Eğer savaş varsa, şehitlerin gelmesi de kaçınılmaz bir sonuçtur…
Eğer komuta kademesi, bilgili ve başarılı ise, şehit sayısı da o oranda az gelecektir. Eğer cephemiz “Çanakkale geçilmez” denecek kadar ölüm-kalım meselesi ise o zaman gerçek komutan şöyle emir verir; “Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum…”
O zaman ölümüne savaşılır ama Çanakkale de Binali Yıldırım’ın deyişiyle enine değil boyuna geçilemez…
Orada destanlar yazılır…
Ancak Suriye’de ne uğruna savaştığımızı bir türlü anlayamadım gitti…
Suriye’de Beşar Esad ile dost idik. Birlikte tatiller yapıyor, bakanlar kurulunu bile Suriye’de topluyorduk.
Bir gün kalktık, kendimizi Suriye’deki iç savaşın içinde ama Esad’a karşı savaşırken bulduk.
Beşar Esad’ın rejime karşı ayaklanan isyancı gurupların üzerine Suriye Ordusunu gönderip acımasızca saldırınca olanlar oldu… Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), El Nusra ve bazı Kürt, Türkmen, Dürzi ve Süryani grupların da katıldığı, son dönemde ise Rusya, İran, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ve İsrail gibi dış güçlerin de içine bir şekilde girdiği çok boyutlu ve uluslu savaş haline döndü.
Rusya, İran Suriye yanında yer alırken, Türkiye, ABD ve İsrail Suriye’nin karşısında oldu. Dostluk ve kardeşlik bitti, düşmanlık başladı?
İsyancı guruplara baktığımızda, hepsi de istisnasız Türkiye’nin güney sınırında Suriye’den ayrı, bağımsız bir devlet kurmak istiyorlardı. Türkiye olarak kabul etmemiz mümkün değil idi çünkü bu proje ile emperyalist güçlerin amaçları bir başka idi.
Projenin sahibi de ABD idi…
İlk başında Türkiye olarak hem güneyimizde kurulmaya çalışılan ayrılıkçı güçlerin devlet kurma çalışmalarına karşı çıkarken, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken, nasıl oluyor da ABD’nin yanında olabiliyoruz?
Önce dost bildiğimiz Beşar Esad ile masaya oturup “Arkadaş, senin derdin ne de bu kadar insanı acımasızca katlediyorsun” demiyoruz da kafadan bu bataklığın içine cümbür löp daldık, dalmaya devam ediyoruz?
Elbette bu anlaşılır bir şey değil ama Cumhurbaşkanı ve AKP’nin genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu soruyu kendisine soranlara “Siz ne anlarsınız” diyor ve şehitlerin gelmesine göz yumarak savaşa devam ediyor…
Düşüncelerimize karşı çıkanlar olacaktır, saygı duyarım ama şehitlerin acısı yüreğimizi yakarken hata üzerine hata yapılmasına da seyirci kalamayız.
Şu dakikaya kadar baştan sonuna boyunuza kadar hatalı politika izlediğinizi söylüyoruz. İster kabul edersiniz ister etmezsiniz ama bize göre doğru olan bu…
Bundan sonrası için ise…
Ok bir kere yayından çıkmıştır. Ne gerekiyorsa o yapılacaktır. Ancak gereken yapılırken hamaset nutukları atmadan, GEREĞİ NEYSE onun yapılmasını öneriyoruz.
Sonuçta eğer biz verdiğimiz şehitler ile Suriye’den istediğimizi alamadan geleceksek…
İşte o zaman sorarlar adama…
Bu kadar şehidi biz o topraklarda ne amaçla verdik?
Kime hizmet ettik?
Savaş sonrasında parsayı toplayanlar başkası, şehidi verenler Türkiye mi oldu?
Elbette soracağız ama bir şeyi de peşin soralım…
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, sorumuz “Tek adam” olduğunuz için doğrudan size olacak.
Soru şu; hiç kimseye aldırmadan, dinlemeden, TBMM’de istişare etmeden kendi kafanıza göre gittiğiniz yer neresi, öğrenebilir miyiz?
Muhaliflere hakaret etmeden, oyunuz ile temsil ettiğiniz %50+1’e karşı, %50-1’in fikrini almadan gittiğiniz yer neresi?
İktidar partisinin başı ve üyeleri olarak çocuklarınızı saklayın, biz sizsiz ve sizin çocuklarınız haricinde millet olarak her şeye varız…
Sadece gittiğimiz istikameti bilmek ve birlikte karar vermek isteriz.
Bakın bir tarihi hatırlatma, siz gerçi o tarihin liderini siz hiç sevmezsiniz ama yine da anlatalım…
Tarihler 19 Mayıs 1919’u gösterirken Mustafa Kemal Paşa, erkânı ile birlikte Bandırma vapuru ile Samsun’a çıkmıştı hatırlıyor musunuz?
Oradan Amasya’ya, Amasya’dan Erzurum’a, Sivas’a ve oradan da Ankara’ya gelmişti. Tarihler 27 Aralık 1919’u gösteriyordu…
Bu süreç içinde milletin nabzını tutmuş, yanında olup olmayacaklarını öğrenmiş, Ankara’ya gelip TBMM’ni kurup “MİLLET İLE BİRLİKTE” Kurtuluş Savaşı’nı planlamış ve her aşamasında da milletin temsilcilerinin onayı alarak yürümüştü.
Gerçi Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya alerjiniz var ama hatırlıyor musunuz?
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, lider oldu, devlet adamı oldu, cumhuriyet kurdu…
Siz ne oldunuz, neyi kurdunuz?...
Sizin kurduğunuz iki köprü ile bir tüp geçti ve yollar…
Tek başınıza karar verip, Süleyman Şah Türbesini de “Türk topraklarından” alarak geri çekildiniz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise, asla “Tek başına” başarmadı bu işleri, milleti her daim arkasında, O’nunla birlikteydi, O da milletini dikkate almadan yürümezdi. Her kararı, TBMM kararı olarak millete ait olmuştur.
Hatalarınızı gözden geçirin, ortak aklı öne çıkarın, karar verilsin, biz de o kararın arkasında oluruz, kuşkunuz olmasın…
Ama “Tek başınıza” girmek istiyorsanız, bırakın fakir fukaranın çocuklarını, alın kendi çocuklarınız ile sizinle birlikte kefenli gezenleri, bildiğiniz yoldan gidin, bildiğinizi yapın…
Çünkü… Son 33 şehidin hesabını birileri verecektir bir gün, bilesiniz…
Bu arada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi de yanınıza almayı unutmayın, cephe komutanınız olur belki…
Bir gün gelir de Vatanın savunması gerekirse eğer, biz orada hazırız, merak etmeyin siz…
Bilesiniz ki bugüne kadar boyunuzca hatalısınız…