeleri ve milli terimleri haline getirirler.  Bu akli ve normaldir. Akli ve normal olmayan,  bir dilde karşılıkları ola ola bunları yok sayarak yabancı dillerden bunların yerine kelimeler almaktır ki, bu o dilin hem milli  faklılıkları ve ayrıcalıklarını  bozar ve hem de fikir ve düşünce gücünü zayıflatır.

        Bizde yeni  bir “dil haslığı” olarak Türkçe karşılıkları ola ola dilimizdeki  toptan (toptan satış)  yerine İngilizcesi  gross kullanılmaya başlanması, merkez yerine  center alınması, tütün yerine tobocco kullanılması  doğru değildir veya tartışılabilir. Tartışmalardan olarak İngilizceden bu kelimeler dilimize eşanlamlı olarak da girmiştir ama, dilimizde kendisine yabancılaşma  artarak devam edecek alımlarla Türkçemizin milli kelimeler kimliğini iyice zayıflatacağından  kabul edilebilir  bir durum olarak görülemez.

         Caddelerimizdeki  işeri isimlerinden olarak bunların şu örneklerini verebiliriz: Akdeniz Gross (Türkçe doğrusu  Akdeniz Toptan Satış olacaktır), Simit Center (Simit Merkezi), Tobocco Shop (Tütün Dükkanı)

        2-Dil ilim adamlarımız ve edebiyatçı yazarlarımızın  görüşlerine göre, bir dilin  başka dillerden  hiç alamayacağı ve alınmasına da  başvurulamayacağı  alım, bir milli dilin  başka milli dilerden en başta gelen  farklılıkları  ve ayrıcalıklarını gösteren ve simgeleyen  dil kaide ve usullerinin  alınamayacağıdır. Bunların alınması, alan dilin “ölümü” ne yol açacağına  yorumlanmıştır.  

      Bizde  son 10 -15 yıl içinde İngilizceden  bu kaideler ve usuller alımların da başlaması “büyük bir talihsizlik” olarak karşımıza çıkmıştır. Bunların işyerleri isimlerimize de yansıtılması örneklerinden olarak şunlar verilebilir: :   Erciyes Et & Süt Ürünleri  (Türkçe doğrusu  Erciyes Et ve Süt Ürünleri olacaktır), “Nohut of Pilav’s ( Nohutlu Pilavlar)), Ali’s İnşaat  (Aliler İnşaat), Güneş Kuru Yemiş Since 1953 ( Güneş Kuruyemiş 1953’den beri), The Akdeniz AVM   ( Akdeniz Avm) vb.  Bunlarda geçen & Türkçede ve anlamında, of -nin, -nın, -li anlamında edat, ‘s ,İngilizcede çoğul eki olup bizde –ler, -lar anlamında, The İngilizcede pekiştirme sıfatıdır.

    3-Bir dil başka dillerden kelimeler  alırken bunu kendi imla yazım kuralları  ve ses uyumuna göre uyarlayarak   onu  yabancı dil kelime  kökeninden  millileştirmek haliyle alır.   Alının bu kelime, alınan dilin  ayrıcalıklı   ve farklılık  özelliklerini simgelediği için     aslı gibi yazılmaz.  Aslı gibi alınıp yazılması halinde, bunu alan dilin   milli dil  kimliğini bozar.  Bizde  son 10-15 yıldan beri artarak devam eden bu olumsuz alımları yine özellikle de  caddelerimizdeki  işyeri isimlerinde görmek mümkündür. Orta Anadolu Group (Türkçe doğrusu Orta Anadolu Grup, ses uyumumuza böyle uyarlanarak alınmıştır),  Enes Auto ( Enes Oto),  System Hospital  (Sistem Hastanesi)

