Biliyorum…
Ya da en azından sanıyorum ki büyükçe bir tören düzenleyeceksin “Kanal İstanbul Projesi” dediğiniz proje haritasının üzerindeki her hangi bir noktada.
Toplayacaksınız otobüslerle paralı şakşakçıları, çıkacaksınız sahneye, başlayacaksınız sizin için hazırlanmış konuşma metnini prompterden okuyacaksınız hitabet gücünüz ile.
Sonra dizileceksiniz sahnenin üzerine süphanallah boncuğu gibi, ellerinizde makas, keseceksiniz kırmızı kurdeleyi. Aslında ben sizin yerinizde olsam törenlerde kestiğiniz kurdelenin rengini de tukuaz yapardım ya neyse…
Sonra makineler girecek, kazmaya başlayacaklar, topraklar çıkacak, bir yere kadar.
Çünkü hazinede olmayan parayla başlayacaksınız, o kadar parayı size hiçbir finans kurumu vermeyecek. Para kalmayınca da kazdığınız kadarıyla kalacaksınız. Kazdığınız çukurlar da gelecekte sadece size gerek olacak.
XXX
Biliyorum…
Ben biliyorum da sizi kandırdılar mı orasını bilmiyorum…
“Milli ve Yerli otomobil”imizi tanıttınız. Birinin rengine 10 lira fazla vermişiniz ki kırmızı olmuş. Öteki galiba siyah… Makam aracı olsun diye mi bilemem.
O araçlar Türkiye’de hangi fabrikada üretildi?
Gölcük’teki askeri arazinin üzerinde kurulan konteynırlarda mı, hangarlarda mı yoksa gök kubbenin altında mı?
Yurt dışında prototip yaptırıp getirip de “Milli ve Yerli” diye tanıtıyorsunuz ya…
Pes vallahi arkadaş… Bari Eskişehir’de yaptırsaydınız.
Ha… Yerli ve milli otomobil yapılamaz mı?
Yapılır ve yapıldı da. Her ne kadar üzerine laf atsanız da o günün koşulları içinde otomobil yapımı başarılı oldu. Bir heyecanlılın benzin koymayı unutması dışında her şey mükemmel idi… Dikkat ederseniz, suçlamıyorum, sadece heyecanına veriyorum.
Ne var ki seri üretime geçilemedi…
Neden, hiç sorguladınız mı?
Çünkü Eskişehir TCDD atölyelerinde el işçiliği ile üretilen otomobil için seri üretim bandı yoktu. Yoksa benzin koymamışlar diye vazgeçilecek değildi.
O zaman da ülkenin hazinesi buna imkân vermiyordu. Her şey, 1950 yılından itibaren ABD’ye bağlanmıştı. Dışarıdan borç alıp da faiz yükü altında otomobil üretmekten, ithal otomobil daha ucuz idi.
Araya gireyim… Sizin bir başka anlaşılmaz tarafınız da şu; faize karşısınız ama dışarıya milyonlarca dolar faiz ödüyorsunuz. İçeride “Faiz” denince tüyleriniz diken diken oluyor da dışarıya ödenirken neden normal?
XXX
Bir başka anlaşılmaz konu da şu…
Anamız değil, babamız değil, Libya’ya neden asker gönderiyoruz?
BM tarafından da destek verilen yönetime biz de destek vereceksek, diplomatik yolu neden seçmiyoruz da asker gönderiyoruz?
Elbette oradan gelecek muhtemel şehirler arasında kendi çocuklarınız olmayacak, para veriyor ya da sakat raporu alıp işi bitiyorsunuz. Ama gariban ailelerin çocuklarını çöllere salacaksınız.
Ayrıca arka çıktığınız yönetim Türkiye’nin ve Atatürk’ün can düşmanı ihvan teşkilatından. Öldüğünde gıyabi cenaze namazı kıldırdığınız Mursi’nin de bağlı bulunduğu teşkilat…
Teşkilatın amacını, milletim belki bilmeye bilir, bir kez daha tekrar edelim…
İhvan, Mısırda başlayıp İslam âlemine hızla yayılan, hilafet ve Filistin için mücadele etmeye çalışan bir cemaattir. Dost bildiğimiz Filistin bile aleyhimizde y verirken…
Türkiye’de de “Davamız” diyerek yürütülen faaliyetlerin bir benzeri, yani hilafete geri dönmek ve Osmanlı hayalciliği.
Hayallerini süslediği için de Libya’ya asker gönderecek…
XXX
Elbette bütün bunların bir gerekçesi var.
Durduk yerde insan ülkesini ve milletini felakete sürükleyecek kararlar alır mı? Alırsa ne denir, düşünmek gerek.
Gerekçe çok basit…
2020 yılı içinde dileğimiz odur ki, tahminlerimiz ve düşüncelerimiz yanlış çıksın ama ekonominin gidişatı hiç de parlak değil. Öyle ki köprülere, otoyollara, tüp geçitlere, şehir hastanelerine ve benzer yerlere devlet bütçesinden ödenen paralarda sıkıntı ortaya çıkacak, devlet zam ütüne zam yapmasına rağmen ödeyemez durumda kalacak, memur ve hatta emekli maaşları bile ödenemez hale geldiği görülecek…
Veeeee…
Seçime gitmek artık zorunlu hale gelecek…
Seçim meydanlarında neyi anlatacak “Eyyyyy Bay Kemal” diyerek?
Bunları anlatacak…
İnşa edilmesinde her yönü ile sıkıntı olan “Kanal İstanbul’u” anlatacak “Yapıyoruz” diyecek ama ortada bir şey olmayacak kazılı çukurdan başka.
Otomobili anlatacak, yapıyoruz diyecek ama yine ortada bir şey görünmeyecek…
Görünecek tek bir şey olacak, o da Libya’dan ve Suriye’den gelecek olan şehit cenazeleri…
Sonuçta eğer millet de “Düşünür ve aklını kullanır” ise, Kanal İstanbul için kazdıkları çukura benzetirsek, seçim sandığının dibinde kalacaklar.
Aslında bunun da farkındalar. Her gün yaptırdıkları anketler kendilerine geleceklerini anlatıyor. İşte bu kadar saçmalık da kaybetme telaşının sonucunda “Kandırabilir miyiz” düşüncesi…
Ne diyeyim…
Allah, affederse eğer bu kadar ah almanın sonucunda, O’na havale ediyorum.
Artık sizi İsmet İnönü bile olsa kurtaramaz da biz hiç kurtarmaya bile çalışmayız…
Yine de sormadan edemiyorum, dediniz ne sizin?
Bir de dileğim var; inşallah yanılan bizler oluruz…