BİR KİTAP
AĞLAMANIN ARDINDAN/Şeyhmus Çiçek/
^^^^
AAli Rıza Navruz
2002 yılında yayınlanan “YASAK” adlı şiir kitabının ardından avuçlarınıza düşen 2. şiir kitabıdır Şeyhmus Çiçek’in “Ağlamanın Ardından” isimli şiir kitabı. Ağlamalara yatkın hallerine has duygularını üç kümeleşme şeklinde görüyoruz. Kitabın ismini taşıyan 1. küme ile “Sırlarım Mısralarda” kümesini oluşturan şiirler genelde şairimizin içsel sesi olarak karşımıza çıkıyor. Gerek yaşanılan âlemin, gerekse kozmik âlemin düşündürdüğü, hissettirdiği duygu ve düşünceler, düşler bu iki bölümde yer almaktadır. Kitabın 3. Bölümü olan “Yenildim Baba” şiir kümesinde ise, daha çok sosyal konular ele alınmış sanki. Şairin dışa bakışı, bu bakıştaki gözlemler, yaşanılan çevre ve çevreyle ilgili yaşam tarzları ve bütün bu olguların okuyucuyla paylaşımı bu bölümdeki şiirlerinde kendini hissettiriyor.
Kitap; “Edebiyat Yolcuları Oluşumu ”nun toplamda; beşinci, şiir dalında üçüncü kitabı olarak göze batıyor. Orka Matbaasında basılmış olan kitabımız 88 sayfadan oluşmuş. Editörü Mustafa İbakorkmaz, kapak tasarımı yine ona ait… Düzelti kısmında ise Sayın Köksal Akçalı’nın ismi geçiyor. Emeği geçenleri kutlamaksa bize düşmüş!.. Kutluyoruz.
“Sonbaharda doğmuşum
Sonbaharın son ayında
Kasımın son gününde
Ben bir sonum.”
Yirminci asrın son yıllarında
Ücra bir kasabanın son köyünde
Muhafazakâr bir ailenin son çocuğuyum
Ben bir sonum.” (s.5)
Dizeleriyle şiir yolculuğuna çıktığımızda “Son” isimli şiiri ile sanki şairimizin bir yerde biyografisine ulaşıyoruz. Ayrıca bu şiirle; sonu mutlaka gelecek bir yaratılmış olduğumuz hatırlatılarak ölüm olayına işaret ediliyor. Yani söz sanatlarından Telmih sanatını bu şiirde görebiliyoruz. Bu şiiriyle kendisini yeterince tanıttığını yeterli bulmayan Şeyhmus Çiçek, hemen ardından gelen “Şiir” isimli şiiriyle olaya bir parantez açıyor: “Ulaşabilseler sağlam delile/Her kim araştırsa hepsi nafile/ Yetersiz kalacak özgeçmiş bile/Şiirdir en iyi beni anlatan…” (s.6)
“Sen göğüslerde yüreksin/Ey kalem sen ne mübareksin…” Dizeleriyle kalemin, kelam olan sırrından dem vuruyor şair. Kalemin; “Zifiri karanlığı aydınlatan ışık” oluşu, ilmin ancak kalemle zapt-u rapt altına alınışından kaynaklanıyor sanırım.
Şair sözü “hikmetli söz” olarak nitelendirilmiştir. Zaman zaman tebessümdür bu sözler. Zaman zaman ağıt olarak, hasret ve gurbet olarak karşımıza çıkar. Çoğu zaman da bir münacat olarak yansır bu sözler ak kâğıtlara… Şöyle:
“……
Ne sık tutabildik, ne de düzgün bir saf,
Suçluyuz, günahkârız,
Ediyoruz itiraf...
Af diliyoruz yüce Mevla’m af…” /s: 8/ Kendini tanıyan insan provası olmayan bu dünya sahnesinden en büyük alkışı alarak ayrılır bir yerde. Şairimiz; “Mahlukatın sultanı/Önce kendini tanı/Ters çevirme fincanı/Hayatın falı sensin..” (s.9) dizeleriyle bu gerçeğe bir kez daha ışık tutuyor.