         4-İngilizceden dilimizde yabancılaşma ve kimlik kaybına daha büyük boyutlarda yol açmaktan  olarak    zorunlu alımlardan olmayıp özentili  ve modalaşma alımlarıyla  kendisini gösteren özellikle de caddelerimizdeki işyerleri isimleri olarak, Türkçe karşılıkları olduğu  halde, Türkçe –İngilizce karışımı, Türkçe –İngilizce melezlemesi, Türkçe kelimeleri  İngilizce kelimelere benzeterek  kullanmak ve daha da istenilmeyeni, Türkiye bir İngiliz ülkesiymiş gibi,  içinde hiçbir Türkçe kelime bulunmaksızın tümüyle İngilizce kelimelerden işyeri  isimlerinin işyerlerinin  alınlarına asılması, şehirlerimiz ve caddelerimizi neredeyse  tümüyle Müslüman - Türk   kimliğinden sıyırarak Hıristiyan -  İngiliz şehri ve caddeleri  görünümüne büründürmüştür. Bu, Peygamberimizin  “Müslümanlar, Hıristiyanlara  benzemeyin” hadisine de aykırıdır. Ancak İngiltere ve onun sömürge ülkelerinde olabilecek  bu alımları, kendilerinde gerçekten Türklük gurur ve şuuru, İslam iman, inanç, ahlak ve fazileti bulunan  insanlarımız yapamazlar; milli dilimiz ve milli  - dini kimliğimize   aykırı olduğu için yapmak istemezler. Cumhuriyetin ilanının 100’üncü yılında  yapılabiliyorlarsa, demek ki bu süreç içinde milletimize milli –dini kimliğini koruma şuur ve bilinci  iyice ve yeteri kadar verilememiş, insanın kanındaki akyuvarları gibi tabii milli tepkiden olması gereken milli reflekslerimiz  ve duyarlılıklarımız budanmış, neredeyse tamamen yok edilmiştir. Bunları yok olan milletler,  özentisine kapıldıkları ve çok kötü  modalaşmış  taklidini  yaptıkları miletlerin  içinde giderek   sosyal asimilasyona   uğrayacaklarından  “tarihin milletler mezarlığı” na gömülmeye mahkumdurlar.

     Bu işyeri isimlerine isimlere birkaç örnek verilecek  olunursa şunlardan verebiliriz:

     Türkçe- İngilizce karışımından olarak: The Yaprak Döner House, Simit Center, Erdal Shoes, The Berber’s Shop, New Yok Kuaför.

    Türkçe-İngilizce melezlemesinden olarak:   Narinlife Perde,  Therepabuç

   Türkçe kelimeleri İngilizceye benzeterek verilen işyeri isimleri: Look Man Barbour (Berber) Shop, Barber (Berber)  Shop  Sclass, Mahall Düğün Salonu ( mahali İngilizce Shell’e benzetmekten) Düğün Salonu.     

     Türkçeyi yok sayarcasına, mahallede oturanların  tamamı İngiliz imiş  gibi tümüyle İngilizce kelimelerden olarak:   Mackbear  Coffee Co., Mıxy Occessoire , Patron’s Lounge, Rokka Pizza & Cafe, My Man Hair Desing, System Hospiital, Medical Palace, Bristo & Cafe, Rent a Car, İtalian & Pizza, Domino’s  Pizza,  Robin Hood Cafe

       İşte caddelerimizi birer Türk caddeleri olmaktan çıkarıp İngiliz caddeleri görünümüne büründürenler  bu işyeri isimleri görüntüleridir. Hem de mahallelerimizde  neredeyse hiçbir İngiliz’ in  yaşamadığı, yaşayan  Müslüman halkımızın da  hiç İngilizce bilmediği ve bir İngiliz’in  gelip buralardan alışveriş  yapmadığı böyle bir ülkeye ve topluma İngilizce anlamıyla “absurt”, Türkçe anlamıyla  ise “saçma –sapan ülke ve toplum” denilmez mi?

