Hemen her kayserilinin gönlünde yatan bir bağ sevdası vardır. Bu durum gerek alışkanlık gerekse mecburiyet olması sebebiyle bir yaşantı tarzıdır, bağcılık. Geçmişte çok yaşanılan bir bağcılık manzarasını gözler önüne sermek istiyorum.
1955 li yıllar Gayserili, gapalı çarşı esnaflarından Ağmedağa sabahın erken saatinde bağından eşşeğine biner, tıkırda tıkır şehire gelir, hayvanını evine bağlar önüne ağşama yitecek gadar yimini gor ve tükanının yolunu dutar. Tükan komşularıyla birlikde besmeleyle dükkanını açar. Tabiki “Selamünaliyküm Allaras getire” diyerek.
Akşama gadar Allah ne rızık virdiyse onu çekmecesine kor ağşama doğru gine gonşularıynan billikde hayilli ağşamlar diyerek kapalı çarşıdan çıkar. Evinden eşşeğine biner eşşeğin kurtününde atılı heybesinin iki gözünüde kavın, karpız, miyva, zebzeyle doldurdukdan sona bağın yolunu dutar.
Yolda gendisi gibi bağa gitmekde olan arkadaşlara mutlaka
raslar çünkü hemen herkes o saatte gerek atlı gerekse eşekli bağın yolunu dutmuşdur. Yolcukomşular arasında geçen koyu sohbetlerle bağa varılır. Eşek bağın ahırına bağlanır, önüne bir gucak ot, saman, yonca vs atılır eşek üzerinden heybe alınıp omuza atılarak eve varılır. Güler güzlü bir karşılamadan sonra evin hanımı hemen kuyudan aşırmayla su çeker.
Ağmedağada elbiselerini çıkarır bicamalarını giyer çoraplarııda çıkararak guyu başındaki çiçekliğin başına varır, hanımı elinde aşırma yada ıprıkla ağmedağanın eline, ayağana su döker. Elini ayağanı yıkayıkadıkdan soona biraz serinleyen ağmedağa eline yeni bişirilmiş bir bazlama bir diş de samırsak alıp bazlamaya süre süre bağın dabanına doğru yürümeye başlar. Tabiki yalınayak, kumların üstüne basa basa gıyır gıyır sesler çıkara çıkara, çubukları gözleyerek, yaptığı yeni aşılarını konturol ederek, diktiği gısgaların toprakdan fışkırdığını sevinşle görerek büyük tut’un altına varır.
Samırsak sürdüğü bazlamadan bir sokum ıssırdıkdan soona dadı gadayife dönmüş bannak gibi iri tutlardan bir gaçını ağzına atar, bir samırsaklı bazlamadan bir bannak tut dan kevifle yer edrafına sevgiyle bakarak her güzelliğin tadına vara vara hayatı tadını çıkarmaya bakar. Bir müddet soona evden seslenilir, şâyet çağıran hanımı ise
-Efendi, sana diyom hadi yimemiz hazır
çocukları ise
-hadi babaa, yimemiz soğuyo
yada gelinse
-Efendi babaa, yimeği boşaddım seni bekliyok.
Tabi ağmedağa yine üzüm çıbıkları, bosdan teveklerini, yeni ağaç fidanlarını taze aşılarını yoklaya yoklaya eve varır.
Guyunun başına sufra serilmiş ekmek tahdasının üstüne bazlamalar, gaşıklar düzülmüş, tahda duzgabı, sumak, samırsaklı yoğut sıralanmış anlaşılan mantı ziyafeti var. Ağmedağa hem tahda sofranın önüne bağdaşı gurar, sofra örtüsünüde dizlerine çekerek bismillayı çeker ve bir tencere mantının gelip tahdanın üstündeki büyük tepsiye dökülmesini zevkle vede işdahı kabararak seyreder. Derken minik minik el emeği mantıya samırsaklı yoğudu döker, üstüne sumağını eker, tahda duzgabı’ndan birazda duz ilave itdikden soona çalar gaşığı o güzelim etli mantıya. arasırada guyudan yeni çekilmiş gallı sudan pakır maşdafıynan buz gibi suyu içer.
Herkes yimeğini bitirdikden sonra getirdiği seçmece garpızdan kesilmiş, guyuya sallanarak soğudulmuş gurabiye gibi garpızda gelir, dayanamaz birkaç dilimde ondan alır, artık iyice doymuştur, sonunda galaylı aşırmayı depesine dikerek aşırmadaki hışır hışır gallı sudanda cukgur cukgur içerek guyu agızlığına yağannını virip bir güzel yaslanır ve;
-Elvamdülüllah çok şükür virdiğin nimete, dövlete yarabbim yarasulallah. Hele ki bağcılık icadolmuş, heleki bağba göçmüşsük, kim icaditdiyse ebesi ecdadı nuriçinde yatsın duvalarıyla memnuniyetini ortaya kor. Hemen sofra kaldırılır, yan tarafdaki seki’ye seki minderleri serilmiş, duvara yonu yasdıkları dizilmiş, seki serinlesin diyi sulandıkdan sonra Ağmedağayı oraya alırlar, tabi Ağmedağa bu seferde sekideki yonu yasdıklarına sırtını dayıyarak rahatlamaya çalışken , evin gelini efendi bababasının orta gahvesini getirir gahvenin yanına bir de yenice sıgarası tellendiren Ağmedağanın keyfine kevif uymaz olur.
