Eleştiri--1
----------------
Aidiyet
Aidiyet, birçok anlamıyla Cemil Meriç’in millet kapasitesini ölçme kimliği olarak kitaplarında dile getirdiği bir anlam meselesidir. "Entel(l)ektüelin macerası entel(l)ektüeldir." (1) konusu birçok hali ile Montaigne’i kendi içinde evetleyen yapısıyla beraber Batı sistemi içinde onun entellektüel kimliğini onaylama yoludur. Bu onaylayış aslında kendisi içindir. Cemil Meriç için Montaigne birçok anlamıyla Türkçeye -genel unsurları ile- kendini aktarma kalıbıdır. Aidiyet ifadesi ile Cemil Meriç’i bu kapsamda anlamamak için ellerinden geleni ardına koymayan her türlü analiz bizim için nâkıstır.
Cemil Meriç ile ilgili sitayişkâr her lafın ardından Cemil Meriç’in tahlilleri yapılırken unutulan tek şey aslında onun çok iyi bir Montaigne imitasyoncusu olduğudur. (Bu iddia bize aittir.) Lakin hakkını yememek gerekir. Montaigne imitasyonu Meriç’in elinde yerli kabiliyeti müthiş etkilemiştir. Onun o derece taklitleri çıkmıştır ki sahne sahne, gazete gazete Cemil Meriç cümlelerinden daha fazla Cemil Meriç yazdığını söyleyen imitasyoncular bile olagelmiştir-çıkmıştır. Lakin birçok anlamıyla Cemil Meriç’i biz Millî Edebiyat’ın önemli bir şahsiyeti, bir çile adamı komplikasyonsuz bir dava adamı rolüyle -onca Marksist terminolojik kafasına rağmen- Rahman suresini dinlerken ağlar buluruz. Bu haliyle Cemil Meriç, Türk entellektüeline karşı girişilen komplonun -sadece Batı’da var- komplikasyonunun hatta, meczupluğunu –mebzûbaneliğe sapmadan dışlamış bir adamdır. İyi bir entellektüeldir. Ciddi bir kafadır. Ama ne yapılması gerektiği konusunda kalem oynatabilecekken oynatmamıştır.
Tanzimat’tan sonraki beş nesil (1839-1965) silsile halinde Batı edebiyat formlarını adapte etmenin dışında hiçbir emek sarf etmeden -ve hatta emek sarf edilmesine otoritenin izin vermesi akledilmeden (!), -bunun kavgası yapılmadan-, adeta zabtürapt altında Fransız edebiyatı, İngiliz hukuku (Hume-Loche) kabiliyetini okumak, nemalanmak ve bunu Türk nesline aktarmakla görevli bir edebiyat kimliği ahdiyle sahneye çıkmıştır.
Bu çıkış ki, Cemil Meriç’i belli bir süre sonra millî kimlik ıstırabını bilmesine ve bunu tedavi yönüne sapmasına rağmen birçoklarının felsefe nedir sorusuna meczupça ve -sözüm ona Cemil Meriç bilgini olmalarına rağmen- felsefe her şeydir (!) diye söze başlamaktan ve bu anlamıyla Cemil Meriç’i içselleştirmiş olmayı itirafname haline getirmekten öte gidememiştir, -ki Cemil Meriç’i içselleştirmek felsefe nedir sorusuna adam gibi cevap vermeyi gerektirir.
Cemil Meriç severliğinin ülkedeki en ciddi mümessillerinin dahi Cemil Meriç’i Batı adamının karşısında mahcup haline rağmen meydan okuyucu kimliği ile anlatması ise hoş karşılanamaz. Çünkü bu doğru değildir. Cemil Meriç belli bir süre sonra (1965 sonrası) nefret ettiği Marksist nazariyeden kurtulabilmeyi dilemesine rağmen bunu başaramadı. Başaramamasının nedeni denemeci kimliğinin Batı’da vücut bulması olarak gösterilir. Ama hiçbir aydın Türk imanından yeni bir edebiyat neşvesi çıkartma konusunda müteallik çaba içine girmezken Cemil Meriç’e yapılacak ‘denemecilik’ kabiliyetinin Türkiye versiyonu olma ahdini tespit etmeye ve deneme türünü Necip Fazıl’dan bile iyi başarmış olmasını not altına almaya cüret edememesi iyi bir tahlil kapasitesi değildir.