         Bu vatanı bize  İstiklal Harbimizde kanlarını dökerek şehit olan atalarımız mezarlarından çıkıp bu istenilmeyen cadde görüntüleri karşısından  biz torunlarına neler söylerlerdi acaba? Her halde şunları söylerlerdi: “Biz bu şehirleri ve caddeleri sizlere böyle mi, böyle olsun diye mi teslim ettik! Biz caddelerimizden kovduğumuz işgalci düşman askerlerinin  yerine sizler, bizim kelimelerinizden karşılıkları ola ola  onların kelimelerinden işyeri isimleri vererek bu yolla caddelerimizi  yeniden onlara işgal ettirmişiniz.  Yazıklar olsun size! Bu yaptıklarınızdan  dönmez, düşman işyerleri  kelimelerini de caddelerimizden  kovmazsanız sizlere hakkımızı helal etmeyiz.”

        5-Yine dilimizi yabancı dillerin işgallerinden olarak, bölge ve şehir  isimlerimizin  Roma, Bizans ve İngilizce  asılları ve ona benzetmelerinden yazılmaya başlanması da, ülkemizin  tapusunu başkalarına takdim etmekten gibi bir çağrışımı  akla getirir. Bu kullanımlara birkaç örnek : Kasseria Avm, Anatolia Sitesi, The Kayseri Form Residences, The Kayseri Loft Hotel. Daha da   hoşa gitmeyeni ve istenilmeyeni   Kayseri’yi iyice İngilizceye benzetmekten olarak  Quyser yapılarak,  bir otele de  Quyser Hotel isminin verilmesi olmuştur. Kasseria, Kayseri’nin Roma-Bizans ismi, bizde Anadolu anlamın gelen Anatolia ise, Roma ismi olup, Roma İmparatorluğu yönetimi Anadolu’ya hakim olduğu yıllarda burasını  “Anatolia Eyaleti” ismi altında idare etmişti.   

     Atalarımız bütün bunları Türkleştirmek –Müslümanlaştırmak  isimlerinden  Kayseri ve Anadolu olarak yazmaya ve telaffuz etmeye başlamışlardı. Bugün itibariyle biz torunlarının bundan saparak asılları gibi kullanmaları, bunlarda milliyet ve din refleksleri -duygularının iyice zayıfladığı anlamına gelir.

      6-Alfabemiz de  29 harf vardır. 1928’de çıkarılan Alfabe Yasası’na  göre bunların dışında  harfler kullanmak  yasaktır. Ama gelin görün ki bu da İngilizcenin  bir  diğer işgalinden   olarak işleri isimlerine de yansıtıldığı halde  alfabemizde olmayan Q,W,X… harflerinin kullanılmasına  başlanmıştır.  Buna iki   örnek: TNT Qent Yapı’dır. Türkçe doğrusu, TNT Kent Yapı olacaktır. Qümes Waffle. Doğrusu, Kümes Izgara Dürüm.

Olup Bitenlerin  Anayasa’ya  Aykırı Oluşu

        Anlatmakta olduğumuz  İkinci Büyük  Dil Yol  Kazasında   yaşananların çoğu Anayasamıza aykırıdır. Bunun ilgili maddelerinde  “T.C. Devletinin dili Türkçedir”, “Eğitim dili Türkçedir” vardır. Şair ve yazlarımızın görüşlerin göre, her milletin  milli dili,  bağımsızlığının sembolü bez bayrağından sonra ikinci bir bayrağı  olarak, yine istiklalimizin  sembollerinden    “ses bayrağı” dır.  Özellikle de yine  işyerlerimize, Türkçeyi yok ve kabul etmiyor sayarcasına  içinde hiçbir Türkçe  kelime bulunmaksızın  tümüyle  İngilizce  kelimelerden olan   işyeri isimlerin işyerlerinin alınlarına  asmak, İngilizlerin de  ses bayrağı olan “İngiliz  ses bayrağı” nı asmak gibidir. Bu haliyle yapılanlar,  hem istiklal ve istikbalimize aykırı hem de  anayasamıza da uymayan  yapılanmalardır.

