Bu ülkede Atatürk’e hakaret, Atatürk’e hakaret edenleri korumak, onlara karşı saygı ve muhabbet beslemek moda oldu…
Modanın da ötesinde, bir kesim tarafından takdir toplayan davranışlar olarak da kabul görür oldu.
Ancak, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı’nın hatırını sormaya kalksanız, TCK 299 maddesine göre suç işler duruma düşersiniz maazallah…
Modaya uyanlardan birisi de, vatan müdafaasında, Çanakkale’de, Kurtuluş savaşının çeşitli cephelerinde şehit vermiş, bayrağı indirmemiş, ezanları susturmamış, Atatürk ilkelerine sahip çıkmış bir ilde “İlçe Belediye Başkanı sıfatını taşıyan birisi, Kayseri İli, Melikgazi İlçesi Belediye Başkanı sıfatını taşıyan Dr. H. Mustafa PALANCIOĞLU…
Atatürk’e her türlü hakaretleri yağdıran ve halk arasında “Fesli deli” olarak tanınan herifin ölüm yılında üzüntülerini bildiren mesaj yayınlamış…
Aslında Başkan’a çok görmedim…
Ne de olsa TBMM ile başlayan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun ikinci yarısında doğmuş, her ne kadar kişisel eğitimi kabarık olsa da sanırım “Tarih bilgisi” açısından kendisini çok yetiştirmemiş…
Bu kanaata nereden vardın derseniz, bu kadar mektep medrese okumuş birisinin, böyle bir zafiyet içinde olmaması gerekir.
Ya da ki bunu düşünmek bile istemem, “Fesli Deli” ile aynı düşünceler içinde olmak gerekir…
Birincisini hoşgörü ile karşılar, cehaletine veririz…
Eğer ikincisi ise, yani vatan haini Fesli deli ile aynı düşüncede ise, o zaman fesleri değiştirmemiz gerekir…
Sorarız; oturduğun makamı sana veren Türkiye Cumhuriyeti Devletidir ve üzüntülerini beyan ettiğin deli, o devleti karalayan, yok sayan ve “Keşke Yunan galip gelseydi” diyecek, İstiklal Marşımızı yazan Mehmet Akif Ersoy’a hakaret edecek kadar pespaye, vatan haini bir adama, nasıl saygı gösterirsin deriz…
Doğru, Kayseri halkı muhafazakâr bir halktır ama vatan haini değildir, hainleri de affetmez. O deli herifi de söylediklerinden ötürü asla affetmeyecektir.
Şimdi tarafını belli et, isteğimiz budur…
XXX
Ortada bir darbe lafıdır gidiyor…
Kim yapar bu darbeyi acaba, önlem alsak diye düşünmeye başladım, gerçi bana vazife değil ama olsun…
Düşünürken, Kayseri’deki “Taş düğüşü” aklına geldi…
Bu oyunun son zamanlarını çok iyi hatırlarım. Çünkü Taş dövüşü oynanan mekân, evimize 200 metre kadar uzaklıkla, o zaman “İyiler Mezarlığı” denilen yerde ve yakınındaki “Yazı”da yapılırdı…
Adı her ne kadar “Dövüş” olsa da aslında karşılıklı harp oyunu ya da dayanıklılık oyunu idi.
Belli kuralları vardı…
Sapan denilen ve içinden taş atılan bir nesne ile yapılır ve sapanın taş konulan yerinin büyüklüğünden büyük taş kullanılmazdı…
Geriden geriye oynanır, oynayanlar birbirine dalmazdı, arkadan vurmazdı…
Amaç, rakibi geri adım attırıp meydandan çekilmelerini sağlamaktı…
Bu arada, yeteri kadar tepsi baklava da bir kenarda durur, oyun bittikten sonra beraber yenir, bedelini de elbette yenilen taraf öderdi…
En son hatırladığım, bu oyun sırasında bir gencin kafasına rast gelen taş, ölümüne neden olmuştu ve zamanın valisi tarafından da oyun, bir daha oynanmamak üzere yasaklanmıştı…
XXX
Bunu neden anlattım?
Hani darbe yapılacak ya…
Darbeyi kim yapacak dedim ya…
O zaman darbe yapacak kişilerin elinde bir güç, silah olması gerekmez mi?
O silah “Sapan” mı?
Yapacağı darbenin şekli taş dövüşü ise eğer…
Şunu çok iyi bilmek gerekir…
Şimdi o taş dövüşü oyununun stratejisini kurgulayan ve kurallarını bilen adam kalmadı, bilmeden çıkarsanız yola, iki köprübaşı çevirmekle darbe yapacağınızı sanırsınız, altında kalırsınız…
XXX
Peki…
Bu söylenti neyin nesi?
Bu söylentinin aslı astarı şu: Millet kafayı darbeye takacak. AKP’ye karşı darbe yapılacak sanacak, mağdurun yanında olacak ve AKP de buradan kazanç sağlayacak…
Bir sefer denediniz olmadı…
Artık yemezler, işinize bakın işinize…