Bugün Pazar ya, masal günü…
XXX
Mahallemiz (Emirağa Mahallesi) kalmadı ki…
Dedem Kahveci Nuh Mehmet Ağa’nın kardeşi, Atpazarı esnafından Cambaz Ömer Emmi, “Emmimiz” olurdu…
Evde kalabalık bir çocuk nüfusu var, gürültü çok, hep bir araya gelince ortalık Kel Ali’nin bağına dönüyor çocuklar yüzünden, onları sakinleştirmek için “Gelin size Matal anlatayım” de ve evvel zaman içindir diye başlayan giriş bölümü “Matal”dan daha çok tutan süreyi kapsardı…
Bir süre sonra çocukların ya uykusu gelir, ya da misafirlik sona erer, çocuklar da kâh yürüyerek kâh kucakta, kâh sırtta taşınarak evlerine varırlardı.
O misal, size uykunuz gelinceye ya da uyutmayı amaçladığım masallardan ben de bir masal anlatacağım bugün…
XXX
Amerika’nın 1830 yılında yapılan 24 eyaletteki nüfusu, belirlene bildiği kararıyla 12.866.020 kişi idi.
Kuzey ve Güney eyaletleri arasında başlayan iç savaş sonranda ise, ülkenin tamamının nüfusu, yaklaşık 22 milyon kişiydi…
Aynı ABD’nin 2021 resmi sayım sonucu nüfusu 332 milyon civarındadır.
Masal, göçlerle beraber nüfusun süratle artmaya başlaması üzerine başladı.
Nüfusun 22 milyon seviyesinde olduğu zamanlarda ülkenin gelirinin neredeyse bir tamamı, tarım ürünleri idi.
İşte bu tarihlerde, yani 1850’li yıllarda Virjinya’da başlayan ilk petrol ürünü üretimi devreye girmişti. O tarihlerde sadece aydınlatmada kullanılıyordu.
Daha sonraları sanayide “Enerji” olarak da kullanılmaya başlayınca ve nüfus da hızla artma eğiliminde olunca, uzun dönemlere, yani uzak geleceğe göre plan yapma ihtiyacı ortaya çıktı.
Bu noktada “Masalın” ikinci aşamasına geçmemiz gerekiyor.
XXX
Bugün, Dünya'daki enerji tüketiminin büyük çoğunluğunu oluşturan petrolün %53'ü Orta Doğu'dan, %32'si ise Avrupa ve Asya'dan elde edilmektedir.
Dünyanın makineleşmeye ve sanayinin artmasına yönelik olarak da petrol, kontrolü elde tutulması gereken önemli bir madde halinde geldi.
Savaşlar artık, demire su vererek elde edilen çelik ile yapılan kılıç ve basit ok ve yay düzeneği ile yapılmıyordu.
Tanklar, toplar, uçaklar, deniz üstü savaş gemileri ve deniz altılar, havada gezen uçaklar ile yapılıyor ve kazanılıyordu. Şimdilerde kıtalar arası kullanıla bilen etkili füzeler…
Bitmişti o Allah Allah naralarının attığı iman gücünün ve onu destekleyen mehter takımının coşturan müziği eşliğinde savaşmak…
Amerika, artan nüfusu ile dünyada etkin, hatta dünyayı yöneten, en azından bi bölümünü yöneten devlet olmak amacına yöneldi.
İlk hedef, elbette petrol yataklarının yarısından fazlasının üzerinde oturan Ortadoğu ülkeleri olmalıydı ama bölge devletlerini ve halkını ürkütmeden, yavaş yavaş…
Hedef bölge, Müslüman ülkeler ve en zayıf noktaları da, İslam inancı ve cehaletin diz boyu olduğu bu coğrafyada izlenecek yol da elbette belliydi ve uygulama 1. Dünya Savaşı ile birlikte başladı.
Bu bölgeye hangi devlet hâkim?
Elbette Osmanlı İmparatorluğu…
Peki, Osmanlı’da durum nedir o tarihlerde derseniz, dış borç almış başını gitmiş, ödeme olanağı hemen hiç yok. Askeri açıdan da yetersiz... Yani, çok kolay lokma… Tarih dersini bir tarafa bırakacak olursak, İç Anadolu hariç, tamamı parsellenerek bölüşülmüş, Ortadoğu bölgesinde sınırlar cetvelle çizilmiş, petrol yataklarının yerleri ve rezervleri belirlenmiş, “şimdilik” kaydıyla kurulan devletlerin yönetimine bırakılmış, birinci aşama çok kolay bir şekilde tamamlanmıştır.
Ancak, Çanakkale savaşı sırasında kendilerine kök söktürüp “Çanakkale geçilmez” diyen Mustafa Kemal’i ve askeri ve siyasi dehasını dikkate almama gafletinde bulunmuşlardı ki, kısa sürede Anadolu halkının önüne düşerek, Anadolu’dan “Geldikleri gibi gitmişelerdi.” Ne var ki Osmanlı’nın yükü de Anadolu’da Lozan antlaşması ile dünya devletlerinin önünde saygı ile eğildikleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, ve kurulan yeni dünya düzeni içinde yerini almıştı.
Yeni komşuları ile dostluk seviyesinde içerisinde ilişkilerini sürdürürken, ekonomik savaşı başlatmış ve bu konuda da bağımsızlığın olmasa olmaz şartı olduğunu kavrayarak yola çıkmıştı.
Neyse… Lafı çok uzatmadan…
2. Dünya savaşına yoksulluk çinide ama savaşa girmeden atlatma başarısı gösteren Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün diplomatik zekâsı ve iradesi, ülkedeki yobazların, cumhuriyet düşmanlarının, ayrıca Amerikancıların anti propagandaları ile ama kazasız belasız da çok partili demokratik sisteme geçirerek 1950 yılında Demokrat Partiye, “Yeter söz milletin” sloganı altında iktidarı devretti.
Türkiye için büyük bir kazanım ama gelecek için de olumsuz sinyaller veren dönemdi.
İşte tam da bu sırada Amerika, planın ikinci aşamasına geçti. Çeşitli yardım ve bağışlarla ekonomimizi kendi etkisi altına alırken, aynı zamanda cumhuriyet düşmanları ve yobazları da kullanarak ülkede yoğun faaliyetler yapmaya başladı.
Çünkü Ortadoğu’nun kapısı, Türkiye idi…
Planların uygulamasına devam edildi. Önce Irak ile İran birbirine düşürüldü, Şah ülkeden kovuldu, İslam cumhuriyeti kurularak halk baskı altına alını. Irak’ın Kuveyt’e saldırısını bahane ederek, Kuzeyinde Mesut Barzani yönetiminde Kürt bölgesi kurulmasını sağladı. Ortadoğu coğrafyasında kendine kafa tutan yöneticiler işine gelmiyordu, Irak’a “Kimyasal silah” yalanını ortaya atarak adeta esir aldı ve planın bir aşaması daha geçildi.
Şimdi Irak’ın kuzeyinde oluşan Kürt bölgesi ile Irak petrol yataklarını kontrol ediyordu ama Türkiye üzerinden geçirmesi gerekiyordu. Onu da başardı, ancak doğrudan kendi kontrolünde olması için Suriye’nin kuzey bölgesinde bir geçiş koridoru açması, burayı da Irak Kürt yönetimine bağlaması düşünülüyor, bu yolda planlar yapılıyordu.
İşte tam da bu aşama da BOP yan, Büyük Ortadoğu Projesi fikrini ortaya attı, Erdoğan’a da “eş Başkan” sıfatını uygun görüp, bekçiliğini Türkiye’ye verdi…
Eş başkan olmanın getirdiği keyif ile önce anlamadı ama Ülke Suriye bataklığının içine çekilmiş olduk ülke olarak.
Yardım vaatleri ile kandırıldı, Beşar Esad’tan kaçan 5 milyon nüfus, kendi memleketleri gibi geldiler Türkiye’ye sözüm ona “Sığınmacı” sıfatıyla dönücü değil, kalıcı olarak yerleştiler. Devlet bunlara milyonlarca dolar yardımda bulundu, bulunmaya da devam ediyor.
Şimdi o bataklıkta çırpınıyor, şehitler veriyor, kucak kucak dolarları harcıyoruz. Bu da yetmiyor, Afganistan’da yer almak istiyoruz, gelen kökten dinci, yobaz, aşağılık Taliban üyelerini VİP kapısından içeri alıp, devletin en üst makamları ile görüştürüyor, isteklerini ve direktiflerini alıyoruz.
Kısa keselim…
Bizim çıkmazımızın matalı (Masalı) budur.
Bunların hepsi doğru mu derseniz…
Bak orasını bilmem ben…
Evvel zaman içinde diye anlatmaya başladığımız masalda her şey olabilir…
Doru da olabilüüü, yanlış da olabilüüüü. Gari siz karar verin…
Dipnot: Elbette konu bu kadar basit değil, ama yer bu kadar, uykunuz kaçmasın diye kısa kesik. İyi uykular…