        1980’li yılların başlarından itibaren başlayarak her seviyedeki okullarımızda,   eğitim dilinin    Türkçe olmaktan çıkartılıp  İngilizce ile eğitime çevrilmesi de Anayasamıza aykırıdır. Bilim adamlarımızın görüşlerine göre, yabancı dilde eğitim ancak sömürgelerde ve özellikle de İngiliz sömürge ülkelerinde olur. Türkiye bir sömürge ülkesi olmadığına  göre, yabancı dille eğitimden  vazgeçilmeli, en iyi ve verimli eğitimin  ancak milli dille olabileceği de göz önüne alınarak Türkçe ile eğitime geri dönülmelidir.   

   Günümüzde  Türkçenin  Yaşatılmasının “Milli Beka Sorunu” Haline Gelmesi

        Yine dil ve tarih uzmanlarımızın görüşlerinden edindiğimize  göre, milli diller içinde Türkçemiz  tarihte tậ başından beri  hep “sahipsiz” kalmıştır. Bu sebepten kimse ilgilenmediği için ne tarihi ne grameri demek olan dil bilgisi  yazılabilmiş  ne de  doğru dürüst   bir lügati   (sözlüğü) çıkarılabilmiştir. Bu sahipsizliği  haliyle her önüne gelen kendine göre  çeşitli imla ve kelime yapma kuralları üretmiş,  üslubundan olarak da çok çeşitli  konuşma  örnekleri sergilenmiştir. Bu halleriyle de dilimizde  istenilen  birliktelik sağlanamamış,  “Türkçenin İyi Kullanılamaması ” problemi  de  sürekli şikayetler ve sızlanmalar konusu olmuştur.   Bu sebeplerden günümüzde  sık sık “Türkçeyi  Doğru Konuş, Doğru Yaz” kampanyaları ve ödülleri  düzenlenmiştir. Bunun en son göstergesi,   2021 yılının   “Yunus  Emre  ve Türkçe Yılı” ilan edilmesinden  de kaynaklanan, bunun ödüllerinden olarak   “Sosyal Medyada Türkçeyi En İyi Kullananlar” ödülleri sahiplerine   27 Ocak 2021 de Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılan törende verilmiştir. 

         Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ödül töreninde yaptığı konuşmada, başlangıcından günümüze  kadar Türkçenin  önemini ve uğradığı  büyük tehlikeleri dile getirmekten olarak, öncesinden de buna sı sık  değindiği  halde,  “Caddelerimizde Türkçe olmayan tabelalar var. Bu kabul edilmez” söylemine yeniden vurgu yaparak, dilimizin 100’ üncü  yıl itibariyle büyük tehlikelerle karşı karşıya gelmesinin   “Milli Beka Sorunu haline geldiği” ni  bunun da  “Milli Mücadele ruhuyla aşılacağı” nı  söyleyerek konuşmasını bitirmiş,  ardından ödül alanların ödüllerini  kendilerine vermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızı dilimiz konusundaki bu duyarlılığını  tebrik  ediyor,  dilimizin korunması için gerekli yasaların çok geç kalınmadan çıkarılmasını diliyoruz. Bu yapılmadan, “milli ülkümüz” haline getirdiğimiz “21’inçi Yüzyılın Türk Yüzyılı” olamaz mümkün olamaz  ve belki de giderek Türk milletinin  “tarihin mezarlığına gömüldüğü” bir yüz yıl olabilir.

      Benim bir teklifim de Cumhuriyetin  100’üncü yıl dönümünde her konuda bir “milli slogan” belirlenecek olunacaksa  Türkçe konusunda da bu “Türkçeyi Yaşat ki Türk Milleti Yaşasın!” olmalıdır. Bir milletin  varlığına sebep olan en başta gelen bağlayıcı ve birleştirici  ortak kültür unsuru milli dilidir. Her milli dil bir millet,  her millet bir milli dil demektir.. Milli  dillerini  kaybeden milli varlıklarını da   kaybederler. Bu cümleden olarak,  birçok filozof, edebiyatçı yazar, dil bilgini, milli dilin önemini dile getirmek yanında,bir milleti yıkmak için öncelikle dilinin yıkılmasıyla ilgili olarak şunları dile getirmişlerdir:

        Aristo: “Bir milletin dili, hukuku ve musikisi onun ruhudur. Bir milletin ruhunu ve değerlerini yok etmek için onun diline, hukukuna ve musikisine dokununuz.”

