Bu köşeyi takip eden değerli okurlarımız hatırlarlar Cumartesi günkü yazımızda “Laiklik yine neden tartışmaya açıldı?” diye sormuş ve altını doldurmaya çalışmıştık.
Cumhuriyetimiz 100 Yaşında.
Ancak gelin görün ki ister adına “İkinci Cumhuriyetçiler” deyin, ister “Yeni Cumhuriyetçiler” ya da bir başka ifade ile “Cumhuriyet Düşmanları” hangi ifade ile yorumlarsanız yorumlayın Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının sayısı son dönemde gizli bir el yordamı patla(tıl)mış durumda.
Türkiye’de milli olan bir çok şeye karşın ciddi bir saldırı söz konusu.
Cumhuriyet-Atatürk-Laiklik-TC başta olmak üzere bu ülkenin mihenk taşı kurum ve kuruluşlar sürekli tehdit altında.
Anayasa ile ilgili değişim talebi ortada.
31 Mart Yerel seçimleri ile ülkenin yine ve yeni bir Yol Ayrımı’na geleceği de şüphesiz.
3 TEMEL DEVRİM YASASI…
Bilindiği üzere; 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 3 Temel Devrim Yasası, Türkiye Cumhuriyeti’nin “Laik Hukuk Devleti” niteliğini belirleyen ilk adımdır.
Bu 3 yasa başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığını kuran 429 sayılı, çok başlı eğitime son veren 430 sayılı Tevhidi Tedrisat (Eğitim Birliği) Yasası ve Halifeliği kaldıran 431 sayılı yasa olarakta bilinmektedir.
3 Mart yasaları ile başlayan Aydınlanma Devrimi; Şeriye mahkemelerini kaldıran, devlet yönetiminde şeriat hükümlerini yasaklayıp evrensel hukuk kurallarını getiren ve çağdaş yargı sistemini kuran 8 Nisan 1924 tarih ve 469 sayılı “Mehakimi Şeriyenin İlgasına (Şeriat mahkemelerinin kaldırılmasına) ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanun”, Tekke ve Zaviyeleri kapatıp Tarikatları yasaklayan 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanun, 17 Şubat 1926’da kabul edilen 743 sayılı Türk Medeni Kanunu ve diğer Devrim Kanunları ile tamamlanmış, böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri “Laik, Demokratik ve Sosyal Hukuk Devleti” olarak kesinleştirilmiştir.
ADI VAR… KENDİSİ YOK MU?
Son dönemde yaşanan yıpranmadan bu tabloda bu yasa da ister istemez payına düşeni almış durumda.
Anayasanın 174. maddesi ile korunmalarına karşın günümüzde bu 3 temel devrim yasası yürürlükte değil gibi adeta.
O kadar ki; milletin oylarıyla devleti Anayasa ve yasalara uyarak yönetmek üzere göreve gelen iktidar mensupları din kurallarını hayatın merkezine yerleştirmekten söz etmekte, İslamın esası olduğunu söyleyerek şeriat çağrılarına örtülü destek vermekte, TBMM kürsüsünde hilafet istekleri dillendirilmekte, Anayasa hükümleri açıkça çiğnenmekte.
Halifeliği kaldıran 431 sayılı yasa (469 ve 677 sayılı yasalar da) yürürlüktedir güya, ama tarikat ve cemaatlar devlet kadrolarında, okullarda, toplumda cirit atmakta, vergisiz, denetimsiz holdingleşmelerine sessiz kalınmakta, sokaklardaki, hatta adliye koridorlarındaki şeriat - hilafet höykürmeleri takipsiz bırakılmakta, sözde hanedan düğünlerinde Atatürk’e “Soysuz” diyen tarih cahili hayasızlar kollanmakta, kendince din uydurup fitne saçan hoca kılıklı hadsizler korumalarla ekran ekran dolaşmaktalar.
RIFAT BÖREKÇİ’DEN GÜNÜMÜZE…
Tarihimize ilgi duyan herkes çok iyi bilir.
429 sayılı yasa ile kurulan, ilk başkanı Milli Mücadele kahramanı Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugün kuruluş amaç ve ilkelerinden ne denli saptığı son dönemde yaşanan erozyon ile ayan beyan ortada.
