Irak mutfağının vazgeçilmezleri arasında yer alan ve Sazan balığından yapılan “Mesguf” yedin mi? Bağdat’ın ortasından kıvrıla kıvrıla geçen Dicle nehrinin kenarında, oturmuşun bir akşam lokantada bir masaya…
Aslında oturmadan evvel, havuzun başına gitmiş, yüzen Sazan’lara bakmış, içlerinden birini seçerek “Şu olsun” demişsin…
Dedikten sonra hemen ayrıl havuzun başından, benim gibi acemiliğine gelir de “Acaba nasıl yakalayacaklar, ayıklayacaklar” diye başında durursan eğer, dünyanın “Vahşet çeşitlerinden” birine seyirci olursun da aklında bir türlü çıkmaz yıllarca…
Ağ kepçe ile istediğiniz balık havuzdan alınıyor.
Elbette balık canlı ve çırpınıyor ve işte vahşet tam burada başlıyor. Adam elindeki tahta tokmak ile balığın başına 2-3 kez sertçe vuruyor, balık cansız…
Sonra balığı sırtından ikiye ayırıyor, içini temizliyor, her iki başına ağaç çubukları takıp, bahçede yanan ateşin etrafına, çubukların uçları toprağa gelecek şekilde dikine yerleştiriyor…
Ateş daire şeklinde ama büyük, etrafında en az 10-12 balık yerleşebiliyor. Pişen balıklar masanıza servis ediliyor…
Bir tarafınızda yanan, zaman zaman sönmesin diye üzerine odun atılan ateşten çıkan kıvılcımların, diğer yanda lokantanın jeneratörle yanan lambalarının, Dicle nehrinde yarattığı yakamozlar.
Balığı keyifle yiyeceksiniz de o kafasına vurulan tokmak, sanki sizin kafanızda ses veriyor, bir balığa dönebilseniz!...
Ufak tefek balıktan yemeğe başlamışsınız, neredeyse bitecek ve kalkacaksınız.
Bu kez Dicle Nehrinin oturduğunuz yakasının karşısında büyük bir patlama ve gökyüzü gündüz gibi aydınlanıyor…
Belli ki bir yerde patlama oldu ve kim bilir kaç kişi öldü ve yaralandı…
Zaten yemek bitmiş, lokantadan kalkıp kaldığınız evinize doğru gidiyorsunuz…
Korku var mı?
Yok desek yalan olur ama alıştık artık patlamalara, yolda çeviren olmadan eve varırsak eğer, tamamdır.
Evde elektrik yok, hava çok sıcak, içeride oturmak mümkün değil.
Bahçede çimler üzerine seriliyor, gece yarısından sonra gelecek elektriği bekliyoruz ki, klimaları çalıştıralım da rahatça uyuyalım…
Tam o sırada silah sesleri geliyor ve başımızın üzerinden geçerken ıslık çalıyor mermiler…
Çimlerin üzerine daha bir yatıyoruz ve bekliyoruz silah sesleri kesilince, ellerinde keleş ile iki kişi beliriyor bahçe kapısında. Karşıdaki mağazanın adamları…
“Hayırdır n’oluyor” diyoruz, mağazaya hırsız girmeye kalktı ama kaçırdık diyorlar…
Ve sabah oluyor ama nasıl oluyor bir bilseniz!...
XXX
O günden sora da birçok kez Dicle kenarındaki lokantalarda Mesguf yemeğe gittim.
Ancak, siparişi masaya oturduktan sonra “Balık” dedim ve bitirdim. Bir daha başında duramadım hiç.
Irak’ta özellikle de Ramazan ayının da en gözde yemeğidir Mesguf...
Bunlar, ABD’nin Bağdat’ı vurmasından sonraki günlerden bir akşamdı. Daha önceleri, İstanbul’da boğazdaki bir lokantada yemek yer gibi daha keyifliydi…
ABD dünyanın keyfini kaçırdığı gibi Bağdat’ın da keyfini kaçırdı…
Ama…
Lezzeti ile her şeye rağmen Dicle Kenarında Mesguf yemeğe değer doğrusunu isterseniz. O lezzeti hiçbir yerde bulamazsınız…