https://kayserihakimiyet2000.com/files/uploads/user/b4becd455a0afa7c02958fb582e12ee9-6ecb1c1967d5a50d990a.jpg
Osman Karakebeli

KAN VE ATEŞ

26-12-2023 23:30 1210 kez okundu.

Bu yazıyı okuyan herkes için öncelikle dar bir bakış açısına sahip olmadan, günümüz dünya düzenini hesap ederek ve geçmişi de göze alarak değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmek isterim. Yazımızın ana konusu kayıplarımız. Geniş bir bakış açısıyla söylemek gerekirse son yüzyıllarda dünyada mücadele unsurları arasında eskisine oranla bazı değişikliklerin olduğunu kabul edebiliriz. Sadece Türkiye'de olmayıp Türkiye'nin çevresinde de bu şekli değişen mücadele örneği için " Terör" kelimesinin uygun bir tabir olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Son yüzyıllarda yaşadığımız coğrafya için bir baş belası olan terörün, büyük bir bütünün küçük bir parçası olduğunu düşünmemiz mümkün. 
Son yaşanan kayıplar konusunda duygusal davranıp mücadelenin içinde verdiğimiz kayıpların ve kaybettiğimiz insanımızın aile fertlerinin her birinin yerine kendimizi koyduğumuzda yaşanılan acıları anlatmaya kelimeler yetmez. Sadece son kayıplarımız değil son kırk küsur yıl içindeki kayıplarımızı ve ocağına ateş düşen, canları çok yanan İnsanlarımızı da düşünmek gerekirse bayrağımıza renk veren kanın ve ateşin hâlâ yabancısı olmadığımız ortaya çıkmıyor mu? Birkaç yüzyıl öncesini hesap ettiğimizde de büyük çaplı terör olaylarının varlığı mevzu bahis olabilir miydi? Geçmiş ve günümüzü karşılaştırmanın gerçekliği anlama konusunda bir anahtar görevi gördüğünü anlıyoruz değil mi? Millet olarak var olduğumuzdan beri kan ve ateşin yabancısı olmadığımızı belirtmek büyük bir bakış açısı değil mi? Daha geniş bir bakış açısına girmeden önce ve geçmiş ile günümüzü yine karşılaştırdığımızda çıkan sonucun değişen dünya düzeni olduğunu birçoğumuz anlamıştır. Tarih atlaslarımıza baktığımızda büyük sınırlara sahip ve çok uluslu yönetimlerin ortadan kalkıp eskisine oranla daha küçük ulusal yönetimlerin var olması büyük bir bakış açısı olmasıyla birlikte değişen dünyanın bir parçası değil mi? Millet ve yönetim olarak siyasi, askeri ve ekonomik olarak günümüz dünyasının en güçlüsü ve sözü geçeni değilsek bu durum değişen dünyanın güç kaybedeni, mağlubu ve mağduru olduğumuz anlamına gelmiyor mu? Ama burada karamsar olmayalım ki hâlâ var olmamız çok kolay olmasada umut, sabır, cesaret, azim, fedakarlık, bilinç, dikkat, gözlem ve girişim unsurlarının değerlendirilmesiyle bazı yönlerden geçmişteki günlere ulaşmak için bir fırsat doğabileğini de umut edebiliriz. Toplum ve yönetim olarak da avantajlarımızın var olduğunu belirtmek gerekirse geçmişteki bağlarımız, ders almamız gereken tecrübelerimiz, bizlere gönül bağıyla bağlanan unsurların varlığı, dünyada bizden umut bekleyenlerin varlığı, hâlâ sahip olduğumuz hazine değerindeki vatan. Vatansever ve bilinçli İnsanlarımızın da var olduğu ordumuz. İçimizde hâlâ var olan bilinçli, cesur, fedakâr, tecrübeli insanlarımızın varlığı değerlendirilmesi gereken bir avantaj değil mi? Yurdumuzda, değişen dünya düzenininin parçası olmayan insanlarımızın da var olduğuna inanan birisi olarak, geçmişin bilincine ve günümüzün şartlarını tamamen de olmasa bilen birisi olarak yenilgiyi kabul etmememiz gerektiğini, fırsatları ve imkanları değerlendirdiğimiz taktirde eski gücümüze kavuşma fırsatımız olduğunu, karamsarlığın bize yakışmayıp olmaması gereken bir unsur olduğunu söylemem gerekir. 
Ekonomik, sosyal ve siyasal  eksiklerimizin ve sorunlarınızın var olduğunu da inkâr etmemek bir gerçekçilik ama güvenilecek insanların da az ya da çok var olduğuna inanmak da bir gerçeklik. Sorunlarımızı aşmak için de bir Türk Reformu olması gerektiğini düşünen birisi olarak bunun anahtarının da bilinç, ahlak ve siyasal destekli ciddi girişimlerin varlığı olduğunu da düşünmemiz mümkün. Şekli değişen bir kurtuluş savaşının içinde olduğumuzu hatırlatmak isterim ki öncelikle bunun bilincinde olmamız gerekmez mi?