Bakın bu konuya dair ADD’nin yaptığı açıklamada yer alan paragraf aynen şu şekilde;
Bu Cumhuriyet kurumunun kendilerini Şeyhülislam sanan, elinde kılıç Atatürk’e hakaret etmeyi marifet sayan, milletin parasıyla sefa süren sözde din adamı yöneticileri İslam’a en büyük zararı vermekte, din dışı saçma sapan fetvalarıyla halkımızı dinden soğutmakta ve adeta emperyalizmin 100 yıllık Laik Cumhuriyeti kendi güdümünde Orta Doğu tipi bir Din Devletine dönüştürme planının değirmenine su taşımaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü de benzer durumdadır.
Bu kurum, vakıf adı altında yasaların arkasından dolanan ve Laik Cumhuriyetin altını oyan tarikat - cemaat örgütlenmelerini engelleyeceğine destek olmaktadır.
BİR GÖNDERMEDE ONLARA…
Öte yandan yine ADD’nin 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 3 Temel Devrim Yasası’na ilişkin değerlendirmesinde yer alan Genel Kurmay Başkanlığı’na dair değerlendirmesi de aynen şöyle;
Yine 429 sayılı yasa ile kurulan Genel Kurmay Başkanlığı ise, fiiliyatta yok gibidir. Genel Kurmay Başkanları neredeyse Milli Savunma Bakanlarının stajyeri konumuna getirilmiştir.
Çünkü; emperyal bir tuzak olduğu ve aylar öncesinden bilindiği bugün artık iktidar yandaşları tarafından da açıkça ifade edilen 15 Temmuz 2016 ihaneti “Allah’ın lütfu” sayılıp fırsat bilinerek Türk Ordusu’nun komuta bütünlüğü dağıtılmış, Kuvvet Komutanları MSB’na bağlanmış, Anayasaya göre TSK’nın komutanı olan Genel Kurmay Başkanı emrinde bir manga askeri bile olmayan sembolik bir makama dönüştürülmüştür.
GELELİM MEB BÖLÜMÜNE…
İşte en önemli, en kritik değerlendirmelerden birisi daha.
ADD’nin değerlendirmesi gerçekten yürekleri burkan acı tespitlerle dolu.
Bakın bu konuya dair Atatürkçü Düşünce Derneğinin değerlendirmesinde yer alan ifadelere;
Cumhuriyet Eğitim Devrimi’nin temelini oluşturan 430 sayılı Eğitim Birliği (Tevhidi Tedrisat) Yasası da artık sadece kâğıt üzerindedir.
Bu yasa; eğitimi çok başlılıktan, çok dillilikten ve hedefsizlikten kurtarmak, milli nitelikte ve tek otorite (Milli Eğitim Bakanlığı) altında yürütülmesini sağlamak, çağdaş, laik ve bilimsel eğitimle “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmek amacı ile çıkarıldı.
Günümüzde parasız, milli ve laik eğitimin yerini paralı, gayri milli ve dinsel eğitim aldı.
Osmanlı’yı batıran bilim düşmanı kafaların 100 yıl sonra şeriat ve hilafet çağrıları ile ortalığa dökülmesine göz yumulması, Anayasal kurumların işlevsizleştirilmesi, Cumhuriyet Eğitim Sisteminin 100 yıl öncenin çağ, akıl ve bilim dışı çıkmazında soluksuz bırakılması ne büyük gaflet, ne affedilmez dalâlet, ne tarifsiz acıdır!
Bilimsel Eğitim Sistemi yeniden hayat bulmadan, Aydınlanma Devrimleri yeniden devletin temeline yerleştirilmeden, Cumhuriyet kuruluş ayarlarına dönmeden hiçbir sorunumuzu aşamayacağımız artık anlaşılmalıdır.
TARİHİ ÇAĞRILAR…
Biz de zaman zaman köşemizde önemli çağrılar yapıyoruz.
Uyarılarda bulunuyoruz.
ADD’nin açıklamasından son bölüm ile final yapalım bugünkü yazımıza.
Atatürk’ün “Tarihimizi okuyunuz dinleyiniz. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve melanetten gelmiştir” uyarısını unutmayalım.
Atatürk gençliği yaşı ne olursa olsun Cumhuriyetin 101. ve 3 Mart Devrim Yasalarının 100. yılında bu felaketli gidişe son vermek için tek çarenin bir an önce Atatürk’ün akıl ve bilim yoluna girmek olduğu inancı ile Gençliğe Hitabe’den aldığı görevinin başındadır.
Evet…
Yaşı ne olursa olsun Atatürk’ün yolunda yürüyen Cumhuriyeti ve Laikliği savunan vatan-millet-bayrak-toprak aşkı ile yanan herkes dün olduğu gibi bugün de, yarın da görevinin başındadır.
Bu nedenle “Atam İzindeyiz”