AİSOPOS (EZOP) MASALLARINDAN BASILMAYAN ŞİİRLERİM
EZOP KİMDİR?
Ezop:(Yunanca:Aisopos), İ.Ö. VI. yy’da yaşadığı varsayılan eski Yunan masalcıdır. Kahramanları hayvanlar olan masallarıyla büyük ün kazanmış olan Ezop’un yaşamıyla ilgili bilgiler kesin değildir.
Bir söylentiye göre Trakya’da doğmuş, bir süre köle olarak Samos adasında yaşamış, azat edilince birçok yolculuk yapmış, Delphoi’ye yaptığı yolculuk sırasında bir cinayete kurban gitmiştir. Ancak Ezop’un bugünkü Emirdağ yakınlarında ki Amorium kentinde doğup büyüdüğü de dile getirilmektedir.
Aristotales, Ezop’un yolsuzluktan yargılanan bir siyasetçiyi tilki ile kirpinin öyküsünü anlatarak nasıl savunduğunu şöyle anlatmıştır: Ezop mahkemede “bir tilkinin, başı pirelerle derde girmiş, bir kirpi de onu pirelerden kurtarsın mı diye sormuş, tilki, ‘hayır, bu pireler doydu, artık fazla kan emiyorlar. Onları kovalarsan, yerlerine yeni, aç pireler gelir’ demiş”, dedikten sonra, jüriye dönerek, sözlerini şöyle bitirmiş: “Dolayısıyla saygıdeyer jüri üyeleri, müvekkilimi cezalandırırsanız onun yerine onun kadar zengin olmayan birileri gelir ve sizi daha da beter soyar.”
Ezop’un masallarını gerçekten yazdığı yolunda hiçbir kanıt yoktur. Ona mal edilmiş masalların bilinen en eski derlemesi, İ.Ö. IV. yy’da Phaleros’lu Demetrios tarafından hazırlanmış, bu derleme daha sonra, İ.S. I. yy’da Latince Phaedrus, Yunanca olarak Babrios tarafından yeniden kaleme alınmıştır. “Ezop Masalları” daha sonra XVII. yy. Fransız yazarı Jean de la Fontaine’in fabıllarına esin kaynağı olmuştur. Ezop fabl denen öyküleriyle ünlüdür. Anlattığı öyküler yaşama ilişkin bir öğüt ya da ders verir. Kahramanları ise hayvanlardır. Ezop’un öykülerinde hayvanlar konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır. Öyküden çıkarılacak ders, sonunda okura öğüt biçiminde verilir. Ezop’un yaşamına ilişkin çok az şey bilinir. İ.Ö 620′de doğduğu ve Fabl insanlar arasında geçmekte olan ibret verici olayların, hayvanlar arasında geçen olaylar haline dönüştürülerek anlatılmasıdır.
Fabl, hem didaktik, hem de dramatik bir türdür. Latince Fabula kelimesinden gelir; masal, hikâye demektir. Eski Yunan’da zengin bir adamın kölesi olduğu sanılmaktadır. Adının Eski Yunan terimi, Yunanca “Helias”tan dolayı “Helenler” de denen, Yunanistan Yarımadasında yaşayan kavimler ve onların kurduğu eski devlet ve uygarlıkları anlatmak için kullanılır.
Çiftçi bir halk olan Helenler ya da Eski Yunanlılar, tarihlerinin başlangıcında çok sade bir yaşam sürerler, sırtlarına kendilerinin dokuduğu yünden bir gömlek, ayaklarına sığır derisinden çarık giyerlerdi. Köylüler tek bir odadan ibaret olan kulübelerde oturur, evcil hayvanlarla bir arada yatarlardı.
Aisopos’tur, öykülerini insanlara hoşça vakit geçirtmek için anlattığı söylenir. Ezop’un öyküleri İÖ 300 dolayında derlenerek yazıya geçirilmiştir.
Tilki ile Üzümler ve “Çoban ile Kurt” bunların en ünlüleri arasındadır.
Yunan dili. 3000 yıllık bir geçmişi olan Hint-Avrupa dil ailesine ait bir dildir. Antik Yunanca Klasik Yunan uygarlığının dili olarak kullanılmıştır.
Modern Yunanca Antik Yunancadan oldukça farklı olmakla beraber köken olarak ona dayanır. Yunanca, Yunan alfabesi kullanılarak yazılır.
Modern Yunanca dünyada, çoğu Yunanistan’da yaşayan yaklaşık 12 milyon kişinin anadilidir.