“Zamanın Tersi” şiirinde şairimiz, “gölgeler” kelimesini farklı anlamlarda birçok kere kullanarak -vurguyu güçlendirme kaygısından dolayı sanırım- “tekrir” sanatını kullanmıştır:
“Gölgeler en uzunken/En kısayken gölgeler/Önüme set çekilir/Ve ilahi bir emir/Yaptığımı gölgeler…” (s.11) “Ve ilahi bir emir sözü” bu şiirde bir “telmih” sanatıdır. Bilindiği gibi Allah, yaratma eylemini “Kün=ol” emri ile gerçekleştirir. Ruhların, Rabbin emri oluşu bu dizelerle hatırlatılıyor okuyucuya… Aynaların yalan söyleyemeyeceği bilincinde olan şairimiz bakın aynalara nasıl sesleniyor: “İyice bakın, süzün/ Üzecekseniz üzün/ Daha parlaktır yüzün/ Demeyin sakın bana…” (s.18) Şair yine söz sanatlarına başvuruyor bu şiirde. Aynaları bir canlı gibi düşünerek onlardan konuşmalarını talep ediyor. Oysa onlar sadece gerçeği gösterirler. Bu şiirde “teşhis” sanatı bir şekilde kullanılmış oluyor…
Yaşadığımız dünya bir imtihan salonudur denir ya… Aynı zaman da dünyamıza bir terazi de diyebiliriz şairimiz gibi. Bu terazi dünyaya gelişimizden gidişimize kadar olan pek çok safhada tartar bizi şairimizin dizelerine göre. “Zamanla ömrümüzü/ Anlayışımızı izanla/ Bir terazi tartar bizi/ Omuzlarda tabutumuzu/ Günahımızı mizanla…” (s.22) Bu şiirde –mizanı hatırlatması nedeniyle- telmih sanatı kullanıldığı görülmektedir…
Şairlerin mısralarında mutlaka bir sır gizlidir. Bu sırları zaman zaman algılayabiliriz, bazen de tüller ardından görünür şeklen bize… Şairimiz Çiçek de öyle demiş;
“Sırlarım mısralarda…”
“Bir Züleyha beni Yusuf ederken,
Arkadan yırtılan duygularımdı.
Ben yaşadım ben yazdım sanırdım,
Baktım aşk yarımdı.
Şiir yarımdı…” (s.45)
Şiirin buraya aldığım bendine baktığımızda, şair kendi duygularını düşüncelerini bizlere yansıtırken yine “telmih” sanatına başvurarak Yusuf ile Züleyha olayını hatırlatıyor. Yusuf’un arkasından yırtılan gömleği idi, benim arkamdan yırtılansa duygularımdır diyor… Bu ikinci gömleğin bir “sabır gömleği” oluşu unutulmamalıdır.
Birçok geliş ve gidişlerle devam eden şairimizin şiirleri, yukarda bahsettiğim üçüncü bölümle sonuçlanıyor. Bu bölümün şiirlerinde yılgınlık, yıkılmışlık, öksüzlük, morarmışlık göze çarpan duygulardır. Yaşamış olduğu güzel yörelerin, kötü törelerine isyanlar yine bu bölümde… Örümcek ağından yapılmış bir urgan gibidir bu töreler ve ister istemez şairimizi de bağlar. Dünya parkurundaki yarışımızda göğüslediğimiz ipin “kefen” olduğunu biz efendilere hatırlatarak “Koşu” şiirini ekler Şeyhmus Çiçek kitabına..
Şairimizin, kendisine özgü bir ses bulma ve yapı kurmadaki çabasını görüyoruz bu kitabıyla. Kendisine teşekkürle, ben burada sözümü bitiriyor kitabın tamamının okunmasını sizlere bırakıyorum…