Hafıza-ı Beşer, nisyan ile maluldür…
Bugünün Türkçesi ile ifade edecek olursak, insan aklı, unutma özürlüdür.
Öyle olaylar olur ki unutulduğunu sandığımız şeyler, unutma özrü olmayan akıllarda belirir.
Her ne kadar aklım, yaşa bağlı olarak biraz da olsa eskisi gibi hızlı çalışmasa da düşünürken hatırlıyorum. Eskiler daha çok aklımda kalıyor galiba. Her gün beraber olduğum iş arkadaşların bile adını unuturken, geçmiştekini hatırlamak…
Çünkü öyle laflar ediyorlar ki aklım “Al bak bu işin tarihi bu” diye önüme koyuyor.
Takvimler 1 Mayıs 2003 tarihini gösteriyor. Yerel saatle 03.27'de Bingöl’de gerçekleşen, Türkiye'nin doğusunu etkileyen, 6,4 büyüklüğünde deprem oluyor. Görüntü Cuma günü Elazığ-Malatya çizgisinde yaşadığımız görüntüden farklı değil. Yıkılan evler, kaybolan canlar.
Bölgede en az 176 kişi öldü, 625 bina çöktü veya ağır hasara uğradı. Çeltiksuyu'ndaki yatılı okulda koğuş bloku çöktüğünde 84 can kaybı meydana geldi.
O gün iktidar AKP idi ve Başbakan da Recep Tayyip Erdoğan… Henüz iktidara gelmişti.
Bugünün Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı, o günün Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Bingöl'de meydana gelen depremle ilgili görüşlerini şöyle açıkladı: ''Yeraltında fay kırıklıklarından önce, bağışlayın söylemek zorundayım, kırılan ar damarlarıdır. Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı vardır" dedi.
Doğru mu?
El hak doğru…
O gün de belliydi, ondan önceki günlerde de belliydi, bu gün de belli ve bundan sonraki tüm zamanlar için de belli ki ülkemiz tartışmasız deprem ülkesidir ve buna göre önlemlerin alınması zorunludur.
Kayıpları kadere bağlamak kolaycılık ve ayrıca alenen aldatmacadır.
Yalova ve Düzce depremlerinde de henüz tarihe AKP kaydını yaptırmamıştı. Ancak tarihten ders almak gibi bir alışkanlığımız olmadı, AKP’de de hiçbir zaman ders çıkarmak gibi bir alışkanlık olmadı, olmuyor da…
Bingöl depreminden bu yana tam 17 yıl geçti. Bu süreç içinde AKP iktidardaydı ve Recep Tayyip Erdoğan da unvanı ister Başbakan ister Cumhurbaşkanı, hep iktidarda idi ve ağzından çıkan her şey kanun gibiydi, halen de öyle…
İstanbul’daki imar görüntüsü için “İhanet ettik” dedi, bugün ise ülkede dikey değil, yatay mimariden, yani doğru olandan söz ediyor.
Oysa bunu yıllardan beri ülkenin bilim adamları imdat sesleri arasında ifade ediyorlar da bakan kim?
Peki, şimdi ne diyor?
“Kadere inanırız, her şeyden önce Müslümanız, sabır imanımızın gereği, bu süreci imanımızın gereği olarak sabırla atlatın.”
Kime diyor?
Evsiz barksız kalmış çaresiz depremden etkilenen halka söylüyor. Hem de gözlerinden gözlerini kaçırarak olsa gerek.
Dün “…ar damarlarıdır. Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı vardır…” diyen, bugün Müslümanlıktan, imandan, sabırdan söz ediyor ve diyor ki…
“Çevre Şehircilik bakanımıza talimat verdim. Hemen çelik konstrüksiyondan tek katlı konutlar yapalım ve yanlarına ahırlarını koyalım ve burada yaşayan vatandaşlar hemen evlerine yerleşsinler.”
Biraz ironi (güldürmece) olacak ama ahıra ihtiyacı olmayanlar ne olacak?
Lafı uzatmadan özetlersem eğer…
Dün kendisinin daha ağır bir şekilde eleştirdiği konular hakkında bugün düşüncelerini ifade edenler için “Ahlaksız” demesi yakışık alıyor mu?
Ayrıca ve daha da önemlisi…
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendisi hakkında hakaret ettiği iddiası ile dava açabiliyor muyuz?
Açabiliyorsak sonuç alabiliyor muyuz?
Bu soruları “Evet” diye cevaplamamız çok mümkün değil.
Ama… Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı sıfatıyla, Recep Tayyip Erdoğan hemen her gün birilerine hakaret ediyor.
Özellikle kendisine muhalefet edenlerden hakaretlerini hiç esirgemiyor.
Ülkenin sorunlarını böylesi davranışlarla çözmek mümkün değil. Dahası, kendisinin “Davasını” gerçekleştirme önceliği dururken sorun çözmek zaten derdi değil.
XXX
Deprem ve deprem gerçekleri ile ilgili bu son yazım olacak. Daha fazlası kabak tadı vereceği için üzerinde durmayacağım.
Ülke deprem ülkesidir, ne zaman nerede ne olacağını “Zaman” olarak bilmemiz mümkün değilse de, depremin olacağı ve sonuçlarını yaşayacağımız bilinen gerçektir.
Önemli olan, ülkede deprem olup bittikten sonra insanların günlük hayatlarına kaldıkları yerden devam edebilme seviyesine erişmelerini sağlayacak önlemlerin alınması, geleceğe doğru çalışmaların yapılmasının zorunlu olduğudur.
Depremi bu şekilde yaşamak ve “Kader” diye karşılamak diye bir şey yok. Bunun adı doğrudan aptallıktır.
O zaman ne yapacağız? Gerekli önlemleri alınması ve ileriye doğru gereğinin yapılması için çalışmalara başlanmasını vekâlet verdiklerimizden isteyeceğiz…
Bir de zaten onu yapıyoruz, istiyoruz…
Bugüne kadar olan mağduriyetleri giderin ama bundan sonrası için önlem alın ve mal ve can kaybına neden olmayacak depremli günlere erişelim…
İtirazı olan var mı?
Peki, “Ahlaksız” diyen olacak mı?
Eğer olacaksa yine bu günleri gelecekte hatırlatmaya “Ahlaksızca” da olsa devam ederiz. Ayrıca “Ahlaksızlık” bu ise, bence kabul…