Bugün yine bir Sadettin Tantan yazısı.
Peki kim Sadettin Tantan?
Eski İçişleri Bakanı.
Yurt Partisi Genel Başkanı.
Bana göre TBMM'de olması elzem kişilerden birisi.
Vatanseverliği ve mesleki tecrübeleri ile zor günlerin adamı.
Hizmetleri ortada.
Görüşleri son derece önemli.
Her geçen gün daha da değeri anlaşılıyor.
İnşaallah daha fazla geç kalınmaz onu anlamak için.
ÇANAKKALE PAYLAŞIMI...
18 Mart Çanakkale Zaferi münasebeti ile yayınladığı mesaj son derece önemli ve anlamlı.
Aslında ihtiyacımız olan her şeye içeriyor bu mesaj.
İyi okumak gerekiyor satır aralarını.
Bakın ne diyor Tantan?
Çanakkale’de, Anafartalar’da bu toprakları vatan yapan şehitlerimiz; kanıyla, canıyla bizlere bu vatanı emanet etti.
Atatürk’ün “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum” sözü Türk Kimliği’nin cesaretini, fedakarlığını, vatan sevgisini ifade eder.
İşte bu ruh parayla satın alınamaz, terör örgütlerinin uzantılarından medet ummaz!
18 Mart Çanakkale Zaferini kutluyor, aziz şehitlerimizi ve Ebedi Başkomutanımız M. Kemal Atatürk ile silah arkadaşlarını saygı, sevgi ve şükranla anıyorum.
İTTİFAKLARA DAİR...
Bakın ne diyor Tantan, siyasi partilerin yaptıkları ittifaklara dair?
Terör örgütlerinin siyasi uzantısı partilerin, seçim ittifaklarında itibar görmesi kabul edilemez!
2000’lerde kökünü kazıdığımız terör unsurlarının yıllar içerisinde palazlandırılarak Türk siyasetinde sahne almasına Türk milleti asla izin vermeyecektir.
Bu konuda önemli örneklemeler yapıyor Tantan.
Hizbullah'ın Hüdapar'a nasıl dönüştüğünü, mezar evleri ve Gaffar Okkan'ın şehit edilmesinden sonraki mücadeleyi anlatıyor.
Evet… AK parti iktidarı ve Cumhur ortakları şu anda tüm Türkiye’yi Hüdapar’a açmış durumdalar.
Adamlar Ankara’nın göbeğinde Kızılay’da bile stand açmış durumda gelinen nokta itibarı ile…
Tantan’ın açıklamaları doğal olarak kendisini MHP genel başkanı Cumhur İttifakının büyük ortağı Devlet Bahçeli ile de karşı karşıya getirmiş durumda.
Karşılıklı söylemleri son derece önemli.
Ancak uzun ve başlı başına bir köşe olacağı için bu söylemleri şimdilik bu köşeye taşımıyorum.
Zira bu tartışma epey süreceğe benziyor.
DEPREM SONRASINA DAİR…
Ülkemizin yaşadığı Deprem felaketi sonrasında yeni yapılacak olan binalar oluşturulacak kentlerle ilgili de önemli değerlendirmelerde bulunan Tantan’ın bu konuya dair önerileri de iyi okunmalı;
Kentler ortak yaşam kültürünün oluşturulduğu ve bu kültürün devamlılığının sağlandığı alanlardır. Kentlerin büyümesi sınai gelişim ile olmaktadır.
Bu yönde atılımlar yapılmalıdır.
Kentsel büyüme ekonomik ve mekânsal açıdan iki boyut üzerinden ele alınabilir.
İklim değişikliği, afet durumları ve toplumsal dönüşüm karşısında dayanıklı kentler oluşturmanın yolu açılmalıdır.
Bu alanlarda yetki karmaşası ve bireysellikten uzak, eşitlikçi bir sistem ile yön verilen planlama sistemi ile insan aklının ve bilimin geçmesi sağlanmalıdır.
Bu durum yeni bir anlayışı beraberinde getirecek ve gelecek Türkiye’sinin kentlerine örnek teşkil edecektir.
SOSYAL POLİTİKALARA DÖNÜLMELİ...
Öncelikle dengeli bir bölgesel gelişme amaçlanmalıdır.
Üretim, hizmet ve altyapı yatırımlarının dağılımını en iyi yansıtan bir yerleşim sistemi vasıtasıyla ülke genelinde nüfusun ve gelirin dengeli dağılımı ve kaynak kullanımında sürdürülebilirliğin sağlanmasıdır.
Bunun yerine kamucu sosyal politikalar anlayışına dönülmelidir.
