Külliyede(!) toplaştık, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, yani bundan 81 yıl önce aramızdan ayrılan milletimizin ve mazlum milletlerin Atatürk’ünün ölüm yıldönümünü, kabri başından sonra burada anacağız...
Elbette ve kaçınılmaz olarak “Anma” toplantısı külliyede yapıldığı için, yerin sahibinden başka kimsenin konuşma hakkı olmaz, çıktı kürsüye konuştu.
Şimdi parça parça alalım ve irdeleyelim ki, tarihin nasıl da çarpıtıldığını ortaya koyalım.
Diyor ki birinci bölümde…
“Cumhuriyeti yüceltmek için tüm tarihimizi yok saymaya kalkanlar bize göre kendi geçmişlerinden utananlardır. Gazi Mustafa Kemal’in hizmetlerini anlatmak için ondan önceki tarihimize kin kusanlar, Atatürk maskesi takarak bu millete olan husumetlerini gizlemeye çalışıyorlar.”
Dağdan aşağı sanki bir koca kaya, yuvarla gitsin, nereye kadar giderse gibisinden.
Bizim tarihimizden utandığımız yok da, sizin tarih bilgisinden ne anladığınız belli değil. Siz ki Osmanlı’yı göklere çıkartırken, Atatürk’ü yok saymaya çalışırsanız, biz savunuruz ve anladığınız veya bildiğinizi sandığınız tarihin yanlış taraflarını öncesi ve sonrası olarak ortaya koyarız.
Dolayısıyla son zamanlarda gördüğümüz o ki, gerçekten Atatürk maskesi takarak, dinde aldattıkları gibi Atatürk ile de aldatmaya kalkanları görüyoruz.
“Hayatları boyunca Türkiye’nin büyümesi, kalkınması, gelişmesi için tek bir çivi dahi çakmamış kişilerin ağızlarından çıkan Cumhuriyet ve Atatürk sözü koskoca bir yalandan ibarettir.”
Rica etsek, istihdama ve üretime yönelik çaktığınız tek bir çiviyi bize gösterseniz de bizler de sözlerimizi geri alsak. Cumhuriyet hükümetlerinin başlangıcından beri çaka çaka geldikleri çivileri, iktidara geldiğiniz günden beri söke söke ve sata sata ömür geçirdiniz.
“Tıpkı son teröristi imha etmeden terörle mücadelemizin sona ermeyeceği gibi, tarihimize ve kültürümüze husumet besleyen son müstevli kafalıyı da aydınlatmadan bu mücadelemiz bitmeyecektir.”
Bizim kafamızda bir karanlık nokta yok, önce bunu kıvançla belirtelim. Ancak sizin kafanız oldukça karışık olduğundan olsa gerek, parti amblemini ampul olarak mı seçtiniz acaba? Ampulünüzün vediği ışık da yeterli olmuyor galiba… Diğer konu; sizin Türk milletini “Müstevli” yani “İşgalci” olarak tanımlamak ne hakkınız ne de haddinizdir, umarım dil sürçmesidir. Ayrıca kafalarımızı aydınlatan “Akıl ve ilime dayalı” aydınlatma aracının yanında sizin ampul ülfezik (Sönük) kalır…
“Güvenli hale getirdiğimiz bölgelerde şu an itibarıyla 365 bin Suriyeli kendi evlerine, kendi topraklarına döndü. Sürekli olarak Osmanlı’ya hakareti ve aşağılamayı bir siyaset tarzı haline getirmek ya cehalettir ya gaflettir ya da art niyettir.”
Sözünüz iki parçalı…
Birincisi, iyi etmişler de dönmüşler. Ülkelerinde oturup da kendilerini savunmaları gerekmez miydi? Kurtuluş Savaşımız sırasında kim ülkesini terk edip de başka ülkelere sığındı? Çoluk-çocuk, avrat-uşak, genç-yaşlı tüm ahali, Gazi Mustafa Kemal liderliğinde ülkesini savunan millet kimdi, hangi millet idi acaba, bilginiz var mı?
İkincisine gelince…
Hiç kimsenin Osmanlı’ya hakaret etmek gibi bir tutumu olmamıştır. Olan ise şudur: Osmanlı dönemini göklere çıkarıp Cumhuriyeti ve onu kuranları, Atatürk başta olmak üzere sizlerin yok saymaya, aşağılamaya çalışmalarınıza, gerçekleri karşılaştırmalı olarak anlatarak karşı çıkış idi.