        Konfüçyüs:    “Bir ülkeyi idare etmeye çalışanların  önce dilini düzeltirdim.  Dil düzgün olmazsa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.”

        Walter Lanoor: “Bir milletin kanunlarının çiğnenmesinden sonra en büyük suç, dilinin çiğnenmesidir.”

        Bernard Shaw. “Kendi dilini tam olarak bilmeyen  başka dilleri de bilmez.”

        Heideger: “Dil insanın evidir.”

        Humbult: “Bir milletin ancak kendi dilinin gelişmesi  gerekli bir dereceye ulaştığı zaman büyük ve dahiyane bir fikri ilerleme olur.”

           I.Napolyon: “Benim kelimelerim ve kültürümün girdiği bir memlekete askerlerimi sokmaya ve orada silah patlatmaya lüzum yoktur.”         

          Leibniz: “Bana mükemmel bir dil ver, sana büyük bir millet  teşkil edeyim.”

         Albert Camus: “İnsanın iki yurdu vardır: Biri üzerinde doğduğu topraklar, diğeri de o topraklarda konuşulan dil. Benim anadilim Fransızcadır ve bir yazar olarak ilk görevim, onun hududunda nöbet tutmaktadır.”

          Süleyman Nazif: “Dil milletimizin iskeletidir.”

         Yahya Kemal: “Dil ağzımda ana sütümdür.”

          Cemil Meriç:  ‘Kamusuma dokunan namusuma dokunmuştur.”

          Fazıl Hüsnü Dağlarca: “Türkçe benim ses bayrağımdır.”

          Mustafa Kemal Atatürk: ”Dilde ve musikide inkılap olmaz.”

        Cumhuriyetin ilanının ikinci 100 yılına girilirken, milli dilimiz Türkçemizin  yaşatılması için bütün yanlışlıklar,  hatalar ve yabancı dillerin işgallerinden  kurtulmayı dileyerek,   Cumhuriyetimizin ilanının 100’üncü  yıl dönümünü kutluyorum. 5 Ekim 2023    

 

 

 

 