Bütüncül ve kapsamlı planlama yerini kent parçalarının büyük çaplı kentsel projelerle dönüştürüldüğü gayrimenkul projelerine bırakması anlayışından vazgeçilmelidir.
Ekonomik açıdan üretimin ve üretim araçlarının artırılması, mekansal açıdan ise fiziksel mekan üretimi ve kalitenin artışının sağlanmasıdır.
Günümüzde “kent planlama” yerini daha çok piyasa ağırlıklı mekanizmalarla belirlenen bir “kentsel gelişme stratejisine” bırakmıştır.
KAPIDAKİ TEHLİKE...
Son yıllarda uygulanan politikaların bir de deprem ile yerle bir olduğuna değinen Tantan’ın özellikle sınır kentleri ile ilgili haklı endişesinde de şu değerlendirme ve uyarılar yer alıyor;
Bağımsız Hatay Devleti zamanında Reyhanlı ve Ordu ilçelerinin ne amaçla kurulduğu, Hatay’ın anavatana dahlinden sonra iskan politikalarında devletin hangi adımları attığı arşivlerimizde emsal olarak duruyor. İktidar; Türk milletinin, Hatay’ın haykırışına sırtını dönemez.
Arap Baharı’nın ardından maruz kaldığımız bilinçli göç ve sessiz işgal, deprem felaketinden sonra eğer önlem alınmazsa Hatay’da demografik yapının aleyhimize bir yönde telafisi zor seviyede değişmesine neden olabilir.
Mondros’tan sonra Fransızlar bunu değiştirmek istemişlerse de Atatürk’ün ileri görüşlülüğü ile Hatay en zor zamanlarda bile Türk kimliğini korumuş ve nihayetinde anavatana katılmıştır.
Bunu ne Haçlı seferleri ne de 1. Dünya Savaşı’ndaki Fransız işgali değiştirebilmiştir.
Türk devletleri Hatay’ın demografik yapısının Türk olması için özel planlamalar yapmış ve bunu muhafaza etmiştir.
Ülkemizdeki yolsuzluk ekonomisi ile Türk milleti fakirleştirilirken güya yatırım adı altında ülkemiz ekonomisine katma değeri olmayan bir işlem olarak yabancılara gayrimenkul satışı yoluyla Türk Kimliği itibarsızlaştırılarak önüne gelene vatandaşlık verilmektedir.
HATAY MESELESİ...
Bu bağlamda Hatay ile ilgili yaptığı sağduyu çağrısında şu şekilde görüşlerini dile getiriyor Tantan;
İktidara ve muhalefete çağrım; bundan önce Türk devlet aklı Hatay’ı nasıl muhafaza etmiş ise aynı akıl ile hareket edilmesini sağlamaları ve yabancılara konut satışının sona erdirilmesini bir an evvel meclise taşımalarıdır.
Kimse “ama iktidar reddeder” demesin.
“Yabancılara konut satışının engellenmesi” hususunun gündemde hak ettiği yere ulaşmamasını endişe verici buluyorum.
Hatay’ın stratejik önemi ülkemiz açısından kritik seviyededir.
Büyük Selçuklu’dan beri egemenliğimizde olan Hatay, kadim bir Türk kentidir.
Anadolu’da yaşamış Türk Devletleri’nin güneydeki sınır güvenliği için Halep-Kerkük hattı her daim kritik öneme sahip olmuştur.
Büyük İngiliz oyunu neticesinde bu hat sınırlarımız dışında kalmış olsa da sosyal, kültürel, ekonomik ve askeri güç yönünden bu hat hâlâ bizimdir.
GÜVENLİK MİMARLIĞI ŞART…
Bu nedenle acil olarak Türkiye’de bir güvenlik mimarlığı inşa edilmelidir. Bu güvenlik mimarlığı; özgürlük, bağımsızlık, demokrasi, adalet ve güvenlik zemininde inşa edilmelidir.
Depremin yaralarını sarmak için sadece para toplamak yeterli olmayıp toplumun birlik ve beraberliğini sağlayacak, toplumu kucaklayacak adımların atılması gerekmektedir.
Gelen sermayenin sorgulanmaması, Türkiye’yi kara paranın aktığı gri listeye düşürmüştür. Gelen sermaye, ekonomiye canlılık veriyor gibi gözükse de aslında garanti ödemeleri, krediler, alınan borçlar kanalıyla faiziyle birlikte yurtdışına gitmektedir.
KULAĞA KÜPE...
Herkes biliyor geminin su aldığını,
herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini,
herkes biliyor zarların hileli olduğunu
herkes biliyor, dövüşün hileli olduğunu
fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir
hep böyle gider, herkes biliyor…
LEONARD COHEN