Aslında yazımın başlığını “Afetler, İnsanlar ve Yöneticiler” olarak atmak gerekiyor…
Neden?
Çünkü üçü de birbirine zincir halkaları gibi bağlı…
Yeryüzünün ve tabiatın ne zaman ve nereden geleceği belli olmayan bir “Afet1 gerçeği” var.
İnsanların ise afet bilinci içinde her zaman hazırlıklı ve önlemlerini almış olarak davranmaları da gerçeğin bir parçası…
Yöneticilerin ise, ülkede yaşanacak afetlerin topluma zarar vermeden geçmesi için alınacak önlemleri sağlamak ve denetlemek gibi umursanmayacak kadar önemli görevi var.
Bakıyoruz…
Afetlerin olmamasını sağlamak mümkün mü?
Elbette değil çünkü bunlar doğanın seyrinin parçası ve olmamasını sağlamanız mümkün değil.
O zaman sıra ikinciye geliyor…
Yöneticiler…
Afetlerin olduğunda ne gibi önlemler olmalı ki toplum zarar görmeden o afetleri savuşturmalı?
Bu gerçeği bilerek bir dizi önlemler almalı, kurallar koymalı ve denetlemelidir.
Bu iş, dün de bugün de gelecekte de yeterince yapılmayacağı gerçeğini bizlere birçok kez göstermiştir. Herkes vurdumduymaz davranışlarını afet gerçekleşene kadar sürdürmekte, olunca da ancak nutuk çekmekte, “Yanınızdayız, yakınınızdayız” gibi anlamsız laflar etmektedir.
Maddi kayıpları gidermek olanaklar ölçüsünde olabilir…
Peki ya can kaybının neresinde vatandaşın “Yanında ve yakınındasınız?” diye sorsak…
Buna “Cenaze namazında” dışında bir cevap olamaz.
Üçüncü unsur olan “İnsan”…
Her zaman söylenen sözün gerçek olduğunu unutmamaları gerekiyor…
“Deprem öldürmez, önlemsizlik ve bilinçsizlik öldürür…”
Diğer bir deyişle…
Eğer binayı çürük yaparsan…
Deprem kuşağı içinde olduğunu bilmez, ya da bildiğin halde yaptığın binayı sağlam yapsan bile, eşyalarını deprem gerçeğine göre evine yerleştirmezsen…
Dere yatağını binalarla doldurursan…
Doğanın dengesini bozarsan…
Ormanları tahrip edersen…
Apaçık bilinmelidir ki mal olarak, daha da önemlisi can olarak kayıpları yaşamamak mümkün değildir.
Afetin boyutuna göre de zararın ne kadar olacağı bilinmez…
İzmir depremi sonrasında gördük ki Türkiye’nin afetler konusunda gerçeği var…
İnsanlar ve Yöneticiler vurdumduymaz davranışlarını sürdürüyorlar…
İzmir’i bilenler bilirler ki “Bayraklı” bölgesinin taban yapısı çürüktür. Buraya yüksek katlı ve temeli güçlendirilmiş yapılar olmadıkça, yapılandırmaya gidilemez.
Peki, İzmir’de yıkımın en çok olduğu yer neresi?
Bayraklı ve devamındaki Bornova semti…
Sorarım, nasıl izin verildi o kadar yüksek yapılaşmaya?
Ülkemizde bir acı gerçek daha var…
O da şu; afet olur, araştırmalar yapılır ve tüm gerçekler ortaya çıkar…
Verilen bilgilere göre İzmir’deki etkilenen bölgede 811 bin bina ruhsatsız ve imar affından yararlanmış…
Son verilere göre İzmir’deki depremde can kaybı 25, yaralı sayısı ise 831 kişi.
Sayının daha fazla olmaması, depremin gündüz saatinde meydana gelmesindendir. Gece olsaydı, o çöken evlerde herkes uykuda yakalanacak ve kayıp daha da artacaktı…
Gerçek şu ki ülkemizde afetlerde görülen zararların birinci sorumlusu yönetimler, ikinci sorumlusu ise insanlardır.
Ve acı gerçek, bizlerin bun gerçeği bilmememiz veya bilmezden gelmemizdir.
XXX
Bu arada deprem bölgesinde akıl almaz olaylar da yaşanıyor…
İnsanları iyi niyetle enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmalarına katılırken bilinçsiz hareketlerini bu depremde de gördük…
İkincisi ve daha ayıbı olanı, siyasilerin davranışlarındaki yanlışlıklar…
Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli, enkaz üzerine çıkmış, kurtarılmayı bekleyen bir kız ile konuşuyor…
Sen kurtarma ekibi misin kardeşim?
Senin ne işin var orada? Şov yapılacak yer mi? İnsanlar can derdinde sen mal derdindesin.
Hadi çıktın enkaz üzerine, hadi konuştun kurtarılmayı bekleyen çocukla…
Peki, danışmanının videoya çekip de paylaşması neyin nesi?
Ayıptır ayıp…
XXX
Deprrem bölgesinde yaşayan tüm vatan kardeşlerimize geçmiş olsun dileklerimi belirtiyorum…
Hayatların kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Ve beklediğimiz benzer büyük felaketlere hazırlıklı olunması için, aklımızı başımıza almamızı umutsuzca diliyorum.