Süleyman Kocabaş

Süleyman Kocabaş

DİĞER YAZILARI GÜNÜMÜZÜN SULTAN VAHDETTİNLERİ, DAMAT FERİTLERİ, ALİ KEMALLERİ KİMLERDİR?   31 MART 2024 MAHALLİ SEÇİMLERİNDE  OYUMU KİMİ VERECEĞIM? SİYONİST İSRAİL'İN ARAP SOYKIRIMI İSTİKLAL VE İSTİKBALİMİZ TEHLİKEDEDİR KENDİ İTİRAFLARIYLA SİYONİST İSRAİL’İN  “ KOLONİYAL  JANDARMA –POLİS DEVLETİ” OLARAK DOĞUŞU İSTİKLAL VE İSTİKBALİMİZ TEHLİKEDEDİR! SİYONİZM’İN SİYASALLAŞMASI VE ADRESİNİ BULMASIYLA GELEN “KOLONİYAL  JANDARMA - POLİS DEVLETİ KURMAK” İTİRAFLARI KENDİ İTİRAFLARIYLA SİYONİST İSRAİL’İN  “ KOLONİYAL  JANDARMA –POLİS DEVLETİ” OLARAK DOĞUŞU CUMHURİYETİN 100’ÜNCÜ YIL ANALİZLERİ  VE ELEŞTİRİLERİ “HARF  DEVRİMİ”NDEN SONRA  GELEN “DİL DEVRİMİ”  “ DOĞU İSLAM MEDENİYETİNDEN  KOPMAK” VE “SEKÜLER –LAİK BATI MEDENİYETİNE GİRMEK” “DİL DEVRİMİ” İLE GELEN “DİLİMİZİN DEVRİLMESİ”   HAKKINDA YABANCI İLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ “DİL DEVRİMİ” İLE GELEN ‘DİLİMİZİN DEVRİLMESİ” HAKKINDA YABANCI İLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ  II YABANCI  İLİM ADAMLARI –TÜRKOLOGLARIN “DİL DEVRİMİ” İLE GELEN ‘DİLİMİZİN DEVRİLMESİ” GÖRÜŞLER...1 YABANCI İLİM ADAMLARI ERMENİ  TAŞNAKSUTYUN PARTİSİ İLE İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİNİN SULTAN ABDÜLHAMİT’İ DEVİRMEK İÇİN İTTİFAKI VE GÜNÜMÜZDE TARİHİN TEKERRÜRÜ ERMENİ  TAŞNAKSUTYUN PARTİSİ İLE İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİ.... “ABDÜLHAMİT VE ERDOĞAN GİTSİN DE KİM GELİRSE GELSİN” İN TARİHSEL ÇÖZÜMLENMESİ 6 ŞUBAT 2023  7.7 +7.6 ÇİFTE BÜYÜK  DEPREMİ DİLE İHANET MİLLETE İHANET DEMEKTİR... CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN   VE  SİYASİ PARTİLER GENEL BAŞKANLARINA  İKİNCİ     AÇIK MEKTUBUM KOCABAŞÇA KÖŞESİ-7 KOCABAŞÇA KÖŞESİ-6 KOCABAŞÇA KÖŞESİ-5 KOCABAŞCA KÖŞESI-OKULU-3 CUMHURBAŞKANI VE MUHALEFET LİDERLERİNE AÇIK MEKTUBUM KOCABAŞCA KÖŞESI - OKULU KOCABAŞÇA VATAN VE MİLLETİMİZİ KUŞATAN TEHLİKELER VE OYUMU KİME VERECEĞİM? GERÇEKLER VE BİR DUA.. KUR’AN YAKMA HAÇLI SALDIRISI VE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER BUNLAR SÖZLERİNİ TUTMAZLAR SES BAYRAĞIMIZ TÜRKÇEMİZİN ÖNEMİ SES BAYRAĞIMIZ YENİ BİR CEPHE DAHA Ml AÇlYORLAR? BİR ENTELEKTÜEL NASIL OLMALI? TÜRKÇENİN  KATLİ İNGİLİZCE GRAMER KAİDELERİNİN TÜRKÇENİN GRAMER KAİDELERİNİ İŞGALİ BÜYÜK BİR “MȂNEVİ BUHRAN”A DOĞRU MU SÜRÜKLENİYORUZ? ENVER  PAŞA  VE İTTİHATÇI LİDERLERİN KAÇIŞLARI  VE ENVER PAŞA TARİHİNİN SONU
NAMAZ VAKİTLERİ
PUAN DURUMU
  • Süper LigOP
  • 1GALATASARAY3287
  • 2FENERBAHÇE3285
  • 3TRABZONSPOR3252
  • 4BEŞİKTAŞ3351
  • 5ÇAYKUR RİZESPOR3248
  • 6RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ3246
  • 7KASIMPAŞA3246
  • 8EMS YAPI SİVASSPOR3244
  • 9BITEXEN ANTALYASPOR3242
  • 10CORENDON ALANYASPOR3242
  • 11YUKATEL ADANA DEMİRSPOR3240
  • 12YILPORT SAMSUNSPOR3238
  • 13MKE ANKARAGÜCÜ3337
  • 14MONDİHOME KAYSERİSPOR3237
  • 15TÜMOSAN KONYASPOR3236
  • 16ATAKAŞ HATAYSPOR3233
  • 17GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ3231
  • 18VAVACARS FATİH KARAGÜMRÜK3230
  • 19SİLTAŞ YAPI PENDİKSPOR FUTBOL3230
  • 20İSTANBULSPOR3216
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA