Mazlum, mahzun ve sadece millete hizmet etmeyi amaçlayan bir Cumhurbaşkanımız var galiba bizim bilmediğimiz tarafı ile…
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, İstanbul’da MUSİAD Vizyoner’19 toplantısında yaptığı konuşmanın bir yerinde şöyle dedi…
"Bu mücadeleyi dikensiz gül bahçesinde vermedik. Önümüze engeller çıkartıldı. Başlattığımız her reform engellenmeye çalışıldı. 8 yıl önce 2011 yılında 2023 hedeflerimizi ilan ettiğimizde pek çokları dudak bükmüştü. Türkiye, bu hedefleri gerçekleştirme yoluna girince de Gezi olaylarıyla ilk belirtileri çıkıp, Hendek olaylarıyla devam eden, 15 Temmuz'da darbe girişimiyle tavan yapan bir süreç yaşadık. Bundan en çok ekonomimiz etkilendi. Bizi bu zorlu süreçte düşmanlarımızın attıkları taştan ziyade içimizden atılan güller yaralamıştır. Sürekli hayal kırıklığı yaşıyoruz. Birileri sürekli karşımızdakilerin yanında saf tutuyor. Birileri moral bozmanın peşinde koşuyor. Kendi ülkelerine gül değil adeta taş atan bu kesimlerin yaptıkları fırsatçılıktır, kör düşmanlıktır."
Bu ifadeye baktığımda, neden Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’a göreve geldiği günden bu yana muhalefet etmekte haklı olduğumu bir kez daha anlıyorum…
Ülkeyi ve milleti kendi anlayışı doğrultusunda düzenlemek üzere yola çıktığını bir kanıtı da bu sözleri.
Sorularımız çok ve bu soruları 17 yıldan bu yana defalarca sorduk, cevap alamadık. Aldığımız cevaplar hep hakaret ve suçlamalarla dolu oldu.
Sözleri bana şunu anlatıyor.
Daha doğrusu benim anladığım böyle…
Önce İBB’de başlattığı siyasi hayatını, insanları kin ve düşmanlığa sevk etmek suçundan ceza alarak muhtar bile olamayacakken… AKP Genel Başkanı olarak giremediği seçimlerde iktidar olunca, CHP bir incelik yaptı partisi iktidar kendisi dışarıda olmaz diyerek meclise soktu.
Böylelikle CHP, sarı öküzü vermiş oldu ve “Dava” söylemi ile yola çıkan Erdoğan, vatan sathını gül bahçesi olmayan mücadele alanı olarak görmeye başladı.
Kimle ve neyle, neden mücadele ediyordu acaba?
Millet, seçim sürecinde gerek ekonomik gerekse demokratik düzenle ilgili söylemlerini seçmiş, iktidar yapmıştı. Oysa amacı “Reform” adı altında kendi ideolojik anlayışını millete dayatmak, ülkeyi geldiğimiz noktaya taşımakmış.
17 yıl öncesi ile Türkiye’nin bugününü kıyasladığımızda ne kadar çok kaybımız olduğunu görüyoruz. Görmeyen, görmemekte ısrar edenler de artık yavaş yavaş görmeye başladı ki bunların bazıları kendileri ile birlikte yola çıkanlardı.
Erdoğan isim vererek onları doğrudan hedef tahtasına koymaya korkuyor.
O zaman Pir Sultan Abdal’a sığınıyor ve onun 3 dörtlüğünün sonunda ifade ettiği gibi “İlle dostun bir tek gülü yareler beni” diye sızlanıyor.
Neden? Aslında bu sorunun cevabını verdiğimizde, AKP’nin gerçek yüzünü görmüş ve röntgenini de çekmiş olacağız.
İfade çok ilginç: “…Bizi bu zorlu süreçte düşmanlarımızın attıkları taştan ziyade içimizden atılan güller yaralamıştır…”
İşine gelmeyeni unutmuş görünüyor ama…
Kastı Abdullah Gül ise vaktinde o GÜL’ü bahçenizden kopartıp atan, dışlayan siz değil miydiniz? Partiye yeniden üye olmasını ve başkanlık yarışına girmesini engellemek için kurultayınızı onun cumhurbaşkanlığı süresini bitirmeden önceye çekip yapmadınız mı, Ahmet Davutoğlu’nu genel başkan seçtirmediniz mi?
Sonra ne oldu?
Baktınız ki Ahmet Davutoğlu size danışmadan başbakanlık yapmak istiyor, onu indirip “Binali” demediniz mi?
Başınıza taşlar yağsa, korumalarınızdan size değmeye sıra gelmez ki, neden korkuyorsun? Güm mü, o da değmez, korkma…
XXX
Birazcık Muharrem İnce’den söz edeceğim…
Bildiğiniz konuyu tekrar açmayacağım ama İnce’nin kendi köyünde düzenlediği basın toplantısında söz edeceğim…
Soru şu; neden kendi köyünüz Sayın İnce? Sizin parti binasında basın toplantısı yapmanıza engel bir hal mi vardı? Siz “Basın toplantısını genel merkezde yapacağım” deniz de karşı mı çıktılar?
Asmışsınız iki ağaç arasına Bayrağımızı, çakmışsınız ağaç gövdesine çiviyi de asmışsınız Atatürk Posterini…
Allah’ınızı severseniz ne amaçlıyordunuz? Siz parti binasına giriş yapıyordunuz da kapıdan mı çevirdiler?
Üzülüyorum ve sizi de anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Bu şekilde davranışlar sergilemeye devam ettikçe Sayın Muharrem İnce, siz de CHP2nin genel başkanlığı kaldıramayacağınız gibi sizi boşuna cumhurbaşkanı adayı yapmışlar diye düşüneceğim.
XXX
Son olarak bugün talimatla Genel Yayın Yönetmeni koltuğuna oturan Ahmet Hakan Çoşkun’a bir çift sözüm var…
Haldun Simavi’nin sahibi olduğu ve Hürriyet gurubuna ait TAN Gazetesini kuran Rahmi Turan, bunu herkes biliyor. Ancak o gazetenin başında kısa sayılacak bir zaman kaldı. TAN Gazetesi, yine Rahmi Turan’ın yayın hayatına soktuğu Günaydın Gazetesinin yan gazetesi idi ve yayın anlayışı da espri ve şişirme haberlerdi. Bunda da Günaydın gazetesi gibi son sayfa güzeli diye kadın fotoğrafları vardı. Hürriyet Gazetesinde de vardı.
Kısa süreden sonra Sabah gazetesini kurdu ve ayrıldı.
Şimdi TAN gazetesindeki bütün haberleri Rahmi Turan’ın başına yığarsan hem yanılmış olursun hem de rezil…
Aslında sen de çok sağlam ayakkabı değilsin yani…