Benim hikayem hayatın beni bisiklete binen adam olarak yazmamasıyla başladı.
Ben hep izleyen taraftaydım. İyi bir gözlemci, sıkı bir taraftardım.
Alkış tutandım.
Anlayacağınız hayata izleyici olarak 1-0 mağlup başlayanlardandım.
Mağlubiyetin ezikliğini ise kendi içimde çok kez yaşadım.
Maçın daha bitmediğini doksan dakika olduğunu bu süre zarfında skorun 2-1 olarak çevrilebileceğini ise hayatımın ilerleyen safhalarında anladım.
Eksikliklerim, farklılıklarım, engelim aslında beni ben yapandı .
Ben hikayesi olan dolayısıyla yaşayan bir adamdır.
Hayatın içinde tam anlamıyla aktör olamasam da kamera arkasında gözlem yeteneğim, hayal kurma becerim sayesinde iş yapardım.
Herkes hayatın akışında sürüklenirken ben bir taraftar, sıkı bir gözlemci olarak yıllar içinde yaşadıklarımın, gördüklerimin de etkisiyle aydınlanmıştım.
Yazmaya başladım, izledim, gözledim ve yazdım.
Belki bisiklete binen adam olmamıştım ancak bisiklete binen adamın hikayesini gözlem yaparak, sihirli parmaklarımla, hayalperest dünyamın içinde harmanlayıp büyük bir heyecanla ben yazmıştım.
Artık hikayesiyle cebelleşen değil hikayesiyle kol kola yürüyüp hikayesiyle yaşayan ama umutsuzluğa kapılıp hikayesine hiçbir zaman tam anlamıyla teslim olmayan bir adamdım.
Büyük hayal kurmayıp küçük hayallerini büyüten ve o hayallerle büyüyen büyüdükçe hayata karışan gerçeği yakalayan bir adamdım.
Şüphesiz ben ben olduğum için vardım.