LİSTE:
10. TARLA KUŞU
LANET OLSUN…
Tilki gezerken kırda
Keklik görmüş bayırda…
Sevincinden kudurmuş
Geçip karşıya durmuş.
Açlık cana tak etmiş,
Avı hayran seyretmiş.
Keklik demiş: — Divane!
Bana oldun pervane…
Hey, can dostum ne oldu?
Kalbin sevinçle doldu…
Hayran hayran bakarsın,
Ne hesaplar yaparsın?
Tilki demiş ki: — Şahım,
Ne güzellik Allah’ım!
Şehla gözlere yandım,
Bakışlarına kandım…
Dilberler şahı söyle,
Gözün kapansa böyle
Yine de güzel misin?
Bir görsem, özel misin?..
Keklik demiş ki: — Hay hay
Bunda ne var, çok kolay.
Kapayınca gözünü
Tilki tutmuş özünü.
Keklik bir yol düşünmüş,
Hâlden hâle taşınmış:
Demiş: — Hünerli usta,
Bilgin çok bu hususta…
Ayağına kısmeti,
Ben gibi bu nimeti,
Nasip etti Hak sana.
Sen de şükür et O’na.
Beni padişahlar yer
Ama yasa şöyle der:
“Önce verene şükret,
Sonra ye ve tüket…”
Tilki ağzını açmış,
Keklik pır diye uçmuş.
Hâline çok üzülmüş
Keyfi kaçmış büzülmüş.
Tilki demiş ki: — Keklik,
Benimkisi delilik…
Yemek gerekti önce
Şükür sonraydı bence.
Hiç çekmeden zahmeti
Bulduğunda nimeti
Lanet olsun yemeden
Olmaz olsun şükreden…
Keklik de demiş: — Tilki,
Sen de öğrendin belki.
Hiç uykusu gelmeden
Ne olacak bilmeden
Gözlerini yumana
LANET OLSUN o ana…
Ahmet KARAASLAN
19/11/2012 TALAS/KAYSERİ
TİLKİ İLE ÜZÜMLER
Aç tilki bağa girmiş,
Olgun üzümler görmüş.
Salkım yüksekten sarkmış
Ağzından sular akmış.
Demiş: “Nasıl lezzetli!
Hem de cinsi kıymetli.
Birkaç salkım yiyeyim,
Doyunca da gideyim…”
Sıçramış ve zıplamış
Bir tane alamamış.
Bilememiş kolay yol
Sonra demiş ki: “Ayol,
Zaten koruktur bunlar
Dalda kalıp koksunlar…”
Elde edemeyince biz
“Zaten kötüydü” deriz.
Ahmet KARAASLAN
15/140/2015 TALAS / KAYSERİ
EŞEKLE TARTIŞILMAZ…
Ormanda tilki eşek
Sanki bir deli fişek
Biraz gezip tozmuşlar,
Dostlukları bozmuşlar.
Tilki demiş: — Ot yeşil
Parlıyor ışıl ışıl.
Eşek demiş: — Avanak!
Gel benim gözümle bak.
Otun rengi kırmızı
Tavuk mu sandın kazı?
Kavga etmişler sonra,
Alınmışlar huzura.
Kral aslan dinlemiş
— Tilki! Diye ünlemiş.
Beraet oldu eşek,
Sana bir ceza gerek…
İtiraz etmiş tilki
Demiş: — Kral neden ki?
Yeşildir bütün otlar
Sorun söylesin atlar…
Ya da siz deyin şimdi
Eşek de duysun kendi…
Kral demiş: — Yeşildir
Bilmeyenler gafildir.
Tilki demiş: — Kralım
İşte burda duralım.
Bana da hak verdin sen,
Neden ceza aldım ben?
Kral demiş ki: — Tilki,
İyice anla, bilki…
Bana diyorsun niçin?
Onla tartıştın niçin!
Ahmet KARAASLAN
17/01/2017 TALAS/KAYSERİ
KURTLA LEYLEK
Kurdun biri ormanda,
Bir av görmüş o anda.
Atlamış tepesinden,
Yakalamış belinden.
Parça parça eylemiş.
Afiyetle de yemiş.
Koca kemiği avın,
Kurdun da boğazının
Bir yerine takılmış.
Canı iyi acımış.
Saplanmış büyük kemik,
Kurt da olmuş hekimlik.
Bir leyleğe rastlamış,
Anlatmaya başlamış:
— Boğazımda kemik var,
Gaganı sok da çıkar.
Ne biçim bir nesneyse?
İste bedeli neyse...
