Köşemde ifade ettiğim düşüncelerimden ötürü zaman zaman okurlarım, dostlarım tarafından eleştiriliyorum.
Son derece doğal, yazıyorsam, eleştiri de gelecektir. Doğru olanı alacağız, doğru olmadığına inandıklarımızı da neden doğru değil, yazmaya ve savunmaya devam edeceğiz.
Örneğin en çok eleştiri şu sözlerle geliyor: “Bu iktidarın hiç mi yaptığı iyi bir şey yok da bu kadar bindiriyorsun, eleştiriyorsun…”
Olmaz mı?
Her iyinin bir kötü, her kötünün de bir iyi tarafı olduğu gibi, bu iktidarın da iyi yaptığına şahit olduğumuz işleri var doğrusunu isterseniz…
Örneğin “Talan ve yalan”, en iyi icraatlarının başında gelir…
En sondan örnek vereyim size…
“Talan” deyince en son ne aklınıza geliyor? Benim aklıma Kaz dağları ve Salda gölü gibi doğayı tahrip eden özel sektöre çekilen peşkeşler, ayrıca yine doğayı tahrip ederek kendilerine, yani saltanatlarına yaptıkları Muğla’da ve Ahlat’ta yapılmakta olan yazlık ve kışlık saraylar…
“Yalan”a demeyelim de “Doğru olmayana” gelince diyelim, sözümüzden ötürü duvara toslamayalım…
Daha önceki gün, açmakla öğündüğü İstanbul-İzmir Otoyolu ile ilgili verdiği bilgiler…
Şöyle diyor: “Kamu özel işbirliğiyle gerçekleşen bu devasa projenin yatırım tutarı 11 milyar dolardır. İnşa süresinde devletin kasasından tek kuruş çıkmamıştır. Bay Kemal bir daha hatırlatayım. 11 milyar dolardır. Devletin kasasından bir kuruş çıkmamıştır. Nasıl yapıldığını soruyorsan söyleyeyim. Buna yap işlet devret modeli denir. Bursa'ya kazandırdığımız 1355 yataklı Bursa Şehir Hastanesi'dir. Burası içinde genel hastane, kalp damar, kadın doğum ve çocuk hastalıkları, onkoloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon ve yüksek güvenlikli adli psikiyatri olmak üzere 6 ihtisas hastanesi bulunan muhteşem bir sağlık külliyesidir. Son teknoloji ile tasarlanan inşa edilen Bursa Şehir Hastanesi, 745 bin metrekarelik açık, 475 bin metrekarelik kapalı alanı, 3190 araçlık otoparkı ve diğer özellikleriyle Bursa'da sağlık hizmetlerinde yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.”
Hani “Bay Kemal’e”, diyor ya “Nasıl yapıldığını soruyorsan söyleyeyim. Buna yap işlet devret modeli denir.”
Şimdi buradan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın bu konudaki yanlış bilgisini ben de kendisine diyeyim, öğrensin.
Yap-işlet-devre sisteminde, devlet hazinesinden tek kuruş çıkmaz. İş yapılır, işletmeye açılır, sözleşme süresi sonunda da yapılan tesis her ne ise devlete devredilir. Bu süreçte yapan ve işleten kar ederse eder, vergisini de verir. Zararı devleti ilgilendirmez, her hangi bir taahhüt de söz konusu değildir.
Aslında doğru olan en güzel örneği de kendisi veriyor…
“Nereden, nereye… Dağları kolay aşmadık. Ama biz Ferhat olduk Ferhat… Dağları deldik Şirin’e ulaştık. İstanbul ve İzmir arasındaki seyahati hızlı konforlu yapmanın yanı sıra yolu 100 kilometre kısaltıyoruz.”
Diyor ya…
Ferhat, dağları Şirin’ine kavuşmak için ortaya konulan şartı yerine getirmek üzere dağları delerek Amasya’ya su getirmek için dağları delmeye başlar. Hikâyenin sonucu mu? Orası biraz acıklı çünkü bu iktidarın bu milleti kandırdığı gibi Fethat’ı da kandırırlar ve Ferhat ile Şirin, ancak ölüm biraraya getirir… Anlaşılan, hikâyenin sonunu da bilmiyor…
Doğru, İstanbul-İzmir arası 100 kilometre kısaldı, 3,5 saatte de varılır oldu da…
Ya vatandaşa maliyeti?
Bakın söyleyeyim size…
1.sınıf otomobiller İstanbul ile İzmir arası geçiş ücreti Osmangazi Köprüsü dâhil 256,3 TL ödeyecek. Yani İstanbul’dan çıkıp İzmir’e giden vatandaşlar, 210 dakikalık yolu 256 TL’ye geçecek. Diğer bir deyişle, dakika başı 1 lira 20 kuruş ödeyecekler. Diğer araçların ödeyeceği rakamlar ise tipine göre daha fazla. Bu yolu 815 liraya geçecek de var…
İnşaatı üstlenen şirkete “Şu kadar araç geçmezse” kaydıyla verilen garantideki sayıya da ulaşılamazsa, bu kez hazineden para çıkacak. Yani Deli Dumrul hikâyesi, diğer yollar, tüneller, köprüler, havaalanlarında olduğu gibi, geçen de ödeyecek, geçmeyen, uçan da ödeyecek uçmayan da…
Yapılan ve adına “Şehir Hastanesi” denilen, şehirlerin kilometrelerce dışında ve ulaşım konusunda sıkıntıları olan hastane yatırımları da aynen bu kapsamda ve “Tek adam”ın dediği gibi yap-işlet-devret modeli ile yapılıyor…
Bunun adı öyle değil ki şöyle…
“Sen yap-işletmeye başla-yeterli gelir gelmezse ben üstünü tamamlarım- istediğin kâr’a ulaşıncaya kadar devlet hazinesinden para öderim-seni asla zarar ettirmem-günü gelince de devri konusunu tekrar görüşürüz.”
Ayrıca bilemedikleri bir konu daha var… Dünya devleti olmak için, dünyanın standartlarına da uymak gerekir. Hastanelerde dünya standartlarına göre hastalar, en fazla kaç metre yürümeli, araştırdınız mı? Hastane içinde kilometreyi geçen yürüme zorunlulukları olduğunun farkında mısınız? Adam “Hasta” adı üstünde, nasıl yürüyecek?
Görüntülerini görüyoruz bazen, elektrikli sandalyeler var, görevliler taşıyor. Kaç hastaya aynı anda hizmet verebiliyorlar acaba?
Bu soruların cevabı verilmeden “Hizmet yapıyoruz” diyemezsiniz. Yandaş müteahhitlerinize para kazandırmak için geçse de geçmese de ödemek zorunda kaldığımız yol ve alan ücretleri ile de “Hizmet ediyoruz” diyemezsiniz…
Ha… Bir de şu sözünüz var…
“Merkez Bankası faizleri indirdi. Daha da indirecek. Enflasyonda düşecek. Bunu da göreceksiniz. Artık herkes ekonomiyle ilgili spekülasyonlara (Vurgunculuğa) kulaklarını tıkayıp işine gücüne bakmalıdır.”
Ekonominin bu şekilde düze çıkacağını düşünmek, düze çıkamayacağımızın, en azından bu iktidar ile düze çıkamayacağımızın kanıtıdır.
Üretmeden ekonomi nasıl düzelir?
Ulemalar ile tarikat şeyhlerine okutarak mı? Okutun bakalım, bir de onu deneyelim…
XXX
Bana fırça atacağınıza a dostlar, düşünün biraz…