Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu'ndan “Malum zat” diye bahsederek, “Şehir Üniversitesi'nin tahsisini başbakanlığım sırasında ben yaptım. Tahsisini ben yaptığım halde malum zat başbakan olunca bunu mülkiyet devrine dönüştürdü. Bu yapılamaz. Türkiye'de hiçbir üniversiteye tapu devri yoktur, olmamıştır. Bu mülkiyet devrini yaparken (Davutoğlu'nun) yanında Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Feridun Bilgin var. Halkbank'tan kredi alıyorlar. Halef selef olduğumuz cumhurbaşkanı aradı ‘Arzu ederseniz bunu çözersiniz' dedi. Buranın hamisi Marmara Üniversitesidir. Biz ne oradaki öğrencilerin ne de akademisyenlerin düşmanıyız. Burada Halk Bankasının dolandırılması söz konusu…”
Dedi…
Elbette bu büyük bir “Dolandırıcılık” suçlaması ve bir parti kurarak siyasetin bir ucundan tutmaya çalışan Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Abdullah Gül ve diğer bazı geçmişteki ama asıl AKP’den ayrılan siyasileri hedef alıyordu…
Söz konusu siyasi hareketin sonuçları elbette olacaktı ve ekonominin, dış ilişkilerin zorda olduğu ve bu nedenle büyük oy kaybı ile karşı karşıya bulunan AKP için çanlar daha gürültülü çalmaya başlayacaktı ve Erdoğan, yanlış bir hamle yaptı, ağır bir suçlama ortaya attı
Muhatapları suçlamaların altında ezilecekler, Erdoğan bugüne kadar kamuoyunu yanlış bilgilendirerek, bir şekilde inandırarak aldığı kazançları kaybetmeyecekti. Hesap buydu.
Erdoğan kocaman bir kaya yuvarladı devletin zirvesinden aşağı ve bu kayayı ya muhatapları alıp bir yerlerine dayayacaklar ya da kaya geldiği yere geri dönecekti…
Ve döndü…
Muhataplardan Ahmet Davutoğlu uzunca bir açıklama yaptı…
Açıklamasına, “2003’ten 2016’ya kadar çeşitli konumlarda ve üst düzeyde birlikte çalıştığımız Sayın Cumhurbaşkanının, şahsım ve Başbakanlık yaptığım dönemde Hükümetimde birlikte görev yapmaktan onur duyduğum bazı bakan arkadaşlarım hakkında en temel nezaket kurallarına bile uymayan, bu yüksek makama yakışmayan bir üslup ile dile getirdiği ağır ithamlara cevap vermek mecburiyeti doğmuştur. Bilinmelidir ki bu, şahsi bir mesele değil bir devlet ahlakı meselesidir” diye başladı…
Cevap verme üslubu, devlet geleneklerine yakışır bir şekilde başlatılmış. Ağır ve edep, adap dışı bir şey yok…
Suçlamaya özet olarak verdiği cevap (Genişi de var ama ben gerek görmüyorum) aynen şöyle: “Başbakanlığım süresince yaptığım uygulamalar konusunda şahsıma yöneltilen tek ithamın, hiç bir şahsi hakkımın ve çıkarımın olmadığı, kızıma, oğluma, damadıma, gelinime bırakmayacağım bir eğitim kurumuna arazi devri olmasından sadece onur duyarım. Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlığı döneminde çıkan 4046 sayılı yasaya istinaden gerçekleşen bu devir ile bahse konu arazinin rant alanı haline dönüşmesi engellenmiş ve kamuya ait olan bu değerli arazinin doğal ortamı korunarak yine kamunun hizmetinde kalması sağlanmıştır.”
Suçlama elbette ağır, İstanbul Şehir Üniversitesi’ne bir arazi verilmiş Halkbank’dan kredi sağlanmış ve Erdoğan, Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlık yaptığı dönemde, bakanları ile birlikte Halkbank’ı dolandırdıklarını iddia ediyor.
Ağır bir şekilde suçlanan Ahmet Davutoğlu, zirveden aşağı yuvarlanan koca bir kayayı almış ve bir yerine dayamadan aynı hızla muhatabına doğru daha hızlı ve daha ağır bir şekilde geri yuvarlamış bulunmaktadır.
Şimdi zirveye doğru hızla geri gönderilen kayanın ağırlığı, hız kazandıkça da artıyor, şöyle ki…
Ahmet Davutoğlu bir çağrı yapıyor: “Bugün bir milat olmalıdır. Çağrım açıktır: Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı hiç bir hedef gütmemiş ve bütün bir ömrünü buna adamış bir başbakana ‘dolandırıcılık’ iftirasında bulunulmuştur, o zaman şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri/devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM'nde gerekli komisyonlar oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği veçhile yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır. Ben şahsım adına artık üyesi olmadığım yüce TBMM'ne hesap vermekten bir an bile imtina etmem.
Ayrıca bu komisyonlarda kamu bankalarının, Şehir Üniversitesi de dâhil olmak üzere hangi vakıflara ve şirketlere nasıl kredi verdikleri, hangi şirketlerin borçlarının yapılandırıldığı, kimlerin hangi yöntemlerle kurtarıldığı, kimlerin ise batmasına seyirci kalındığı şeffaf bir şekilde ortaya konmalıdır.
Bu araştırma ve soruşturma neticesinde objektif hukuki kriterlerle izah edilemeyen varlıklar ve kaynaklar Hazineye intikal ettirilerek bir ‘yetim ve yoksul’ fonu oluşturulmalı ve bu fon yetimlere, öksüzlere, şehit yakınlarına, gazilere ve sayıları her geçen gün artan işsizlere dağıtılmalıdır.
Böylesi bir sürecin işletilmesi her zaman samimi bir şekilde savunduğum şeffaflık ilkesinin de hayata geçirilmesini sağlayacaktır. Telaşa mahal yoktur ve hiç kimse tereddüt etmemelidir. Yaşanan bütün bu süreçler, ne kadar üzücü olursa olsun, gerçek hukuk devletinin, demokratik hakların ve özgürlüklerin, adaletin ve şeffaflığın egemen olacağı günlerin habercisidir.”
Şimdi bu kaya, olanca hızı ile Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oturduğu makama doğru savrulmuş gidiyor.
Anlıyorum, “Adaam sende… Erdoğan gelen kayadan başını aşağı eğerek ve hiçbir şey olmamış gibi savuşturur, ne düşünüyorsun” diyeceksiniz.
Ben de aynı şeyi düşünüyorum…
Bugüne kadar kendisine sorulan soruların hiç birine ya cevap vermemiş, verdikleri de milleti tatmin edecek cevaplar değildi…
Ama bu kaya var ya bu kaya, öyle kolayına savuşturulacak bir kaya değil.
Talep ortada, denilen şey açık ve net; “Hadi yüreği olan varsa hep beraber hesap verelim” deniliyor.
Ya cevap verirsiniz ya da altında ezilirsiniz. Zaten milletin gözüne sokarcasına salladığınız ve “Bundan başka varlığım yok, eğer bir gün çoğalırsa hesap sorun” dediği alyansını unutmadık
Bu saatten sonra, suçlamalara muhatap olanlar, işin üzerine üzerine gitmezlerse, bilgin ki onların da saklayacakları çok şey vardır.
Ama kaya, bir kere yuvarlandı, bakalım kimin neresine dayanacak…