Upuzun gagasıyla,
Bir hekim edasıyla,
Leylek hemen çıkarmış;
Onu dertten kurtarmış.
İşinin bedelini,
İstemiş ücretini.
Kurt, hayli öfkelenmiş.
Leyleğe şöyle demiş:
— Yakalayıp yemeden,
Yıkıl, git karşımdan sen!
Ağzıma giren kafan,
Kurtulmuşken kopmadan,
Hâlâ şükretmiyorsun,
Ücret mi istiyorsun?
Ahmet KARAASLAN
RÜZGÂR İLE GÜNEŞ’İN YARIŞI
Rüzgâr demiş ki: — Güneş
Gücüme bulunmaz eş.
Ben senden kuvvetliyim
Daha çok etkiliyim.
Şu yaşlı adama bak
Paltolu, başıkabak.
Bahse girerim senle
Yarışamazsın benle.
Bir solukta soyayım,
Onu çıplak koyayım…
Güneş buluta girmiş.
Oradan seyredermiş.
Sıkı esmiş de rüzgâr
Çabası etmemiş kâr.
Paltosuna sarılmış
Kasırga da yorulmuş.
Rüzgâr pes edip durmuş.
Sonra Güneş’e sormuş:
— Bu işte bir terslik var.
Oysa bugüne kadar
Çınarları yatırdım,
Gemileri batırdım.
Paltoyu atamadım
Bu işi anlamadım…
Güneş buluttan çıkmış,
Gülümseyerek bakmış.
Adam terini silmiş,
Öne doğru eğilmiş.
Paltosunu çıkarmış.
Rüzgâr şaşkın bakarmış.
Güneş demiş ki: — Kardeş
Gücüne yoktur da eş
Neye yarar güç, şiddet
Ne kazandıracak hiddet!
Nazikçe hareket et
İşte bütün maharet…
Tatlı dilli ol yeter
Her şey burada biter.
Ahmet KARAASLAN
13/07/2017 TALAS/KAYSERİ
İNEK AT VE EŞEK!
İnek, eşek bir de at
Üçü de hayvan fakat
Bir araya gelmişler
Dost, arkadaş olmuşlar.
At demiş: — Arkadaşlar
Yarenlerim gardaşlar
Yerindeyken gücümüz
Diyorum ki üçümüz
Gelin bir tur atalım,
Ülkeyi dolaşalım.
İnsanları izleyip
İyice gözetleyip
Ne yaparlar bilelim
Üç yıl sonra dönelim.
Hepimiz ayrı yöne
Vakit dolunca yine
Burada buluşalım
Oturup konuşalım.
Eşek demiş: — Tam üç yıl
Aman ne güzel akıl…
Aradan üç yıl geçmiş
At ile inek gelmiş.
Hâlleri perişanmış
Her tarafları kanmış.
At demiş:— İnek kardeş
Sanki olmuşsun bir leş…
Nedir durum vaziyet
Çok çekmişsin eziyet!
İnek demiş: — Dinle at
Öyle söylersin fakat
Sen de çok perişansın
Benden fena haldasın.
İnsanlar merhametsiz
Sanki yaşanmaz sütsüz…
Alıp alıp sattılar
Bir de çifte koştular.
Döktüler al kanımı
Zor kurtardım canımı…
At demiş: — Dinle benden
Hâlim kötüydü senden.
Ağzıma gem taktılar
Canımı çok yaktılar.
Bir indi, iki bindi
Tümünde öfke, kindi!
Araba çektim rap rap
Kırbaçlar yedim şap şap
Nallarım düştü tap tap
Demediler hop hop hop.
Kırılacaktı belim
Ademoğlu pek zalim!
Nasıl yaralandım gör
Neler çektim bana sor…
Neşelere bürünmüş
O an eşek görünmüş
Anırarak yürürmüş
Çifte atar dururmuş.
Işıl ışıl gözleri
Pırıl pırıl tüyleri…
İnek ve at şaşırmış
İnek eşeğe sormuş:
— Keyfin çok yerindedir
Bu işin sırrı nedir?
O demiş: — Yarenlerim
Orayı çok özlerim.
Gittiğim o ülkede
Gördüm biri tepede
Avaz avaz bağırır
Seyredenler çıldırır.
Kıyamet gibi alkış
Dedim acep bu ne iş!
Sonra çıktım tepeye
Göz gezdirdim çevreye.
Çifte attım anırdım
Vallah ben de şaşırdım.
Duyan yanıma koştu
Millet delirdi, coştu.
