“Eyyyy İbrahim Pekbay…”
“Buyur bey kardeşim, söyle…”
“Senin Resimiz, Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile alıp veremediğin ne ki hemen her yazında ona yükleniyorsun?”
Soruyorsan elbette cevabını vereceğiz. Çünkü biz cevap vermeyeceğimiz bir iş görmeyiz de yazmayız da. Ayrıca eğer yazdığımızda bir yanlış olurda anlatılır, ikna edilirsek, doğrusunu yazar, altına da medeni bir şekilde özür diler, doğrusu buymuş deriz.
Benim, asla Reisiniz ki benim reisim zaten yok, Cumhurbaşkanınız ki benim Cumhurbaşkanım değil, Genel Başkanınız ki benim genel başkanım değil, ayrıca benim genel başkanım da yok, bir sorunum asla yok.
Peki derdim mi ne?
Derdim, sizin reisiniz, cumhurbaşkanınız ve genel başkanınızın Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kendine biat etmeyen milleti ile derdi, sorunu var.
Aklımızla alay ediyor ve biz de kendisine hep aklımızla alay etmemesini ifade ediyoruz.
İfadelerimizi ortaya koyma şeklimiz de işte bunun gibi yazılarımız.
Örneğin, en son “Alternatif Finans Konferansı'nda” konuştu.
Söylediği aynen şu…
“Başından beri katılım bankacılığı deyip dururlar, ben buna hep karşı çıktım. zira katılım bankacılığı diye bir şey olmaz. Katılım finans sistemi diyoruz. Birbiri ile ters düşen kavramı niye kullanalım ki. Birisi sömürüyü ifade ediyor. Eğer reel sektörü ayağa kaldıracaksak, reel sektöre gereken destek verilmeli katılım finansal sistemi ile. Bu döneme giriyoruz.”
Bu sözü duyduktan sonra, diploması aklıma geldi, sorgulamamız gereken birinci şey, diploması…
Faiz sisteminin inançlarımıza aykırı olduğunu ifade ederek, katılım bankacılığı kavramı ile katılım finans sistemini anlatıyor kısaca ve katılım finans sisteminin daha iyi olduğunu, inançlarına uyduğunu belirtiyor sanki…
Ha katılım bankacılığı ha katılım finans sitemi, aralarındaki fark, birinde faiz kelimesinin geçmemesi, diğerinde ise katıldığı kadarından faiz adı altında gelir elde etmesi…
Uygulamada farklılıklar olabilir, ancak her ikisinde de finans kurumları, yaptıkları yatırımın karşılığında garanti gelir elde etmenin peşindedirler.
Elbette bunun bir kuralı vardır…
Örneğin katılım finans sistemi de olsa katılım bankacılığı sistemi de olsa, önce katıldığı ülkede demokrasi ister, özgürlük ister, hukuk ister, ister de ister. Sen paranın her gördüğü yere ormanda aslanın avına atladığı gibi atladığını mı sanıyorsun?
Yönettiğin ülkede bunların varlığından söz etmek mümkün mü, önce sen onu söyle. Eğer “Mümkündür, bunların hepsi benim ülkemde var” dersen, biz de sorularımızı oradan da sormaya başlarız…
Örneğin bir dönem adı “Faizsiz bankacılık” diye bir sistem vardı…
Finans olarak mevduat sahiplerine adı ne olursa olsun bir miktar kar veya faiz vereceksin, parayı dağıtırken adını değiştirip başka şekilde kar amaçlayacaksın, bunun adı aldatmacadır.
Finans sektöründe “Katılım” elbette var ve uygulanıyor da. Ama hepsinin aynı şekilde uygulanması mümkün değil, çünkü ekonominiz sağlam değil.
Finans kurumu, bir iş yerine hisse satın almak yoluyla sermaye olarak para koyar. Kuralı vardır, belli bir süre sonra o işletmeden kar ederek çıkmak ister ve koyduğu sermayeyi, katıldığı süre için hesaplayacağı karı üzerine ekleyerek satmak ister.
Elbette bunun gerçekleşmesi için de katıldığı işletmenin değerinin de artmış olması zorunludur.
Demem o ki, benim hiçbir zaman kimseyle derdim yok, yeter ki aklımla alay edilmesin, millet yok yerine konulmasın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir şekilde hesaplaşmaya gidilip sistemi değiştirilmeye kalkışılmasın.
Derdim bu…
Bakın, Pazartesi günü okulların açılış töreninde de konuştu, önce şöyle söyledi: “'Bugünün öğrencilerini dünün öğrencileri gibi yetiştirmeye kalkarsak istikbalimizin elimizden kaymasına engel olamayız. İyi bir kariyere sahip olmak elbette önemlidir ama önce iyi bir insan olmayı hedefleyin.”
Bu gerçek değil…
Bizim nesilimiz çok iyi yetişti ve senin satıp kattığın en büyük yatırımları yapmayı ve ülkeyi saygın hale getirmeyi başardı. Ama senin yetiştirmek istediğin nesil, senin deyişinle dindar ve kindar nesil yetiştirmek üzere İmam Hatip Liseleri üzerine kurgulu idi, ilimden uzak kaldı. Bak üniversite giriş sınavlarına, anlarsın…
Bunu da şu şekilde anlattınız elbette anlayana…
“Ders müfredatlarını özgürlükçü, demokratik, şeffaf ve objektif bir anlayışla yeni baştan hazırladık. Milletimizin inancını, insanımızın medeniyet ve kültür değerlerini hor gören ideolojik unsurları ders kitaplarımızdan tamamen temizledik."
Ve öğrencilere çok güzel bir öğüt verdi. Dedi ki, “Bu mutlu, heyecanlı gününüzde sizlere bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Unutmayın, merak ilmin anahtarıdır. Merakınız ne kadar büyükse bilginiz o kadar derin olacaktır. Bunun için soru sormaktan, sorgulamaktan asla çekinmeyin.”
İşte tam bu noktada diyorum ki bizim nesil, “…soru sorgulamaktan asla çekinmeyen…” bir nesil olarak yetiştirilmiştik ve hep soru soruyoruz ama bir türlü cevap alamadığımız gibi, sorduğumuz ve sorguladığımız için de hep sorgu odalarında sorgulanıyoruz…
Sonrası da malumunuz…
O nedenle geçiniz efendim…
Derdimizi anlatalım da siz yine de sormaya devam ediniz ve biz de cevap vermeye.
Çünkü bizim korkacak bir tarafımız yok, cevap veririz…
Yeter ki kafa bulmayın benimle…