Yıl 1934, siyasi bir karar ile günün hükümeti, bir kararname ile Ayasofya’yı (Aya Sofiya asıl adıdır) günün o günkü siyasi koşulları altında camiden müzeye dönüştürdü…
Bugün de bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile camiye dönüştürülebilecek iken, iktidar, Danıştay’ın kararının arkasına sığındı, o kara gereğince kararnameyi çıkardı ve cami oldu…
1934 yılında müzeye çevrildiği günden bu yana minaresinden ezan okunur, bir bölümünde de zaten ibadet edilirdi.
Yani hiçbir zaman ibadete tamamen kapatılmış değildi.
Yeniden açılışını zafer gibi kutlamanın anlamını çözemiyorum.
Ayrıca DİB başkanının abuk sabuk söylemini de anlamıyorum, kendisini buradan lanetliyorum.
Çünkü…
1845 yılında Fatih Sultan Mehmet o günkü adı ile Kostantiniyye’yi fethetmiş, iki yıl butayı kendi başkent olarak kullanmamış, sonra bütün tarihi yapılarını ve etnik yapısını da koruyarak Osmanlı’nın payitahtı, başşehri ilan etmişti ama adı yine Kostantiniyye idi. İşgal güçlerinin Türk Bayrağını selamlayarak İstanbul’u ve Trakya’yı boşaltmasına ve Atatürk’ün adını İstanbul olarak değiştirip de Dünya Posta İdaresine “Adı İstanbul’dur. Kostantiniyye olarak gelen gönderileri geri göndeririz deyip de gönderinceye başlayıncaya kadar.
Peki, Erdoğan, neden Ayasofya'nın ibadete açılışını bağımsızlığın tescili olarak sundu?
Sormak gerekmez mi?
Ayasofya açılmadan önce, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bağımsız bir ülke değil miydi? İşgal altında mıydı? Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, bu sözü ile kendisini de üçüncü İstanbul’u fetheden kişi olarak mı sunmaya çalışıyor?
Önce “Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalışıyorlar” deyip sora “Tapumuzdur” dermeleri de manidardır. İsmet İnönü, Lozan konferansının başladığında, masada oturan devletlere karşı söz dahi almadan ayağa kalkarak, “Karşınızda sizin kadar bağımsız bir devlet var” diyerek bağımsızlığımızı o gün tüm dünyaya kabul ettirmişti. Devletimizin bağımsızlığı, Ayasofya’nın açılışına bağlı değildir yani…
Bu gerçeklerin, tüm milletimizce en ince ayrıntısına kadar bilinmesinde yarar var. Burada siyasi tartışma yapmıyoruz. Ayrıca Ayasofya’nın ibadete açılması, siyasi tartışmanın odağı da değildir. Yapılanların, ülkenin gerçekleri sorunlarını örtmek için kullanılan, gündem değiştirme operasyonlarının parçasıdır.
Ayasofya’nın açılması ile ekonomi düzelmedi, insanların işsizlik sorunu çözülmedi, çiftçinin soruları çözülmedi. Üretim artmadı, döviz değerleri düşmedi, altın fiyatları aldı başını gitti. Asgari ücret, açık sınırının altında kaldı. Dahası, “Bizden önce kadının adı yoktu” derlerken, kadın cinayetleri aldı başını gitti…
Bilmem anlatabiliyor muyuz?
XXX
Hadi bir de şu “Kılıç” ile hutbe konusuna daha bir açıklık getirelim…
Hutbeyi kılıç ile çıkıp okumak, Osmanlı dönemi geleneğidir ve ayrıca Osmanlı padişahlarının saltanatlarını ilan ederken, camilerde kılıç kuşanma törenlerin bir parçasıdır.
Ayrıca…
Hutbeye kılıç ile çıkıp da sağ elinizle tutarak hutbe irad (Tehdit etmek, korkutmak. Acı çektirmek,. kılıç parlatmak) ediyorsanız demektir.
Soruyorum, sen emaneten oturduğun koltukta kimi ve hangi hadsizlikle tehdit ediyorsun Ali Erbaş?
Hutbede kılıcı sol elle tutmak ise, karşı tarafa “Benden sana zarar gelmez” mesajı vermektir. Sen kah sağ eline aldın kılıcı kah sol eline ve inerken de sağ elindeydi.
Bilerek yaptıysan, o kılıcı bir gün kınına soktururlar sana. Yok, bilmeden yaptıysan, çıkma oraya kılıçla…
XXX
SENİN DİLİN DE KÜLTÜRÜN DE GİYİMİN DE ARAP DEĞİL Kİ…
Bütün bunlar yaşanırken, medyaya bir haber daha düştü.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın büyük mahdumu, ok atma üstadı Bilal Bey’i çıkarmışlar televizyona, konuşturuyorlar…
Diyor ki muhterem Beyzade…
"Ben ilkokulda okuduğum yılları hatırlıyorum. Çok net bir şekilde alfabemizden dolayı geri kaldığımız bize anlatıldı. O zaman bunu belki sorgulamamıştım ama sonradan düşününce o zaman Yunanistan, Çin niye alfabesini değiştirmemiş. Demek ki gelişmenin alfabeyle alakası yokmuş. Sonra başka ülkelere bakıyoruz kıyafetini değiştirmeden gelişen ülkelerde var. O zaman niye kıyafet değiştirmeyi gelişmeyle irtibatlandırmışız. Yani şekil olarak değişmenin ruh olarak değişmeyle ilişkisi öyle sanıldığı gibi kolay değil…”
Tekrar belirteyim, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mahdumu Bilal Erdoğan beyefendi hazretleri bunu söyleyen…
Söylemek gerekir ki “Be hey gafil… Senin dilin, kültürün, kıyafetin Arap değil ki!... Senin kültürün Türk, dilin Türkçe, alfaben de çeşitli Türk alfabeleri. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Cumhuriyeti kurunca, daha kolay okunup anlaşılabilmesi birliğin sağlanması için Latin harflerini tercih etmiş...”
İkincisi daha da belirgin bir başka şey, beyzade 1981 doğumlu, koy üstüne en az 6 yıl, eder 1987 ya da 1988, ilkokula başlama tarihi…
Sen hangi okullarda okudun da seni Arap kültürü, Arap harfleri, Arap giyim kuşamı ile yetiştirdiler? Hadi Arap kökeni bağlantını bir şekilde kuralım ama Türk okullarında okumadın mı?
Haa… Fetö okullarında okuduysan o başka. Orada bunların hepsini öğretiyorlardı zaten…
XXX
Yazdık “Lanetleme” konusunu…
Destek veren de var, karşı çıkan da var, her görüşe saygılıyım. Bunlardan birini vermek isterim, ortadan girmiş…
Değerli kuzenim Ahmet Nail Lök demiş ki: “Diyanet İşleri Başkanı, ‘Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar! Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar’ dedi. Yanı genel olarak inancımıza göre dedi. Vakfiyede bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya demek suretiyle camii olan vakfiye kastediliyor. Sözünde yanlışlık yok bence.
Ancaaak fitneye sebep olduğundan ifadeleri kabul edilemez..”
Teşekkür ederim Ahmet kardeşim, yüreğine sağlık…