Hak, adalet, hukuktan
Refah ve mutluluktan
Şundan, bundan bahsettim
İnsanları cezp ettim.
Beni başkan yaptılar
Sonra bana taptılar.
Anırdım, alkış aldım
Üç sene başkan oldum…
At demiş ki: — Birader
Vallah güzel bir kader…
Ama sen bir hayvansın
İnsanlar nasıl kansın!
Fark eden çıkmadı mı?
Hiç kimse çakmadı mı?
Eşek demiş: — Arkadaş
Yarısı bildi gardaş…
Gerisi fark etmedi
Anlatmakla bitmedi.
Anlatan dinlenmiyor
Öğrenmek istenmiyor.
Ahmet KARAASLAN
06/12/2017 TALAS / KAYSERİ
ASLAN TİLKİ VE GEYİK
Kral aslan hastalanmış,
Çetin derde yakalanmış.
Tilkiye bir görev vermiş
Gönderirken şöyle demiş:
— Beni iyi dinle kurnaz.
Kabul etmem, itiraz naz…
Bana veriyorsan değer
Çok da seviyorsan eğer
Git geyiği getir hemen,
Çok hastayım aman aman!..
Tilki ormana giderek,
Yalan dolan, dil dökerek:
— Çok hastadır kralımız,
Ölecektir sultanımız.
Hiç umudu kalmamıştır,
Derdi şifa bulmamıştır.
Son nefesini vermeden,
Dedi: “Geyiği görmeden
Ölürsem yazık olacak
Krallık kime kalacak!..”
Seni kral eyleyecek,
Birçok sırlar söyleyecek!
Geyik demiş: — Oh ne âlâ!
Ne bekleriz böyle hâlâ?
Daha kapıdan girerken,
Hamle yapmış aslan erken.
Kulağından yakalamış,
Geyik tuzağı anlamış.
Kurtulup kaçmış ormana,
Aslan demiş ki: — Bak bana…
Tilki, sen beceriklisin,
Onu tekrar getirirsin.
Tilki demiş ki: — Kralım,
Çok yanlış yaptın sultanım!
Geyik geldiydi yanına,
Sen asıldığın kulağına
Ayaklarından tutsaydın,
Gerdanından ısırsaydın…
Bir kere daha gideyim
Şansımı bir deneyeyim.
Ardından gitmiş filozof,
Ağlayarak demiş: — Of of!
Yahu söyle neden kaçtın,
Bugün kral olacaktın?
Geyik demiş ki: — Ey hain!
Bana tuzakmış o in…
Bas da git, tilkiliğini;
Hileni bilgeliğini
Ahmaklara bahset sen.
Hileleri yutmam ki ben!..
Tilki demiş: — Kardeş dinle,
İnan işi şuydu senle:
O tuttuysa kulağından,
Hiç kimsecikler duymadan,
Sana sırlar verecekti,
Nasihatler edecekti.
Neden korkuyorsun ondan,
Artık yarı ölü aslan...
Tilkiye demiş ki: — Eğer
Kral olursam bu sefer,
Seni de vezir atarım
Oh be kaygısız yatarım!
Aslan sağlam hamle yapmış,
Boynundan geyiği kapmış.
Gövdesini, kellesini,
Böbrekleri, ciğerini…
Bir güzelce yiyivermiş.
Yüreğini görememiş.
Kalp daha önce düşünce,
Tilki de yemiş gizlice.
Aslan çok arayıp durmuş,
Sonra da tilkiye sormuş.
Tilki demiş ki aslana:
— Boşuna baktın her yana.
O zaten ödlek biriydi,
Yalnız gövdesi iriydi
Yürekten yoktu ki delil,
Doğarken yüreksizdi bil…
İŞE YARAMAYAN GÜZELLİK
Geyik gelmiş ıraktan
Su içerken ırmaktan
Su da kendini görmüş
Çok sevinip öğürmüş.
Boynuzunu beğenmiş,
Adeta büyülenmiş.
Bacaklarına bakmış
Gözünden yaşlar akmış.
Çok müteessir olmuş,
Onları çirkin bulmuş.
Dalıp gitmiş bir zaman.
Birden demiş ki: “Aman!
Az önce bir şey yoktu,
Bu aslan nerden çıktı!..”
Gücü yetmez düşmana,
Kaçıyormuş ormana.
Boynuz ağaca takılmış
Geyik yere yıkılmış.
Kalkamamış yerinden
Ağlarken kederinden
Göz dışarı fırlamış,
İşte o an anlamış:
“Neye yarar güzellik!
