Eğri oturuyorsak da doğru konuşmak gerekir.
Eğri oturmak, bedensel bir özürdür ama eğri konuşmak öyle değildir. Her zaman doğru ifadeleri kullanmak, ahlaki değerlere uymak, öylece yaşamak gerekir…
Benim aklım yetmedi, neye aklımın yetmediğini de ortaya yazarak koyacağım.
Aslında bana “Sende saplantı oluştu, tedavi olsan mı” diyenler var, biliyorum. Ne yalan söyleyeyim, ben de saplantı olduğu konusunda da kuşkularım ve korkularım oluşmaya başlamadı değil. Ama gerek iç politikada gerekse dış politikada gündelik olayları sürekli takip ettiğimizden, gördüğümüz yanlışlar üzerine milleti uyarma görevini yerine getirmeye çalışıyoruz.
Dedi ki; “Bir tarafta meşru Libya hükümeti, diğer tarafta terör örgütü. İkisinin arasına arabulucu olarak girilir mi?”
Suriye’deki meşru hükümet kim? Araya girip sadece sordum, geçtik…
Oysa Libya’da iki hükümet var. Birisi Trablus’ta BM’nin tanıdığı hükümet, diğer tarafta Tobruk’daki hükümet ve o hükümetin görevlendirdiği Halife Hafter isimli bir generalin yürüttüğü iç savaş hali…
Medya, televizyonlarda harita gösteriyor, kırmızı yerler Halife Hafter güçleri tarafından ele geçirilmiş gösteriyor. Oysa o yerlerin büyük bir bölümü çöl ve oralarda yaşam zaten yok.
Güneydeki bölgede ise hâkimiyet, aşiretlerde…
Böyle bir ortamda Libya’da bir tarafı tutup, diğer tarafı karşımıza almak mı doğru bir dış politika, yoksa ikisine eşit mesafede olmak ve ortalığı yatıştırmaya ve Libya’nın toprak bütünlüğünü korumaya katkı vermek mi?
Hani bilmediğim için soruyorum…
Öte yandan “İkisinin arasına girilmez” dediğin yapının arasına bir şekilde giriyorsun, bir gün önce söylediğin sözü bir tarafa bırakarak. Aslında doğrusu bu idi, doğruya geliyorsun.
İki tarafı Rusya’da bir araya getiriyorsunuz, görüştürüyorsunuz, ateş kes sağlanıyor ama kesin bir anlaşmaya varmak için yapılan görüşmenin sonunda Trablus’daki hükümeti temsil eden Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es Serrac, varılan noktadaki anlaşmayı imzaladı ama Halife Hafter “Sabaha kadar izin” istedi ve imzalamadan da Moskova’dan ayrıldı.
Yani, anlaşma filan olamadı, herkesin eli boş kaldı.
Pek, Halife Hafter neden imzalamadı?
Nedeni kendi ülkesinin çıkarlarını düşünüyor olmaktan uzak.
Ateşkes anlaşmasına gerekçe olarak, Ankara’nın Libya’daki askerlerini geri çekmesine ve Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yapılan anlaşmaların geçersiz olduğuna dair maddeler içermemesini göstermiş…
Elbette bu da akıllı bir politika değil ve ülkesi kan gölü olmaya devam edebilir. Kendisini destekleyenler, desteklerini geri çekebilirler. Ancak bunun da olabilmesi için Türkiye’nin tavrı çok önemli…
İç politikaya yönelik söylem de olsa…
Halkife Hafter’e terörist demek, “Kaçtı” demek ve Libya konusunda; “Libya harita üzerinde biraz uzak gözükebilir ama bizim için yabancı bir yer asla değildir. Barbaros'un yadigârı Libya Osmanlı'nın bir parçası olmuştur. Libya ve Libya halkı ile çok derin sosyal bağlarımız vardır. Bunun için Libya'da yaşananlara kayıtsız kalamayız. Kimse bizden Libyalı kardeşlerimize sırtımızı dönmemizi bekleyemez. Libya'yı kana bulayanlar aynı zamanda ülkemize karşı kinlerini de sergiliyor. Bu ülkede darbeci Hafter'e tabii olmayan Arap kardeşlerimiz var. Bu ülkede Hafter'in hedef aldığı kardeşlerimiz var. Hafter onları da yok etmek istiyor. Libya'da Hafter'in etnik temizliğe tabii tuttuğu ve sayıları bir milyonu aşan Osmanlı bakiyesi Köroğlu Türkleri de var” demek de politik bir davranış örneği bence değildir.
Böyle düşünebilirsin ama açıktan ifade etmek, karşı tarafı tehdit eder gibi konuşmak, Hafter’e gerkli dersi vereceğinizden söz etmek, kışkırtıcı bir tavırdır.
Bu tavır, Halife Hafter’in elini güçlendirir…
Libya’ya asker göndermek de bir talihsiz karadır.
Suriye’de içine düştüğümüz bataklıktan ders almamış gibi, Libya’ya asker göndermek neyin nesi?
Elbette düşündüklerimizi bu ifadelerle ortaya koyduğumuz için suçlanacağız, biliyorum…
Ancak şunu da çok iyi biliyorum ki, zaman bizi haklı çıkaracak ama o zaman kimden hesap soracağız?
Şimdi Berlin toplantısına gözle çevrildi…
O toplantıda Halife Hafter, Türkiye tarafını masada ya da gözlemci olarak kabul etmediğini söylerse ne olacak?
Oysa en baştan her iki tarafa da eşit mesafede davranmış olsaydık, belki de Moskova’da iyi bir sonuç alınabilirdi.
Suç bizde mi?
Samur kürk de olsa kimse bugüne kadar üstüne almamış ki biz neden alalım gidişindeyiz.
Gidin bakalım, iş nereye kadar varacak…
Eğer Libya’da çatışmaya giren bir taraf olursak, tarihi bir hata etmiş oluruz, bunu da bilelim…
Benim aklım bu kadarına yetti, başka aklı olan varsa beri gelsin…