“Bugün Afrika’nın derinliklerinden Balkanların uçlarına kadar Osmanlı coğrafyasının neresine giderseniz gidin, derin bir muhabbetle karşılanıyorsanız, ortada sıkı sıkıya sahiplenilecek bir miras var demektir.”
Birincisi, “…Afrika’nın derinliklerinden Balkanların uçlarına kadar Osmanlı coğrafyasını…” kaybeden Türkiye Cumhuriyeti Devleti değildir. Osmanlı saltanatıdır. Neden ve nasıl kaybettiğini de tarih yazıyor, açıp okursanız bi zahmet öğrenirsiniz. O coğrafyalardaki eğer sayenizde kaybetmediğimiz bir muhabbet varsa, mimarı da millet olarak mazlum milletlerin yanında oluşumuzdan kaynaklanmaktadır, sizin çabanızla değil. O nedenle mazlum milletlerin de lideri olan Atatürk, her geçen gün ülkede ve tüm dünyada giderek daha da kıymet kazanmaktadır.
“Osmanlı’nın silah sanayisinin olmadığı iddiası koskoca bir yalandır. Bunların ne tarihle ne geçmişini araştırmakla alakası var.”
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethederken kullandığı toplar, elbette Osmanlı döneminde imal edildi. Ancak toplardan sonraki zamanın muharebe aracı olan tüfeklere hiç baktınız mı? Kırıkkale silah fabrikasında üretilen tüfeklere gelene kadar tüm tüfekler Fransız, İngiliz ve Alman silahlarıdır.
Ondan önceki kılıç, kalkan elbette yerli üretimdi ama acaba ok ve yaylar, oğlunuzun kurduğu vakıf tarafından mı yapılıyordu? Çünkü çeşitli kaynaklardan oldukça çok bu vakfa para aktarılmış da ondan diyorum. Cumhuriyet döneminde başlayan harp sanayimiz, eğer satmaya devam etmezseniz, sizin başarınız değil elbette. Sorarım, hani savaş uçağı yapıyordunuz, nerede?
Ve Atatürk devrimlerine karşı olmayı kanıtlayan bir iddiası daha…
Atatürk'ün ölümünün 81’nci yıl dönümü dolayısıyla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nda düzenlenen programda konuştu Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Harf Devrimi’yle ”Her şeyin sıfırlandığı” iddiasında bulundu.
Bu iddiası da Cumhuriyete, devrimlere ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e olan kininizi açıkça ortaya koymaktadır.
Şunu bilmek gerekir ki, Kuran’ı Arapça metininden okumakla, Arap harfleriyle Osmanlıcayı yazıp okumak, birbirinden çok farklı şeylerdir. Örneğin ben, Tapu ve Kadastro Teşkilatında çalıştığım dönemlerde, Osmanlıca olan ve Arap Harfleri ile yazılı tapu kayıtlarını kör-topal okurdum. Mesleğimin tabirlerini bildiğimiz için de biz kolay gelirdi.
Rahmetli babam, iki yıl Arap harfleri ile öğrenim gördükten sonra, bir anda Latin alfabesine geçmişlerdi de “Çok kolay öğrendik” derdi…
Elbette meramınız kokuma-yazma oranı değil, doğrudan Atatürk’ü hedef alan ve harf devrimine karşı çıkıştır.
Harf devriminden önce ise…
TUİK Kurumun arşivlerinde, “28 Teşrinievvel 1927 Umumi Nüfus Tahriri, Fasikül 3, Usuller Kanun ve Talimatnameler Neticelerin Tahlili” isimli çalışmada, Harf Devriminden önce Arap harfleri ile okuma yazma oranının erkeklerde yüzde 12.99, kadınlarda ise yüzde 3.67 olduğu görülüyor. Toplam nüfus içerisindeki okuryazar oranı ise yüzde 8.61 olarak belirtiliyor.
Yani… Bilmiyorsunuz…
Bir de şimdiki okur-yazar oranına bakın, sizin demeniz gibi, “…neredeeeeeen nereye…” gelinmiş, görürsünüz…
Size önerim: bırakın şu Atatürk karşıtlığını. Bırakın Cumhuriyet ve Laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti karşıtlığını. Bırakın şu devrimlere olan karşıtlığınızı…
Osmanlı ve saltanat sevdanız sizi bir yere götürmez. Her 10 Kasım’daki ülke genelindeki görüntü acaba size bir şeyler anlatmıyor mu?