Bacaklarda incelik
Daha gökçekti asıl
Geç anladım velhasıl…
Gereksiz güzellikler,
Bize zarar verirler...”
KEDİNİN TEK OYUNU
Bir kedi ile tilki,
“Bir av buluruz belki”
Diye yola çıkmışlar,
Sağa sola bakmışlar.
Tilki bilgiçlik etmiş,
Kediye hava atmış:
— İşin kötü gitse de,
Aldırış etme hiç de…
Düşmanımın elinden,
Kolay kurtulurum ben.
Onların hilesine,
Alt olmam birisine.
Bir hileye bin oyun,
Kimseye bükmem boyun…
Kedi demiş ki: —Tilki,
Tek bir yoldur benimki.
Kaçmak veya saklanmak,
Bir yükseğe tırmanmak…
Başaramazsam bunda,
Mahvolurum sonunda.
Bu açık itirafa,
Demiş: — Gel, bu tarafa.
Bir tehlike anında,
Bin yolum var sonunda...
Şöyle birkaç hilemden,
Bana has usulümden,
Tekini öğreteyim,
Sana da belleteyim…
İşte tam bu sırada,
Birkaç köpek derede,
Bitivermiş o anda.
Tilki donmuş yerinde,
Boğulmuş kederinde.
Kedi şimşek hızıyla,
Bildiği tek yoluyla,
Bir ağaca tırmanmış.
Tilki de yakalanmış!
Hilesi hiç sökmemiş,
Köpekler onu yemiş.
Kurnaz çok geç anlamış.
“Zor, oyunu bozarmış.”
TARLA KUŞU
Kış bitmiş, bahar gelmiş,
Canlılar huzur bulmuş.
Dişi bir tarla kuşu,
Gezmiş düzü, yokuşu.
Bulmuş bir yuva yeri,
Atmış gamı, kederi.
Yavruları çıkarmış
Gözü gibi bakarmış.
Su gibi akmış zaman,
Sararmış yeşil çimen.
Dere bayır bozarmış,
Başaklar da kızarmış.
Ayrılık vakti gelmiş,
Anneyi telâş almış.
Yüreciği hoplamış,
Yavruları toplamış:
— Zamanı geldi göçün
Gözünüzü dört açın,
Çiftçi gelirse eğer,
İyi anlayın ne der.
Bizler de ona göre,
Düşünelim bir çare...
Anne ormana gitmiş,
Çiftçi tarlada bitmiş.
Tüm tarlayı dolaşmış,
Tam yuvaya yaklaşmış.
Oğluna şöyle demiş:
— Yavrum çıktı bize iş.
Bak kızarmış kelleler,
Olgunlaşmış taneler.
Akşam komşulara git,
Tarlamızı tarif et.
Bu ekin kalmaz böyle…
Benden çok selâm söyle.
Yarın sabah gelsinler,
Bize yardım etsinler.
Tarlamızı biçelim,
Harmana götürelim.
Kuş dönünce yuvaya
Yavrular çıkmış ortaya.
Olayı anlatmışlar,
Anayı ağlatmışlar…
Ana demiş: — Yavrular,
Telâş edecek ne var!
Yarın yine dinleyin,
Ne söylerler belleyin…
Şafakla çiftçi, oğlu
Yürüyüp uzun yolu,
Tarlaya yine gelmiş,
Derin bir fikre dalmış:
— Komşular gelmediler,
Hiç önemsemediler!
Akşam akrabalara git
Sıkı sıkı tembih et
Gelsinler emmi-dayı,
Biçelim şu buğdayı…
Kuş ormandan dönünce,
Yavrular koşmuş önce.
Anlatmışlar olayı,
O demiş: — Var kolayı.
Yavrular üzülmeyin,
Yarını da bekleyin...
Kuş ormana gidince,
Çitçiyle oğlu önce
Gelip tarlaya bakmış
Umutları boş çıkmış.
Çiftçi çok öfkelenmiş,
Ağlayarak söylenmiş:
— Başkasına güvendik,
Oğlum çok hata ettik.
Çoluk-çocuk gelelim.
Ailece biçelim.
Fayda yok sana elden,
Kendi gücüne güven.
Kuş dönünce ormandan,
Yavrular dört bir yandan
Çevresini kuşatmış
Olanları anlatmış.
Anne kuş telâşlanmış,
Korkmuş, heyecanlanmış:
— İş çok ciddidir aman!
Değerli oldu zaman.
Acele etmeliyiz
Buradan gitmeliyiz…
Yavrularıyla birlikte,
Kaybolmuş meşelikte.