Bahar mevsimini sever misiniz? Hangi baharı seversiniz mesela... İlk Bahar, Son Bahar?!...
Bir de "İkinci Bahar" var mesela. Birçok yaşı ilerlemiş kişinin hayalindeki bahardır ikinci bahar...
İlkbaharın ilk günleri ile Sonbahar'ın son günleri, şair ve yazarlar için en verimli günlerdir. Yüreğinden geçenleri mevsimlerin bu günlerinde çok güzel ifade eder.
Ben, Sonbahar'ı sevenlerdenim...
Hele son günlerinde ağaçlar kurumuş yapraklarını döküp de rüzgarın önünde oraya buraya savrulur ya...
Bir hüzündür aslında. Kış, olancan hızıyla girer hayatınıza, fark etmezsiniz. Bir de bakmışınız ki bir gün sabah, her yer bembeyaz olmuştur. Dünyanız değişir, özlediğiniz kar, sizin içinde yuvarlanmanız için hazırdır.
Bahar...
Sevilmez mi hiç!...
İlkbahar ise bir başka güzeldir. Dünyanız renklenir, güneş, her gün sabah yeniden doğarken içiniz de ısınır, dünyanızda...
Son yılarda literatürümüze giren bir başka bahar daha var...
Hani "Bir başka bahar" deyince umutsuzluk gelir aklınıza değil mi?
Umutlarınız, beklentileriniz olmamıştır da zamanı "Bir başka bahara" atmışsınızdır.
Son yıllarda literatürümüze giren bahar da aynı "Bir başka bahar""a benzer...
Arap baharı...
Bu bahar 2010 yılında başladı. İslam ülkelerinde demokrasi talepleri artmış, birçok uzman bu eşi görülmemiş halk hareketini, Arap dünyasında yaşanan en büyük değişim olarak yorumlamıştır.
Birçok ülke, birçok kimseler, hareketlerin farklılığı ve sürekli sancılı, çalkantılı değişimi bahar olarak benimsemişler ve bu halk hareketine "Arap Baharı" demişlerdir.
Ne var ki bu bahar, sonuçları itibariyle ne İlkbahar'a ne de Sonbahar'a ve hatta "İkinci Bahar"a benzememiştir.
Arap Baharı, birçok ülkeyi yıpratmış, insanlarının fakirleşmesine, ölümlerine ve ülkelerini terk etmelerine neden olmuştur.
Böyle bir hareketi ilk önce "Bahar" olarak sunanlar, şimdi yarattıkları ortamın ne olduğunu bie bilmemektedirler.
Hiç bir mevsime benzemeyen "Arap baharı" karşısında ben yine önümüzdeki Sonbaharı tercih ediyorum.
Hele 1 Kasım itibariyle gireceğimiz son ay'ının da daha güzel geçmesini diliyorum.
XXX
Buraya kadar olan yazımı, 30 Eylül 2015 tarihinde yazmışım…
Bugün tekrar köşeme almamın nedeni, bir soru için…
Bahara ne oldu?
Arap dünyası baharına ulaşabildi mi?
Hayır, ulaşamadığı gibi, daha da cehennem azabı içine girdi.
Hal böyle olunca, İslam’ı gereği gibi anlamayan Arap dünyası, kendilerine “Bahar” yerine “Cehennem ortamı” yaratmaya devam ediyorlar…
Durumdan kendine vazife çıkarmak isteyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, haddini aşıyor ve arı kovanına bir çomak daha sokmak istiyor…
Sanırım Kuran’ı da İncil gibi bir kaç “Çeşit” sanıyor. Hangisine göre “Yewniden yapılandırma” önerisinde bulunuyor acaba? İslam’ı bilmez ve yaşamaz, ahkam keser.
İlginç olan ise, Macron’un bu geri zekâlı önerisine ya da sözlerine, Türkiye’den şiddetli tepki gösterilmesi…
Neden başta Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan olmak üzer bazı siyasiler aşırı tepki veriyorlar ki?
Arap dünyası Kuran’daki İslam’ı gereği gibi yaşıyor mu?
Hatta Türkiye ki İslam’ı en doğru yaşadığını iddia eden ülkedir, bir sürü tarikatlar ile bölük pörçük değil mi?
Başına sarık, ayağına çarık, üzerine cüppe geçirip, uzunca kıl tomarını da çenesinde büyüten bu güruh, İslam’ı ne kadar biliyor ve ne kadar doğru yaşıyor acaba?
İslam’ı doğru bilsinler ve yaşasınlar diye Atatürk’ün rahmetli Rifat Börekçi’ye kurdurup teşkilatlandırdığı Diyanet İşleri Başkanlığı, asli olan bu görevini ne kadar doğru yerine getiriyor?…
Yine İslam’ı gereği gibi öğrenip öğretsinler diye kurulan İmam Hatip Okullarında bu anlamda gerekli eğitim veriliyor mu yoksa “Dindar ve kindar” nesil mi yetiştiriliyor?
Aslında Macron’dan önce, bildiklerini doğru anlatan İslam bilginlkerfi ve akademisyenlerinin anlatıp, yanlışlıkları ortaya koyarak, ne yapılması ve nasıl eğitim verilmesi gerektiğini anlatmaları gerekir.
Ne yazık ki birçoğu susup oturuyor. Konuşanları da ateşe tutuyorlar.
Kuran, geçmişe, bugüne ve gelecek tüm zamanlara hükmedeceğine göre…
Bilim adamı ve akademisyenler tarafından çağın gereğine göre yorumlanması gerekmez mi?
Bu sorudan, Kuran’ı çarpıtsınlar anlamı asla çıkarılmamalıdır.
Mademki tüm zamanlara hükmedecektir, elbette gelişen dünya için yeni yoreumların yapılmasına ihtiyaç olmalı.
Arap dünyasının bu işi yapması mümkün olmadığına göre, konu Türk bilim adamı ve akademisyenlerine düşmektedir…
Çünkü Araplar, hem alırlar hem de satarlar, manfaatleri nereden gelirse, oraya bakarlar, Kuran, onlar için sadece laftadır…
O bakımdan Macraon’a hökürmeyi bırakın, adam yerine bile koyup da cevap vermeyin. Takkenizi önünüze koyup “Ne diyor bu adam” diye düşünün bence…