CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Salı günü mecliste yaptığı gurup toplantısında
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanına yüklendi bir kez daha sordu: "128 milyar doları kime
sattın, kimlere sattın?" diye
Sonra yanıtı da kendi verdi: “Sen ve damadın el ele verdiniz, Merkez Bankası'nın 128 milyar
dolarını Londra’daki bir avuç tefeciye teslim ettiniz!”
İtham ediyor ve ardından Bahçeli’ye soruyor…
Diyor ki Erdoğan’a; “Sorumlusu sensin”, sonra sesleniyor “Bahçeli’ye de çağrı yapıyorum. 128
milyar doların nereye gittiğinin araştırılmasını istemiyor. Milliyetçilik bu mu? Vatanseverlik bu
mu?”
Daha sonra bir hatırlatma yapıyor ve “Haftaya (da) bir avuç tefeciye yüzde 90 kazançla büyük
avantajlar kazandırdıklarını anlatacağım.”
Diyor…
Elbette bu konuşanın Çarşamba günkü AKP gurup toplantısında, Genel Başkan tarafından
cevaplanması beklenir…
Ben de yazıya böylece girişi yaptıktan sonra burada noktayı koydum ve Çarşamba günü verilecek
cevabı bekleyeceğim.
XXX
Ve Çarşamba…
Çok üzgünüm, bekledim ama sağlık kontrolleri uzadığından, gurup toplantısını izleyemedim.
Hatta yapılıp yapılmadığını da bilmiyorum.
Fakat, CHP Genel Başkanının avukatından bir açıklama geldi.
Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a yine “5 paralık” dava açmış, gerekçesi ise, Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na
“Cibilliyetsiz, şerefsiz, terbiyesiz” diyesiyimiş…
Diyesiyimiş diyorum, çünkü olmasa açmazlardı. Demek ki demiş…
XXX
“Cibilliyet” Arapça bir kelime, “Yaradılış” demektir.
Ancak iş “..siz” ekini alınca “Yaradılışı yok… Yaradılışı bozuk…” ya da halk arasındaki anlamı ile
“Sütü bozuk” anlamını alıyor.
XXX
“Şeref” ise yine Arapça bir kelime ve “Başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı kişisel
değer, onur… Toplumca benimsenmiş iyi şöhret” anlamı taşıyor…
Kelimenin ardına “…siz” ekini takınca, bunlardan yoksun kişi demek oluyor…
Yani, değersiz, onursuz şöhreti iyi olmayan gibi…
XXX
“Terbiye” ise yine aynı…
Arapça kökenli kelime…
Anlamı, eğitimli, görgülü, bilgili demektir. Tabi yemekleri terbiye etmek ile hayvan terbiye etmek
anlamını karıştırmayalım…
Bu kelimenin de arkasına “…siz” ekini koyduğumuzda, anlamını olumsuzlaştırarak, eğitimsiz,
görgüsüz anlamını oluşturuyor…
XXX
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan hakkında en çok kullandığı kelime ise, “Yalancı.”
“Yalan” ise “Doğru olmayan, gerçeğe uymayan, uydurma” demektir.
Ardına “…cı” ekini koyunca “Bu işlevi icra eden” demek oluyor…
XXX
Aslında sürekli biri söylüyor, öteki cevap veriyor, öteki söylüyor, beriki cevap veriyor. Geçmiş
siyaset hayatımızda hiç duymadığımız yakası açılmadık hakaret kelimeleri havalarda uçuşuyor
tabi…
XXX
Böyle türden didişmeleri başlatan, siyaset hayatına sokan AKP iktidarı ve onun lideri…
Amacı belki hakaret etmek değil, en azından ben öyle sanıyorum…
Bir kişinin siyasi eleştirilere karşı sürekli aynı cümleleri kurarak eleştiriye cevap vermek yerine,
yazmak istemediğim kelimelerle cümle kurması mümkün mü?
O zaman sormak gerekir, acaba neden?
Bence çok basit…
Böylesi hoş olmayan diyalogların yapılması, gündemi belirlemek ve iktidarın istemediği konulara
muhalefet partilerinin girilmesini önlemeye çalışmaya yönetmek.
XXX
Bir başka konu ile örnek vereyim, AKP gurup başkanvekili Cahit Özkan, meclis kürsüsünden
HDP’nin kapatılması konusunda öyle bir üslup kullanıyor ki, adeta yargıya, anayasa mahkemesine
talimat verir gibi. Ayrıca, o konuşması ile de anayasal suç işlediğinin farkında bile değil.
Belki farkında, “Bana nasıl olsa kimse bir şey yapamaz” düşüncesi ile sallıyor da sallıyor.
Bilinmelidir ki, gün gelir hesap sorulur. O konuşmalar kayıtlara (Tutanaklara) aynen geçiyor ve
tarih sayfalarına da ayrıca kayıt ediliyor.
XXX
HDP’yi kapatacaksın da n’olacak?
Ben, yıllardan beri yazarım, HDP’nin siyasi ideolojisi onayladığım bir ideoloji asla değil. Ayrıca
asla bugüne kadar “Türkiye Partisi” olamadı, bölgesel parti niteliğinin ötesine geçemedi. O da tam
anlamıyla bölgenin oylarını bile toplayamadı. PKK ile arasına mesafe koymadı, bir gün “Terör
örgütüdür” demedi, diyemedi.
Ama… Parti kapatmanın bir çare olmadığı, geçmişte görüldü…
Kapatıyorsunuz partiyi, bir başka ad altında, aynı ideoloji ile bir başka siyasi parti kuruluyor,
yöneticileri aynı…
Ya da aynı kişiler, bağımsız aday oluyor, seçiliyor, geliyor yeni partinin çatısı altında toplanıp yine
aynı ideolojiye hizmet ediyorlar.
Demek ki sorun, parti kapatmakla çözülmüyor.
Başka çözüm var mı?
Elbette var, sapkın, bölücü ve ayrıştırıcı politika güden siyasileri, ömür boyu, ama bağımsız yargı
kararı ile siyasetten sonsuza kadar geri dönüşü olmamak üzere engellemektir.
Öyle meclisten bir karar çıkartarak gelecekte yeniden hak vermemek kaydıyla. İşte o zaman
Hukuk öne çıkacak, yargı iyi tartıp ölçecek verdiği kararı, AİHM tarafından bile bozulamayacak
niteliklerde olacak.
XXX
Bunların hepsi, anayasa yapmak da dâhil, Kanal İstanbul’u “İnatla” yapılacağını söylemek de dâhil,
yönetilemeyen Türkiye’nin, bozulan ekonomisini ve devlet kurumlarının üstünü örtmek, tekrar
seçimi kazanabilmek çabasıdır.
Bana göre böyle…
Yine bana göre, Kılçdaroğlu aleyhine bir dava daha gelirse şaşırmayalım. Bana göre didişmek,
gerçekçi bir oyun değil. Kandırmadan öteye gitmiyor…