Ben yazayım yazıyı, tamamını okuduktan sonra başlığını siz koyun, çünkü nasıl bir başlık atacağıma bir türlü karar veremedim…
XXX
Önce şu “Sokağa çık” izni hakkında yazmak istiyorum…
Ben, 65 yaş üstü 75 yaşında bir adamım… yaklaşık sokağa çıkma yasağının başlamasından bir süre önce başlayan “Sokağa çıkmama” dururumum, yasakla birlikte bugün tam 60 gün oldu.
Yargı kararı olmadan 60 günden bu yana, elektronik kelepçe ile evimde yargısız infaz ediliyorum.
Elbette ortalıkta bir sıkıntı var ve zorunlu olarak katlanmaktan başka çaremizin olmadığının da farkındayım.
Önümüzdeki Pazar günü saat 11 ila l5 arasında, yürüme mesafesinde sokağa çıkabileceğim.
İsterdim ki sokağa çıktığımda 5,5 yaşındaki torunum da yanımda olaydı, el ele tutuşup, eski günlerdeki gibi parklarda birlikte dolaşabilseydik…
Ben onu çok özledim, o da beni özlemiş olmalı ki “Ne zaman geleceksiniz dede” diye soruyor görüntülü görüşmelerimizde…
Benim sokağa çıkma izin saatim ile 5,5 yaşındaki torunumun sokağa çıkma saati bir olamadığında beraber olamıyoruz.
Bu konu ile ilgili sosyal medyada dolaşan bir mizahı sizinle paylaşayım da, sokağa çıkma izninin mantıksız halini anlayın…
Selim, (Yazının devamında (S) olarak okuyacaksınız, Ayşe teyze ile konuşur, yazının devamında (A) harfi ile okuyacaksınız…
S: Ayşe Teyze iyisin gene, pazar günü 11.00 - 15.00 arası dört saat sokağa çıkabileceksin.
A: Aman iyi oldu oğlum. İsmet Abin ile arabaya atlayıp, şöyle bir sahile ineriz.
S: Araba yasak, ama arabanıza kadar yürümek serbest tabi.
A: O zaman Torunum Melis' i alıp, yürüyüp parka gideriz artık.
S: Torun kaç yaşında?
A: Beş yaşında.
S: Olmaz, Melis haftaya çarşamba günü 11.00 - 15.00 saatleri arasında sokağa çıkacak.
A: Oğlum Annesi, Babası çalışıyor. Zaten gündüzleri ben bakıyorum. Tek başına nasıl çıksın dışarı?
S: Çıkmayacak o zaman.
A : Aaa, yazık çocuğa ayol, bir aydır evde kapalı garibim. O zaman büyük kızdan olan torunum Ezgi'ye söyleyeyim, o çıkarsın dışarıya.
S: Ezgi kaç yaşında?
A: 16 yaşında…
S: Olmaz o zaman, Ezgi cuma günü 11.00 - 15.00 saatleri arasında sokağa çıkacak.
A: Oğlum bak git, gerdin beni. Peki üst katımızda oturan 80'li yaşlarda Ayten Ablamız var ama, tekerli sandalyeye mahkum. Onu ara sıra oğlu dışarıya çıkarıyordu. Şimdi oğlu onu gezdirebilir mi?
S: Oğlu kaç yaşında?
A: 50 falan vardır.
S: Olmaz o zaman. Oğlu pazar günü sokağa çıkamaz yasak.
A: Ne olacak o zaman?
S: Bu konuda yeni bir karar alınmazsa, Ayten Teyze evde kalacak.
A: Böyle bir sokağa çıkma yasağı var mı lan dünyada?
S: Dünyada örneği yok ama bütün dünya bizi kıskanıyor Ayşe Teyze...
A: Yaa oğlum git başımdan, dışarıya çıkan şerefsizdir.
XXX
Anlayabildik mi düşünmeden uygulamaya konulan sokağa çıkma izninin durumunu? Tam bir kara komikliğin de ötesinde tam bir komedi…
Allah zihin açıklığı versin bu kararları alanlara…
XXX
Bugün yazılması gereken önemli bir konu daha var…
Bundan tam 100 yıl önce TBMM’nin açılışı ile birlikte Cumhuriyet ve demokrasi rejimine doğru adım atılmış, 1946 yılında çok partili sisteme geçilmiş, 1950 yılında seçimle iktidar, bir partiden ki o parti cumhuriyetin kurucusu olan partidir, diğer bir partiye geçmiştir.
O tarihten itibaren cumhuriyetin niteliklerine uyum ve demokrasinin geliştirilmesi konusunda çabalar harcandı…
Taa ki 2002 yılında AKP iktidara gelinceye kadar.
Doksanlı yılların başında doğanlar da dahil olmak üzere, yaşları daha da büyük olanlar, geçtiğimiz süreç içinde eğer akıl ve izan ile düşünmüşler ise, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin şekli, nitelikleri, ilkeleri giderek ve bilinçli olarak değişime uğramaya başlamıştır.
Değişim o kadar sinsi yapılmaktadır ki, dikkat etmez, ince hareketleri ve söylemleri göremezseniz anlamanız mümkün olmaz.
Din siyasete alet edilerek başlatılan girişimler olgunluğa eriştikten sonra…
Önce Türk Silahlı Kuvvetleri ele geçirildi…
Ardından polis gücü…
Daha sonra yargı…
Ardınlar “Bakanlar Kurulu” işlevini yitirdi…
TBMM fiilen devre dışı bırakıldı, kendi var aslı yok duruma getirldi…
Sıra kime geldi?
Bugüne kadar ele geçiremedikleri ve özellikle isimlerinin başında “Türk” olan meslek kuruluşlarını hedef aldılar…
Türk Tabipler birliği…
Türk Eczacılar Birliği…
Türkiye Mimar ve Mühendisler Birliği…
Türkiye Barolar Birliği…
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği…
Bunlardan başka aklıma gelmeyen varsa, onlar da hedefteler…
Ancak bu kuruluşlar içinde “Tek Adam”a kayıtsız şartsız biat edenler varsa, onlara dokunulmazdır. Ta ki biat etmekten vazgeçene kadar…
XXX
Şimdi söyleyin bana…
Bu hamlelerin ardından ne gelecek?
Ben ve benim gibi düşünenler elbette ne geleceğini çok iyi biliyorlar da, ya düşünemeyenler, onlar başlarına ne geleceğini biliyorlar mı?