Unutursak, gök girsin, kızıl çıksın dedik ya!
O kadar kolaysa, “ Ben Türküm” ve de “ Elhamdülillah Müslümanım” ve de “ Irkçı değilim, Arap düşmanlığı da yapmıyorum” diyorsanız eğer…
Gelin de unutun, din kardeşimiz Arapların dedelerimize yaptıklarını.
Birinci yazıda katliamdan söz etmiştim, yazıyı okuyanlar hatırlayacaklar.
Neydi İngiliz Lawrence’nin komuta ettiği Arap katillerine verdiği emir?
Hemen hatırlatayım:
“ Esir almak yok”
Ne anlama geliyordu bu?
Öldürmek var. Aman dileyeni de, silahsız olanı da, yaralı olanı da.
Ki bu askerler ya da dedelerimiz istedikleri kadar “ Biz Osmanlı askerleriyiz. Biz sizinle din kardeşiz. Biz ümmetteniz.” Desinler.
Ciğeri beş para etmez, cenabet bir İngiliz gavuru Lawrence’nin emri daha önemli.
Şimdi bakın katliamdan sonra neler yaşanır ki şu an bunları yazarken bile insanın kanı donuyor adeta.
Suriye ve Filistin Cephesi’nde Lawrence’nin komuta ettiği cani, Osmanlı askerlerinin kanlarını içmekten vahşi bir zevk alan, vahşi Bedevi süvari alayının eğri kılıçlarından canını hatta kellesini kurtaran Osmanlı askerleri vardır.
İki bin kişi kadardırlar.
Yaralı iki bin Mehmetçik Şam’daki hastaneye yatırılır.
Hastane dolup taşmıştır, yüzlerce kişi avludaki sedyelerde yatıyordur.
Yeterli sağlık personeli yoktur, iğne, ilaç yoktur, narkoz hiç yoktur…
Cerrahlar sivri uçlu bıçakları ile narkozsuz yaraya girdiğinde sonuçta insan olan dedelerimizin feryatlar acıdan göğe yükseliyordur.
Zaten canlı canlı ameliyat olmak dayanılacak şey değildir. Bu feryatları duyup da kafayı yememek bile imkânsızdır adeta.
Hayal edin:
Hemen yanı başınızda sırım gibi bir Osmanlı Askerinin canlı canlı kolu, bacağı kesiliyor, vücudunda bir yerler deşiliyor ve siz bu feryatları duyuyorsunuz.
Kim dayanabilir?
İşte öyle bir günde…
Caniliği, kahpeliği, kalleşliği, Müslüman asker kanı içmeyi, cihat zanneden cani Bedevi atlıları gelir…
Öyle bir katliam yaparlar ki…
Lawrence’nin bile gördükleri vahşet karşısında, insanlık damarı tutar ve “Lanet olsun bunlara” deyip Filistin cephesinden ayrılıp Mısır’a döner.
Lawrence’nin bile kanını donduracak türden bir cinayettir bedevilerin hastanede yapılan katliam.
Bedevi katilleri Türk kanı içme histerisi ile önce hastane avlusunda yatan yaralı Türk Askerlerinin göğsünü hançerle deşerler sonra hastane odalarına dalarlar.
Sağlık personeli dahil, kurtulan tek kişi olmaz.
İngiliz gözlemci subayları bile bu insanlık dışı olaya dayanamazlar ve isyan ederler.
Müslüman, Müslümanın haçlı seferleri gibi kanını içmektedir.
İşte Tarih sayfalarında yer alan söz:
“Bu kadar da vahşet olmaz!.. Evet biz Arapları destekledik ama hastane baskını da istemedik ki…”
Yıllar yıllar sonra bu ülkeyi yönetenlerden biri utanmadan şu sözü söyler
“Cumhuriyet Arap düşmanlığı üretti.”
Suçlu Cumhuriyettir yani.
Yazıklar olun.
Dahası var. Üçüncü bölümde dahasını da anlatacağım Arap Düşmanı ( ! ) olarak.
Bu arada unutmadan söyleyelim, inanmayan Lawrence’nin hatıralarını okusun da dehşet içinde kalsın.