Bugün olduğu gibi, “Oğlumuzla kızımız birbirlerini görmüşler, beğenmişler…” diye başlamazdı Kayseri’de bu işler. Uzun zaman alırdı…
Önce evlenecek oğlanın, askerliğini yapmış, işini eline almış, ailesini geçindirecek bir işi olması beklenir. Öyle baba parasına ya da ününe güvenilmezdi.
Sonra, ailenin oğlunu evlendirecek masrafları karşılaya bilecek gücü olmalıydı,
Bunlar tamam olunca, başta “Ana” olmak üzer yakınlarından bir-iki kadın, ”Kız görmeye” yani dünürcü olarak giderlerdi. Önceden belirlediklerinden kız, başlarlar olmazsa bir başkasına filan.
Eğer yoksa belirledikleri, aldıkları istihbarat ile veya tahminle kapı kapı gezer, kızı olan kapıyı çalar, “Tanrı misafiri kabul eder misiniz” diye kibarca sorarlardı. Elbette kapıyı açan kız anası, gelişin nedenini pekâlâ anlardı. Bazı kaba saba olanlar ise, “Kızınız varmış bir görek dedik” diye lafa başlarlar…
Kız anası üç cevaptan birini verir.
Birincisi; “Kızımızın yaşı küçük, dünür kabul etmiyoruz.”
İkincisi; eğer kızları başarılı bir şekilde okuyor ise, “Kızımız okuyor, dünür kabul etmiyoruz” der, gelenler de bu iki cevaba saygı duyarlar.
Üçüncüsünde ise, kibarca içeri buyur edilir ve görüşme gerçekleşir.
Bazıları vardır ki ilk iki cevabı alıp kapıdan döndüklerinde “İla ümrün (Ömrün) kesilsin, kızını aldık da kaçmıyok ya, bir kere görsek ne vardı” diye söylenerek giderler.
Bu iş, beğenebilecekleri, oğullarına yakıştırdıkları ve dengine uygun aile ile olursa, ikinci bir ziyaret yapılır. Bu ziyarette, oğlanın bir fotoğrafı, basılı bir kartviziti, adres ve işini belirten, kız evine bırakılır…
Fotoğraf ve kartı alan kız anası, olayı babaya aktarır. İşte o nedenle derler ya, “En son babalar duyar diye.”
Kartı alan baba, oğlanın taraf etrafını, işini, hatta işine müşteri gibi giderek bizzat görür. Yakınlar, oğlanı ve ailesini didik didik araştırır. Sonuç olumsuz ise, oğlanın kartı ve fotoğrafı, verilen süre içinde oğlan tarafına nezaketle iade edilir.
Eğer olumlu ise, kız evinden olumlu haberi alan ana, babaya “Olumlu haber geldi, gidip babasından isteyin” der.
Bunun üzerine baba, kendi başta olmak üzere ailenin en büyüklerinden bir “HEYET” kurar, yanlarına da bir hoca alır ve önceden gelecekleri saat bildirilmek kaydıyla, kız babasının işyerine gider.
Selam-kelam faslından sonra “gençler birbirini görmüş de” gibi laflar edilmez. Doğrudan “Allah’ın emri…” diye babaya veya babanın işaret ettiği büyük aile ferdine hitaben kız istenir.
“Allah yazdıysa ne diyek, hayırlı olsun” cevabı alındıktan sonra, kahveler gelir, içilir ve üzerine dua okunur. Bunun adı “Küçük kahve”dir ve kız, sözlenmiş olur. Daha sonra oğlan evi yine yakın akrabaları da alınarak kız evine yine isteme merasimine giderler, istenir ve biter…
Bundan sonra düğün hazırlıkları başlar ki, düğün gününe kadar babalar, sadece harcama bölümünde görev alırlar…
Gerisi mi?
Orası artık kadınların işidir, pek karışmaya gelmez…
XXX
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’nın tatil kenti Soçi’ye Rusya Devler başkanı Vilademir Putin ile görüşmeye gitti. Soçi, Karadeniz kıyısında çok güzel bir kenttir ve Türkiye’ye uçak ile en fazla bir saat mesafededir.
Burada baş başa yaklaşık 2,5-3 saat gibi bir süre görüşme gerçekleştirdiler, sonunda da kısa “Geçiştirme” türünden açıklama yaptılar birlikte…
Ancak Rusya'nın dış politikasına yön veren teorisyenlerden Prof. Dr. Aleksandr Dugin, 29 Eylül günü Soçi'de yapılan Putin-Erdoğan görüşmesine ait detaylar paylaştı.
Paylaşımındaki ifadesinin bir kısmı şöyle…
"O gün Erdoğan ve Putin dünya dengeleri açısından hangi tarafta yer alacaklarını konuştu ve aldıkları kararı paylaştı. Kürt haritasından Kırım'a, Afganistan'dan Libya'ya, Kafkaslardan Suriye'ye tüm alanlara ilişkin hayati konularda kendi kırmızıçizgilerini çizdi. Başta İdlib olmak üzere birçok konuda uzlaştıklarını söyleyebilirim. Ancak bu tarihi buluşmada konuşulanların önemli bir kısmı sır olarak kalacak. Biz sadece sahada yansımalarını göreceğiz.”
Birincisi; böylesine önemli konular görüşülürken, ikilinin yanında sadece iki tercüman vardı. Devlet arşivine girmesi için “Tutanak” tutup tutmadıkları belli mi, bilmiyoruz.
İkincisi; daha da önemlisi…
19 yıldan bu yana tek adam olarak ülkeyi yöneten Erdoğan’ın dış politika konusunda yaptığı yanlışlıklar kabak gibi ortadayken, yanında dışişlerinden ve Milli Savunma Bakanlığından bakan ya da uzman seviyesinde birileri var mıydı? Bildiğimiz yok idi…
Peki, Erdoğan, Türkiye’yi bağlayabilecek veya yanlış karlarla yanlış yerlere sürükleyecek bu kadar önemli konularda ne kadar yetkin?
“Efendim Putuin de yanına almamış kimseyi” derseniz, ben ancak buna gülerim. Putin’in geçmişi ile Erdoğan’ın geçmişini bilenler de aynı benim kadar güler…
(Bir ara bilgi vereyim, Putin, çok iyi derecede Türkçe bilir. Ancak resmi görüşmelerde kullanmaz.)
XXX
“Baştaki hikâye ile bu olayın bağlantısı ne?”
Derseniz ki deyin sorun ben de cevaplayayım…
Kız istemeye bile bu kadar merasimle gidilirken, ülke için hayati öneme sahip konuda tek başına görüşme neyin nesi ve hangi bilgin ve deneyimin ile?
İkincisi, konu en azından kapalı bir oturumda TBMM bilgilendirilmeye değmez mi?
Ya da siyasi partileri liderleri ile yapılacak bir toplantı ile bilgilendirme yapılamaz mı?
XXX
Benim adıma bir görüşme yapıyor, kararlar alıyorsun, sonucuna ben katlanacağım ama konuyu bilmiyorum…
Yok böyle bir şey…