Ağşam ağzeninden soona karşı niyet’e gezmeye gidilir, günlük hayattan gonuşmalarla, muhabbetler edilir yassı ağzeniynen herkes evlere dağılır.Ağmedağa yassı namazını gılana gadar gelin efendi babanın döşşeğini guyu başına hazırlar başka bir isteği olup olmadığını sordukdan sonra izin alarak kendi odasına çekilir. Ağmedağa yatağına sırt üstü girerken gök yüzündeki yıldızlarla göz göze gelir.Derin bir boşluk, masmavi bir atlas içinde yüzen yıldızlar semadaki tüm güzelliği gözler önüne sererken Ağmedağa hayatı, yaşamayı, doğumu, ölümü, geçen günün karını, zararını aklından bir bir geçirirken derin bir uykuya dalar, gider. Misler gibi bir havada uyumasından olacakki sabah ezanıyla uyanır namazını edâ eddikden soona yine şeerin yolunu dutar. İşte her günü böyle güzel geçen zaman dilimi eçersinde üç ay yada üç buçuk ay gibi bir süre bağcılık keyfi yaşanmış olur. Bünümüzde hiç birinin kalmadığı sadece anılarda kaldığı bu güzelliklerden bir akşamlığını sizlerden bilenlere hatırlattım, bilmeyenlere ise bir masaldı, bağcılık keyfi...
Kayserili olanlar bağa göçer baharda
Komşu yardımı vardır , kalınmaz asla darda
Gündüzleri hanımlar gezerler niyet niyet
Sabah , öğlen kafilesi , tutulmaz bağda diyet
Akşamları beylerden kurulur oturmalar
Lüküslerle hoş olur götürüp getirmeler
Doyulmaz ay altında sohbetin koyusuna
Sokulmaz kötülükler dostluğun kıyısına
Bağın içinde olur pazar geldi mi herkes
Kimi bostan çapalar , kimi ot yolar, firez
Kimisi engir alır , kimisi aşı yapar
Kimi ocak yakmaya uğraşır , tezek toplar
Kimi kürek , kazmayla başlar çukur eşmeye
Doyulur mu sanırsın toprakla güreşmeye
Mihaneler kavrulur , içlenir bazlamalar
İnce ince şebitten yapılır yağlamalar
Sarımsaklı yoğurtlar üzerine sürülür
Yağlar sızar parmaktan dürüm dürüm dürülür
Bazı ev misafirli , büyük sofra kurulur
İlla pehliler pişer , köze yemek vurulur.
Kevgir kevgir üzümler dirmiti , hevekliği
Bir kelek almak için dolaşır tevekliği
Yemekler neşe ile yenilir kahkahalı
Birileri uzaktan seslendirir kavalı
Bir huşu bir huzurla nevzineye başlanır.
Kimi baldan , kimisi asideden hoşlanır.
Sepet, sepet kayısı toplanır misafire
Elinin beğendiği al denilir habire
Böyle coşku için de geçerken günler , aylar
Güz mevsimi yaklaşır , başlar geriye saylar
Dut kayısı tükenir , marmelatla , pestille
Bağ bozumu zamanı anlatılmaz ki dille
Hevenklikler bir ayrı karalık ayrı konur
Parmak üzümü ayrı gül üzümü ise onur
Şirileğeni gider bakırcıya , kalaya
Bağcılık hoştur amma öyle gelmez kolaya.
Şiranenin içinde üzümler ezdirilir ,
Çörü çöpü ayrılır , şiresi süzdürülür.
Koca koca leğenler yerleşirken ocağa,
Gezer gilamadalar , çirpiler bağdan bağa.
Sabahlara dek kaynar , işi çoktur pekmezin
Bakarsın ocak yanar , kapısında herkesin
Kimi erken kaynatmış , pestil sermeye başlar ,
Kimi köfter kurutur , uzun geceli kışlar.
Misafire koymaya kuru üzüm kayısı
İğde, muşmula, ceviz, hevekliktir en hası
Bağda hazırlık biter, göç günü kararlanır
Şehire giden her şey yan yana sıralanır
Kolay taşınsın diye denk yapılır her biri
Bağdan göçeceklerin tez duyulur haberi
O akşam eğlencenin tadına doyum olmaz
Bağrışma, çağrışmadan göçü duymadık kalmaz.
Uzaklara işaret, alemetler yakılır
Yanan boy boy ateşle ayrılık anlatılır.
Tüm çocuklar çağrışır, biz alemeti yaktık
Gidiyoruz kilidi kalanlara bıraktık.
Sabah erken kalkarak, gideceğiz biz bağdan
Size dost tavsiyesi, korununuz tosbadan
Dağı yedik, bağ yedik yedi çölmek yağ yedik
Biz artık göçüyoruz size kapandı gedik
Hoş nağmeler içinde buruk olur ayrılık
Gam değildir yinede bize dosttan gayrılık.
Sabahın seher vakti şehir yolu tutulur
Asırlar geçse sanmam, bağcılık unutulur...